İki kere aşk

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
20 Ağustos 2025 Çarşamba

“Birini gerçekten seviyorsan aslında onu iki kez seversin, ilki çabuktur. O, kelebeklerin hissettirdiği andır. Gülüşüne, kahkahasına; konuşurken ellerini kullanışına ya da ismini özel bir anlam taşırmış gibi söyleyişine âşık olursun. Bu, sevmesi kolay olan halidir onun. Dünyaya gösterdiği yüzüdür. Zaman geçer, maskeler düşer. Sakladığı tarafları görürsün. Kaygılarını, güven sorunlarını; fazla uzun süren sessizliklerini, büyük yaralardan gelen o küçük alışkanlıklarını…

İşte, çoğu insan tam da burada vazgeçer. Ama eğer kalırsan o dağınıklığı gördükten sonra bile, romantik ya da kolay olmadığında bile onu seçersen… İşte o zaman ikinci aşk başlar. Gerçek ve sağlam olan aşk… Seni görüyorum ve hiçbir yere gitmiyorum, aşkı. Çünkü zor tarafları ortaya çıktıktan sonra seni seviyorum, demek artık bir his değil, bir sözdür.”

Hep böyle oluyor. On beş gün boyunca bu köşeye yazacağım yazıyı zihnimde yaratıp büyütüp bitiriyorum, sonra bir şey oluyor; biri bir şey söylüyor, bir şarkı dinliyorum, eski bir dosta rastlıyorum ya da bu gece olduğu gibi birkaç satır okuyorum, bambaşka sularda yüzerken buluyorum kendimi…

Yukardaki yazıyı okudum ve annemle babamı düşündüm.

Biri on sekiz, diğeri otuz yaşındayken görmüşler birbirlerini… Yıl 1951. Babam çok yakışıklı bir adamdı, ki ben en genç hali olarak elli yaşını hatırlarım, annem de dünyalar güzeli bir kadın… Birbirlerini beğenmişler ve büyüklerin aracı olmasıyla 1952’nin kasımında evlenmişler. Babam bugünkü Kosova, o zamanki Yugoslavya’nın milli eğitiminde görev yapan bir öğretmen ve idareci. O dönem için önemli bir mevkii. Komünist Parti döneminin baskıcı ve sorgulayıcı tavrı, babama kendini çok kötü hissettirmiş. Ya arkadaşları hakkında bildiklerini söyleyecekmiş, ki bu çok ağır sonuçları da beraberinde getirecekmiş, ya da çekip gidecekmiş doğduğu topraklardan…

Bir akşam yine böyle arkadaşlarının ne yaptığına ilişkin derin ağız aramalarının ardından eve gelip anneme demiş ki: Nermin; sen iyi bir işi olan, herkes tarafından tanınan Ali’yle evlendin. Malımız mülkümüz, adımız var burada. Ama ben daha fazla dayanamayacağım bu zorlamalara. Arkadaşlarımı ele veremem. Böyle giderse ya onların ya da benim hayatımız tehlikeye girecek. Türkiye’ye kalkanlar var şehirde. Biz de katılalım mı aralarına? Ama orada benim öğretmenliğim, milli eğitime bağlı görevlerim, hepsi sıfır olacak. En baştan başlayacağız. Ne var, ne yoksa satacağım. Orada bir iş kuracağım ama ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yok. Ana dillimiz Türkçe değil. Bildiklerim, elimizdekiler bizi ne kadar idare eder, hiç bilmiyorum. Bana hayır, dersen seni anlarım. Seni çok seviyorum ama bu konuda karar vermekte özgürsün.

Annem, o gece babana bir kere daha âşık oldum, inan demiştir bana. Bu kadar dürüst, bu kadar vicdanlı, bu kadar cesur olduğu için… Beni bu kadar severken serbest bırakmayı teklif edecek kadar ince düşünmeyi seçtiği için…

Hayat arkadaşımsın sen benim, sen nereye ben oraya, demiş annem ve 1958’de Türkiye’ye göç etmişler. Göçmenlik, zordur. Hem her yere aitsindir, hem hiçbir yere ait değilsindir. Biraz oralı, biraz buralı yaşarsın. Buna rağmen şimdi doksan bir yaşını süren annem iyi ki bu kararı vermişiz, der. “İyi ki ellerimiz hiç ayrılmadı. Tabii ki kolay olmadı ama sonunda hayat bize kollarını iki yana açmayı seçti ve bizi kucakladı. Onun çektiği sıkıntıyı anlıyordum. Kahkahası sönmüştü. Masasında ne yazdığının bir önemi kalmamıştı.”

Annemle el ele gezdikleri, sinemalara tiyatrolara gittikleri, hayatlarının en güzel dönemlerinin beraber geçtiği Gilan’dan önce Üsküp’e, sonra Türkiye’ye uzanan heyecanlı, zorluklarla dolu, sayısız bilinmezi beraberinde getiren bir sürecin ardından iş kuran babam, aileye geç de olsa benim de katılmamın ardından dünyanın en mutlu adamı olarak hayata veda ettiğinde ben otuz iki yaşındaydım.

Eli annemin ellerinin içinde giderken sadece onun gözlerine bakıyordu.

Kendi kendime dedim ki sevmek, böyle bir şey işte! Her türlü zorluğa rağmen, iyi günde kötü günde ama hep yan yana olabilmek… Hayatımın güne kadarki en zor anını yaşarken fark ettiğim buydu: Gerçek sevgi, gerçek aşk…

Eski insanlar, çok da anlatmazlar yaşadıklarını ama ben şanslıyım. Konuşan bir annem ve babam vardı benim. Bütün hikayeyi bilerek büyüdüm. Bir gün onu da yazacağım.

Seni seviyorum, cümlesinin bir his olmasının yanında bir söz olmasının değerini bilerek, anlayarak, yaşayarak büyümüş biri olarak aynı insana iki kere aşka bütün kalbimle inanıyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün