Merkez Bankası'nın ne adım atacağını artık yabancı kurumlardan öğrenmeye başladık. Ekonomi kurmaylarının mevcut şartlarda Türkiye'ye para akışını sağlamak için lüzumundan fazla yabancılarla temas halinde olduğunu sürekli söylüyorduk. Ekonomi yönetimi ya yapacağını onlarla müzakere ediyor ya da ne yapması gerektiğini onların söylemlerinden çıkarıyor. Başka bir seçenek düşünmek pek mümkün değil.
19 Mart’tan beri devam eden süreçte büyük maliyet ve meşakkatle toplanan rezervlerden on milyarlarca dolar eksilirken, aynı zamanda faiz düşürme süreci durdu ve bant geri sarılmış oldu. Bazı çok uluslararası kurumlar “Bir süre faiz indirimi olmaz” derken bizler de yıl sonu TÜFE beklentisini %35-40 seviyesine yükselttik. Yani Merkez Bankası'nın hedef olarak koyduğu %24-28 bandının 11-12 puan üzerine. Masallar başlarken, “Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik, bir döndük bir arpa boyu yol gitmemişiz” derler ya, onun gibi bir şey oldu. Teknik olarak bakıldığında ise, politika faizlerini %46'ya çıkaran Merkez Bankası yine fonlama maliyetinden daha düşük bir seviye belirlemiş oldu. Sonra hatasını anlayarak gecelik borçlanma faizini % 49'da yükseltti. Acemilik desem değil, acelecilik desem o da değil. Onlara sorsak ‘proaktif yönetim’ derler. Fakat proaktif olmak sorun ortaya çıkınca hızlı hareket etmek değil, sorun oluşmadan müdahale etmektir.
Yine de karar sonrasında bazı kurumların “Temmuz ayından sonra faiz indirimi devam eder” şeklinde konuştukları da gözden kaçmadı. Ancak bunu ‘başka şoklar yaşanmazsa’ şartıyla söylüyorlar. Bir anda şartların değişmesi müşterilerine karşı mahcup duruma düşmelerine sebep oldu. Dolayısıyla bundan sonra ‘şartlı’ analizler yapacaklar.
Merkez Bankası’nın 65 milyar dolarlık swap harici net rezervinin 20 milyar doların altını zorlaması, ‘elde cephane kalmadı’ diyerek Külliye'nin ikna edilmesi için güçlü bir argüman olarak sunulmuş gözüküyor. Geçen yılki yerel seçimlerden önce yapılan faiz artışı gibi, dövizin yükselmesinden daha fazla çekinildiği anlaşılıyor. Son iki haftadır görüştüğüm iş insanları risk almakta isteksiz olduklarını ve artık bir miktar dövize geçeceklerini söylüyorlar.
Bu arada bazı tecrübeli istatistik uzmanları TÜİK'in mikro verisini inceledikten sonra TÜFE'nin hatalı şekilde açıklandığını paylaşmaktalar. Örneğin 2023 TÜFE rakamı %65 civarında açıklanmıştı ama, TÜİK'in topladığı mikro veriler ile bu oranın aslında %117 olması gerektiği konusunda ciddi bir tartışma var. Bundan daha da kötüsü 2023 yılı nominal hane halkı gelirinin %107 artmış gibi gösterip ve enflasyonu %53 olarak yazıp, %4,5'lik büyüme hesap edildiği konusunda bir başka tartışma daha var. Bu iddialarla alakalı bahsi geçen uzmanlarla yakında bir YouTube yayını yapmaya karar verdim. Bilgisini sizlerle paylaşacağım.
Tüm bunlar Merkez Bankası'nın artırdığı faizin bile gerçekçi olmadığını, gerçekte yaşanan enflasyonun açıklananın çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Zaten her ay alışveriş ederken bunu hissediyoruz. İTO verisi ile TÜFE arasındaki muazzam ayrışma hepimizin dikkatini çekmişti.
Sonuç olarak Merkez Bankası yönetimi bu sefer mızrak çuvala sığmadığı için içinde bulunduğumuz şartlar altında doğru bir karar verdi. Bizi üzen bu haberin 12 saat önce yabancılar tarafından duyurulması oldu.