Türk Dil Kurumu’na göre ‘kibir’ kelimesinin karşılığı sözlükte şu şekilde yer alıyor: “Kendini başkalarından üstün tutma; benlik, böbür, gurur.” Aranızda “Spor sayfasında Türkçe dersi mi işliyorsun be adam” diyen vardır elbet. Lakin ‘kibir’ kelimesinin anlamını tam manasıyla kavrayabilirsek, ilerleyen satırlarda hatırlatmaya çalışacağım anekdotları daha iyi yorumlayabiliriz kanaatindeyim.
Fenerbahçe bu sezon takımın başına dünyaca ünlü Teknik Direktör Jose Mourinho’yu getirdi. Çalıştırdığı takımlarda Avrupa şampiyonlukları, lig ve federasyon kupaları kazanan Portekizli teknik adam, inişe geçen antrenörlük kariyerinde yeni bir sayfa açarak Sarı-Lacivertli takımın başında kolları sıvadı. Önceki başarılarını televizyondan hayranlıkla izlemiş futbolsever kitle, Mourinho’nun ülke sınırları içinde olmasına pek de kolay alışamadı. Porto, Chelsea, Inter, Real Madrid, Manchester United, Tottenham ve Roma gibi kulüplerde dünyaca ünlü yıldız futbolcularla aynı soyunma odasını paylaşmış Mourinho, artık Fenerbahçe’nin teknik direktörüydü. Sarı-laciverte gönül verenler tarafından algılanması ve idrak edilmesi kolay olmayan bir rüyanın gerçeğe dönüşmesiydi belki de…
Ancak mayıs ayına gelindiğinde işler ne Jose Mourinho için ne de Fenerbahçe taraftarı için rüya gibi geçmedi. Şampiyonluk yarışında Galatasaray’ın gerisinde kalan Sarı-Lacivertli takım, Portekizli teknik adam yönetiminde ezeli rakiplerinin hiçbirini, hiçbir maçta yenemedi. Hatta ilk altı sırada bulunan takımlar karşısında deyim yerindeyse tel tel döküldü. Birçoğumuzun kafasındaki Mourinho algısının tam tersine, UEFA Avrupa Ligi de dahil olmak üzere önem derecesi yüksek maçlarda farkını ortaya koyabilecek hiçbir hamle yapamadı. Portekizli teknik direktörün bu sezon saha kenarındaki hayâl kırıklığı performansı hakkında ‘takımın başındaki ilk sezonuydu, ligi ve ülkeyi tanıma dönemiydi’ gibi türlü türlü bahaneler üretilebilir. Fakat bu yazıda kendisinin hem ülkemize, hem insanımıza hem de futbol kültürümüze olan bakış açısını irdelemek isterim.
Jose Mourinho, Fenerbahçe’nin başına geçtiği günden bu yana kendisini hepimizden üstün bir ırkın bir ferdi olarak gördü veya öyle hissettirdi. Yaptığı açıklamaların büyük çoğunluğunda kibrin yakıcı ve yıkıcı izlerine rastlayabiliyor ve kendisini aynı tarafta olmayandan üstün gördüğüne tanık olabiliyordunuz. Buna; hakemlerle yaşadığı diyaloglarda, sıkı bir rekabete girdiği Okan Buruk ile ilgili kullandığı ayrımcılık içeren yakışıksız cümlelerinde ve hatta aynı hocaya olan fiziki müdahalesinde, maç sonu röportajlarında, genel hâl, tavır ve davranışlarında rastlayabilmek çok mümkündü. Aldığı 15 milyon Euroluk maaş bir kenara, Türkiye sınırları içinde olmaktan ne kadar memnundu Mourinho; işte o tartışılır. Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk hakkında yaptığı “Rakip kulübede maymun gibi zıplayan birileri vardı” şeklindeki açıklamasını, daha önce çalıştığı herhangi bir ülkede dile getirme lüksüne sahip olabilir miydi acaba Mourinho?.. Bu ifadesi nedeniyle Türkiye Futbol Federasyonu’nun uygun gördüğü gibi sadece iki maçtan mı, yoksa sezonun geri kalan kısmından mı men edilirdi başka bir ülkede?.. Ya da “Bu ülkede benim gibi kariyerli bir teknik direktöre nasılsa yüklü bir ceza veremezler” gibi bir bilinçaltıyla mı bu sözcükler ağzından dökülmüştü?.. Ligin önden dizayn edildiğine, Fenerbahçe’nin ne yaparsa yapsın şampiyon olamayacağına, elle tutulur hiçbir şekilde açıklanamayan bir yapının varlığına ülkeye gelir gelmez nasıl ikna olmuştu?.. Ona bu düşünce yapısını zerk edenlerin yöneticilik kabiliyetlerine kefil olabilir miydi?.. Victor Osimhen gibi -kelimenin tam manasıyla- ligi kıran, sezonun akışını değiştiren bir futbolcuyu En Nesyri, Dzeko ve Cenk Tosun gibi forvetlerle kıyaslayan bir futbol aklına teslim olmanın bedeli neydi?..
Beklentilerin çok uzağında kalan, kendisine beslenilen hayranlığı hayâl kırıklığına çeviren Jose Mourinho’ya iletilecek onca soru var. Ancak bu soruların yanıtını belki aylar belki de yıllar sonra alabileceğiz. Fakat görünen o ki; Porto’da yaşadığı Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunun ardından Chelsea’nin başına geçen ve İngiltere’deki daha ilk basın toplantısında “Ben ‘Special One’ım” deyip, kendisini ‘Özel Biri’ olarak nitelendiren Mourinho, Fenerbahçe’deki ilk sezonunun sonunda tarihin tozlu sayfalarına ‘The Arrogant One’ olarak yani, ‘Kibirli Biri’ sıfatıyla geçecek gibi görünüyor.
*Kibirli biri