Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu nedir? Ne değildir?

Yankı YAZGAN Köşe Yazısı
12 Mart 2025 Çarşamba

Okullar, DEHB, otizm gibi konularda gazetenin önceki sayılarında epeyce yazmışlığım var; yazdıklarımı arşivden görebilirsiniz, birkaç tanesinin linki yazının sonunda. Konu ve söylenenler aynı gözükse de, her kuşak anne-baba farklı soruları gündeme getiriyor. Bu şaşırtıcı değil… Günümüzde ruh sağlığı krizinin dünyanın karışık hali ile iç içe tırmanışı, eğitim ya da sağlık alanında bilime ve kurumlara inancın ve güvenin aşındırılması ve teknolojiye bağlı baş döndürücü gelişmeler kafalarımızı iyice karıştırıyor. Çocuklar ve anne-babalara DEHB hakkındaki eski bilgileri tazeleyerek yeni dönemde öne çıkan sosyal medya, otizm,

nöroçeşitlilik, toplumsal cinsiyetin tanıya etkisi ve okulların gereksinimleri karşılayabilecek duruma gelmesi gibi konularda önceki yazılarda tartışmayı sürdürmek için uygun zamandayız. Bu yazıyı değişik röportajlarda tekrarlanmış benzer sorulara verdiğim cevaplardan derledim. Soru-cevapların bazıları temel kavramları açmak amaçlı, bazıları gündelik hayattaki uygulamalara veya endişelere ilişkin.

Dikkat çok üzerinde durduğumuz bir konu. Nerelerde nasıl işe yarar, nasıl bir işlevi vardır?

Dikkat, bizim dış dünyayla ilişki kurmamızda çok önemli bir zihinsel ve beyinsel bir fonksiyon. Odaklanma, ilgilenmemiz gereken bir şey olduğunda o odağımızı değiştirebilme, belli bir süre sürdürebilme ama gerektiğinde de kesebilme diyelim bütün bunlara. Öncelikle dikkat dağılabilen bir şey. Dikkatin dağılıyor olması tek başına anormal bir şey değil. Çünkü dikkatin devamlı aynı yerde, devamlı bir yere takılı olması da bir problemdir. Dolayısıyla, dikkat dağılan ve toplanan bir mekanizma. Ancak dikkatin devamlı dağınık kalması veya devamlı toplu kalması bir problemdir. Gerektiğinde bir yerden bir yere dikkatimizi kaydırabiliyor, yeni bir durum çıktığında ona bakabiliyor ama ondan sonra asıl yaptığımız işe tekrar geri dönebiliyor olmamız gerekiyor. Kısaca dikkati bir el feneri gibi düşünebiliriz; elimizdeki feneri gereken yere tutuyoruz, başka bir yere tutmamız gerektiğinde oraya döndürüyoruz. Sonra, tekrar odaklandığımız ana konuya dönüyoruz. Dikkatin özünde aslında bir kontrol mekanizması var. Kontrol mekanizmasında kendimizi gerektiğinde durdurabilmek, gerektiğinde de harekete geçirebilmek gibi parçaları içeriyor. Örneğin, beslenmemize dikkat ettiğimizi, diyet yaptığımızı düşünelim. Yemememiz gereken bir yiyecekten bahsedelim. O yemeği yememek için gösterdiğimiz gayret dikkat fonksiyonu sayesinde olur.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) çok duyduğumuz, çocuklarda olsun, yetişkinlerde olsun çok tanılanan bir problem. Tanımlar mısınız, burada bozulan nedir?

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) dendiğinde de kastedilen dikkat temelde bir kendini kontrol becerisinin özetidir. Dolayısıyla, kendini tutabilmek bunun bir parçası. Bir öğrencinin uygun bir şekilde anlatılan dersi dinlemek için gösterdiği gayreti buna örnek gösterebiliriz. Çünkü bu sadece dersi dinlemek için gayret göstermek değil; başka şeylerle ilgilenmemek için de gayret göstermek. Kısaca bir kendini tutma durumu. İnsanın aklı ister istemez teneffüste ne yapacağına ya da akşam eve gittiğinde ne yapacağına takılabilir. Ama bir şeyin kafamıza takılmasını önleyebilme kapasitemizi de dikkat sistemi içeriyor. Yani dikkat aklımızın nerede olduğunu kontrol etme mekanizmamız.

DEHB’nin kişinin yaşamına etkisi nedir? Çocuklara özgü bir meseleden ibaret mi?

Çocukluğunda DEHB yaşamış ya da dikkatle ilgili ciddi sorunlar yaşamış bireylerin ileri yaşlarda kendini kontrol gerektiren durumlarda daha çok sıkıntı yaşadıklarınız görüyoruz. Örneğin; öfke kontrolü ile ilgili sorunlar, trafikte emniyetli araç kullanmak gerektiren durumlarda güçlükler, alışkanlık yapıcı maddeleri kullanmak konusunda ya da ekran gibi çok dikkatimizi çeken, çok keyif veren bir şeyden kendimizi alıkoymak gerektiğinde yaşanan sorunlar. Bunların hepsi kontrol mekanizmalarıyla ilgili. O nedenle DEHB’si olan çocukların yaşadığı birçok problem bilmeme sebebiyle ilgili değil; bildiğini uygulayamama sebebiyle ilgili.

Dikkat eksikliği dışarıdan nasıl anlaşılır?

Burada klinik tanı olarak DEHB dediğimiz çocuklar basitçe aklı başka yere giden ya da oturduğu yerde sıkıldığında içeri tuvalete gidip tekrar işine devam eden çocuk değil. Herkes 10 dakikada sıkılırken, o 3 dakikada sıkılıyor. O kalkıp tuvalete gittiğinde onun geri gelmesi daha uzun sürüyor. Bu sırada da nereye geri geleceğini unutuyor, yanlışlıkla buraya değil de içerideki mutfağa gidebiliyor mesela. Dağınıklık böyle bir şey. Yani, bunu yaşamın her alanında görmemiz gerekiyor. Hepimizin geçici olarak kafamızın çok dağınık olduğu, gergin olduğumuz, tahammülsüz olduğumuz zamanlar olabilir. Ama DEHB olan çocukların temel dertleri odaklanmayla, dersi takip etmeyle, görevlerini ve sorumluluklarını yerine getirmeyle ilgili zorluklar oluyor. Bu çocukların büyüdükçe sosyal hayatın zorunluluklarını yerine getirme konusunda da zorluklar çektiğini görüyoruz; arkadaşlarla geçinebilmek konusunda mesela. Çünkü arkadaşla geçinmek iki taraflı bir ilişkiyi götürebilmektir. Her şey hep sizin istediğiniz gibi olsun istediğinizde, DEHB olan çocuklar olaylara bazen başkalarının perspektifinden bakmakta zorluk çekiyorlar.

DEHB’nin sosyal gelişime olan etkilerinden söz ediyoruz. Dikkat dağınıklığı ya da dürtüsellik sosyal ortamda nasıl bir etki gösteriyor?

Çünkü olaylara başkasının perspektifinden de bakabilmek dikkati iki yönlü vermeyi gerektiriyor. Yani; bana göre nasıl gözüküyor? Acaba ona göre nasıl gözüküyor? Bu bir anlamda bir bellek gibi. Yani, aklımızda hem kendi perspektifimizin olması, hem de diğer kişininkinin olması hali. Yani diyelim ki, ben hep futbol oynamak istiyorum ama arkadaşım basket seviyor. Bütün teneffüslerde futbol oynarsak ve ben onu futbol oynamak için zorlarsam o beni bırakıp gidip basket oynayacak bir çocukla arkadaşlık edebilir. DEHB tanılı çocukların bir bölümü bu gerçeği görmeyebiliyorlar, neden istenmediklerini de anlamıyorlar. Ben kötü bir şey yapmadım diyor çocuk. Hakikaten kötü bir şey yapmıyor ama başkasının öncelik ve gereklerini aklına getirmeyi adeta unutuyor. Başkasının öncelikleri ve ihtiyaçları onun görme alanına girmiyor sanki. Sadece kendi ihtiyaçları öncelikli. Başkaları bu çocukların bencil olduğunu, empoze edici olduğunu düşünebiliyorlar. Hâlbuki aslında bu çocuklarımızın çok büyük bir bölümü kimseye zarar vermeyi amaçlamayan, kaygılı, sevilme arzusu yüksek, kendini kabul ettirmek için ne yapacağını bilemeyen çocuklar oluyorlar.

Anne babalar ve öğretmenler DEHB tanısının konması sürecinde nasıl katkı verir?

2012 senesinde yayınladığımız, Kadıköy ilçesinde yaptığımız önemli bir çalışmada hem öğretmenlere hem de anne babalara sorular sorduk. Çalışma kapsamında 4000 civarında çocuk da muayene ettik. Çalışmada çocukta bir problem olduğunu öğretmenlerin mi yoksa anne babaların mı daha iyi tahmin ettiğine baktık. Gözüken o ki; iki taraf da tahmin konusunda hiç fena değil. Yani, öğretmenler de anne babalar da yaklaşık yüzde 5 civarında çocukta problem olduğunu doğru tanımladılar. Ancak iki grubun tanımladığı yüzde 5 aynı yüzde 5 değil. Anne babaların benim çocuğumda DEHB var dediği çocukların öğretmenleri öyle bir şey yok diyor. Öğretmenlerin DEHB’si var dediği çocuklar için ise anne babalar yok diyor. Biz buradan şu çıkarımı yaptık; aslında öğretmenler problemi genellikle doğru tanımlıyorlar. Fakat anne babalar bizim çocuğumuzda bir problem yok diyorsa genelde yanılabiliyorlar. Ama anne baba problem var diyorlarsa, öğretmen yok dese bile, anne babaya inanmamız lazım. Eğer öğretmenler ve anne babalar aynı fikirdeyse o zaman problem yok diyoruz. Burada hem anne babanın hem de öğretmenin görüşünü duymak çok mühim. Çünkü ikisi aynı şeyi görmüyorlar; anne babalar çocukları sınıfta gözlemlemiyor, öğretmenler de çocukları evde gözlemlemiyor.

DEHB: Kimler yardım alıyor? Yardım almayanlar nasıl idare ediyor?

Toplumlarda DEHB oranı yüzde 7-12 arasında. Fakat bu çocukların en fazla yüzde 20-25’i bir çocuk psikiyatrına ya da bir başka ruh sağlığı uzmanına gidiyor. Kalanlar nasıl idare ediyorlar? Öncelikle bir kısmının idare edemediğini söylemek lazım. Bu çocukların bir kısmı okuyamıyor. Okulu hayatından çıkarmak zorunda kalan, okudukları okulları devamlı değiştirmek zorunda kalan, okul hayatında başarısız olan çocuklar var. Diğer bir kısım çocuk ise fena değil, yollarına devam ediyorlar. İdare edebilen çocukların büyük bir bölümünün okullarında bireyselleştirme ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın Rehberlik Araştırma Merkezleri’yle yürüttüğü çalışmalarla çocuklara uygun düzenlemeler yapıldığında, çocuklar kendi özelliklerine uygun şekilde yüklenmiş oluyorlar. Bu da; dikkat, odaklanma ya da hiperaktivite veya dürtüsellik gibi problemleri daha az düzeyde yaşamalarına olanak veriyor.

Kaynaştırma da denen uygulama DEHB için de geçerli demek ki. Ders yükünü ayarlamak dışında ne gibi katkısı olabilir?

Bunun başka getirileri de çocuktaki tatmin hissi ve başarısı duygusu, ve öğretmenlerin çocuğun aslında yapabildiğini görerek ona daha umutla ve yapıcı yaklaşması. Bunların hepsi birbirini besliyor ve bu çocukların bir kısmının problemleri olsa bile bir tedavi gerektirecek düzeye varmadan çocuklara yardım ediyor. O nedenle, DEHB ile ilgili yapılan her çalışma okulların, öğretmenlerin ve rehberlik servislerinin katkısı olmadan olamaz. Çünkü, doktorların rolü aslında okulda yürüyen ya da ailede gerçekleşen süreçlerin doğru bir şekilde olması için bir çerçeve çizmek ve bunun bazen özellikle odaklanmayı kolaylaştırıcı ilaçlarla bu uygulamaların gerçekleşmesine imkan vermektir. Ama okulların, öğretmenlerin ve anne babaların yardımı olmadan biz hiçbir şey yapamayız.

Öğretmenlerin DEHBnin ele alınmasındaki rolünü tanımlayabilir misiniz?

Öğretmenlerin çocukları derste ve öğrenme sürecinde tutmak için verdikleri emek çok yüksek. Burada iki şey var; bilginin ve becerinin aktarılması ve çocukta o bilgiyi ve beceriyi alabilmesi için bir iştah oluşturmak, yani ilgiyi sağlamak. Çünkü ilgi göstermeden bilgi almak pek mümkün değil. Çocukların özellikle akademik başarısını arttırmak için onları öğrenmeye açık bir ruh haline getirmek, pozitif bir duygu durumunu yaratmak başarılı öğretmenlerin sırrı aslında. Ve bu sırrı sadece başarılı diye bilinen, işinde usta öğretmenlerin sırrı olmaktan çıkarıp bütün öğretmenlerin kullandığı bir araç haline getirmek aslında eğitim düzenindeki temel hedeflerden bir tanesi. Öğretmenlerin birçok konuda, özellikle de kendi dallarındaki bilgilerle ilgili yeni bir şeye ihtiyaçları yok; zaten onları takip ediyorlar. Buradaki temel şey; öğretmenlerin öğrenciyi öğrenmeye açık hale getirmesi konusunda. O yüzden öğretmen mesleki gelişiminde bu sosyal ve duygusal becerilerin öğretmenlerimizde güçlendirilmesi en önemli şey. Tabii ki çocukların gelişimi sadece öğretmenlerle, okullarla bitmiyor. Ailelerin de görevleri var; Ailelerin de aynı paralelde geliştirilmesine ihtiyaç var. Okulun paydaşlarının hepsinin öğrenme arzusu, öğrenme motivasyonu konusunda hem bilgi sahibi, hem de bu konuda beceri sahibi kılınması çok önemli.

Bizim çocuğumuz çok zeki ama ona DEHB dediler” diyen anne-babalar zeka ile davranışı veya öğrenmeyi dikkati karıştırıyor sanki.

Öncelikle öğrenme güçlüğünden bahsedelim. Öğrenme güçlüğü, zekâ gelişiminde bir geri kalma olmadığı halde belli tip bilgileri öğrenmekteki zorluklar olarak tanımlanabilir. Öğrenme güçlüğü olan çocuklar okuma, yazma ve matematik gibi konularda kendi yaşlarına göre zorluklar yaşıyor. Örneğin, okuma akıcılığı kazanamamak ya da okuduğunu anlamamak, anlama becerisinin olmaması özgül okuma güçlüğüne işaret ediyor. Öğrenme güçlüğü olan çocukların yarısından çoğunda aynı zamanda DEHB belirtileri olduğunu biliyoruz. DEHB olan çocukların en az 1/3’ünde özgül öğrenme güçlüğü olduğunu, okuma, yazma ve aritmetikle ilgili zorluklar olduğunu biliyoruz. Bunlar çok iç içe problemler. Böyle problemleri olan çocuklar içinde ayrıca zekâsı çok yüksek olanlar da olabilir. Ama zekâ yüksekliği, fazlalığı biraz yanlış anlaşılan bir konu. Zekâsı yüksek olmak garantili başarılı olmak anlamına gelmez. Çünkü başarı, zekâ yüksekliği dışında birçok parametreye bağlı; örneğin çalışkanlığa bağlı veya görev ve sorumluluklarını yerine getirebilmeye bağlı. “Bizim çocuğumuz çok zeki ama ona DEHB dediler” bir yanlış anlamayı yansıtıyor; çünkü birisi davranışlarla ilgili bir problem diğeri ise kapasiteyle ilgili bir problem. DEHB’nin kapasitenin kullanılmasını önleyici olma ihtimali yüksek. Sizin bir kapasiteniz var ama kapasitenin anahtarı elinizde değil. Yani çok akıllı, çok zeki bir çocuğun neden yapamadığına ilişkin bir araştırma gerek, etkenlerden birisi DEHB olabilir. Kısacası, DEHB fazla zekâdan olan bir durum değil.

Zekâ başarıya neden yetmiyor?

Tabii ki ortalama bir zekâ düzeyi akademik olarak başarılı olmaya yeterli. Ancak zekâ sadece akademik başarıya yönelik değil; duygusal zekâ da var. Zekâ testlerinde parlak çıkan çocukların en az 1/4’ü, hele erkek çocukların, sosyal ve duygusal zekâyla ilgili çok ciddi sorunları oluyor. IQ’su çok yüksek, çok zeki çocukların bazıları sosyal duygusal zekâ sorunları nedeniyle arkadaşlarıyla geçinmekte ve bir yaşam zevki edinmekte zorlanıyor, öfkeli ve gergin olabiliyor. Bu çocuklara yardım etmenin asıl yolu zekâlarını daha da yükseltmekten değil, kendileri kontrol etme, başkalarını anlama ve sosyal becerilerini güçlendirmeye dönük çalışmalar yapmaktan geçiyor. O nedenle, üstün zekâlılık ve parlaklık konusunda da bazı yanlış ezberler olduğunu düşünüyorum. DEHB ile yüksek zekâ skorları bir arada olduğunda her zaman iyi bir sonuç vermiyor; çocuğun güçlendirilmesi için yapılması gereken başka şeyler oluyor.

DEHB bir dengedir

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunu bir denge gibi düşünün. Bu dengeyi de binen yükü kaldırabilme kapasitemiz gibi düşünün; tahterevalli gibi yani. Bir tarafa yük bindiğinde, diğer tarafın bu yükü kaldırabilmesi için dengeleyecek bir şey koymak gerekir; öğretmen desteği, ilaç tedavisi, terapi gibi. Bu şekilde dengeyi, düzlüğü sağlıyoruz. Ama bu yük arttığında ya da azaldığında durum değişiyor. Örneğin birçok parlak öğrencinin 7. – 8. sınıfa kadar dikkatleri dağınık da olsa, hiperaktif ve dürtüsel de olsalar okul başarıları çok az etkileniyor. Bu çocuklar eğer destekleyici ve sevecen bir okul ortamındaysalar, DEHB yüzünden öğretmenleriyle sosyal ilişkileri bozulmamışsa, aile içinde daha azımsayıcı bir tavır varsa, bu çocukların problemleri çok hissedilmiyor. Genellikle DEHB’nin bir problem haline gelmesi için, sosyal çevrede problemi tetikleyecek değişiklikler olması gerekiyor. Bunun en başında büyümenin kendisinin getirdiği şeyler var. Mesela çocuk büyüdükçe sabahları kendi kendine kalkması, ödevlerini kendisinin takip etmesi bekleniyor. Çocuk da bunları yapmamaya başlıyor. Çünkü daha önce çocuk bu alanlarda desteklenirken, artık kendi sorumluluğu haline geliyor. Bizim tanı koyup tedavi ettiğimiz çocuklarımız bu destekler verilmesine rağmen yapmakta zorlanıyorlar. Burada öğretilmesine rağmen öğrenememekten bahsediyorum. Öğretilmemiş olanın öğrenmemesi ayrı bir konu. O ayrı tipte bir problem oluyor. Çünkü o zamana kadar yeten destek mekanizmalarını çektiğiniz anda çocuğun ilerlemesi duruyor.

DEHB için destekler okul çağı bitince kalkıyor mu?

Günümüzde üniversitelerde destek sistemleri var. Mediko Sosyal diye tanımladığımız öğrenci sağlık hizmetlerinin bir parçası olarak, özellikle DEHB olan çocuklar için, üniversitelerde destek ve koçluk programları var. Psikiyatristin de olduğu bir revir gibi düşünelim. DEHB olan öğrencilerin ders yükünü ayarlamak için raporlar yazılıyor. Bu çocukların yükünü ayarlayabildiğimiz zaman okulda problem yaşamıyorlar. Ama DEHB olduğunu tespit etmezseniz, yükünü ayarlamanız gerekip gerekmediğini bilemiyorsunuz.

DEHB’de ilaç tedavisi yaşa göre değişiyor mu? Erken ya da geç kararı nasıl veriliyor?

DEHB ilaçları ilacın tipine bağlı olarak 3 yaşından itibaren ilaç tedavileri konusu gündeme gelebiliyor. Standart ilaç tedavileri genellikle 6 yaşından sonra başlıyor ancak özel durumu olan, özellikle dürtüsel davranışları sebebiyle çok sık kaza geçiren, tehlikeli durumlara düşen çocuklarda daha önce de tedaviye başlayabiliyoruz. Bu çocuklar, kendine veya çevreye zarar verici çocuklar olabiliyor. Örneğin, küçük çocuklarda ölümlerin en önemli sebeplerinden birisi ev kazalarıdır. Ev kazaları geçiren çocukların çoğuna baktığımızda, bu çocukların DEHB belirtileri gösterdiklerini görüyoruz. Yanlışlıkla sobayı elleyen, havuza düşen, sağa sola bakmadan caddeye fırlayıp arabaların altında kalan küçük çocuklarda çocuklarımızın çoğunda DEHB işaretleri var. O nedenle, bu durumlarda bazen 6 yaşını beklemeden de tedavi etmek hayat kurtarıcı olmak amacıyla yapılan doktorun inisiyatifiyle bir uygulama.

Yani ilaç kullanmasak olmuyor mu?”

Tedavi her çocuk için titizlikle düşünülüp verilen, gelişmelere göre güncellenen bir karar. Ama en rasyonel durumda bile ilaç kullanmak istememe arzusunu anlıyorum. Birçok sebebi oluyor. Öncelikle ilaç kullanmak genellikle bir zahmet oluyor. Her gün ilacı alacaksın, doktora gideceksin… O yüzden hiç olmasa daha rahat ediyor herkes. İkincisi çocuklara dışarıdan bir madde veriyor olmak bir korku hissi veriyor. Ama eğer güvendiğimiz bir kişi tarafından önerilmişse, tereddütsüz ömür boyu kullandığımız ilaçlar da oluyor. O nedenle; çocuğun iyi değerlendirildiği ve hekim, öğretmen, psikolojik danışman ve aile arasında iyi bir iletişimin olduğu durumlarda ilaç tedavisi konusunda yanlış karar alınma ihtimali yok. Hiçbir doktorun, çocuk psikiyatrının ilaç alma ihtiyacı olmayan birine ilaç verme gibi bir alışkanlığı yok. Ama herkese ilaç tedavisi ya da herkese herhangi bir tedavi aynı şekilde iyi gelmeyebilir. Bu da ancak tedavi verildikten sonra tedavinin etkilerinin değerlendirilmesiyle anlaşılır. Bir tansiyon ilacı da aldığınızda durumunuza bakılması yakından takip edilmesi gerekiyor. O nedenle, anne babaların bu konuda hekimleriyle, öğretmenleri ve psikolojik danışmanlarıyla devamlı bir iletişim içerisinde olarak bu süreci yönetmelerini istiyoruz.

Meditasyon ve nefes egzersizlerinin faydası var mı?

Meditasyon ya da egzersizler uygun ve düzenli şekilde yapıldığında, olağan koşullarda odaklanmaya genellikle yardımcı olur. Ancak, sınıf düzeninde veya okula ya da sosyal hayata katılmak konularında klinik durumlarda olup zorluk çeken çocuklarda meditasyon ya da nefes egzersizlerinin o andaki soruna pek bir faydası olmuyor. Çünkü bu çocuklar, bu egzersizleri yapabilecek odaklanma ve kontrolü de taşımadıkları için bunları da gereğince yerine getiremiyorlar. Bu yöntemlerin, gündelik dikkat dağınıklığı yaşayan kişilere daha çok faydası oluyor. Biliyoruz ki; sınıfta, okulda, yaşamda kendini kontrol etmekte zorluk çeken çocuklar için en önemli şeylerden birisi iyi bir ilişki kurmak. Öğretmenini üzmemek ve gücendirmemek için kendini kontrol etmeye çalışan ve elinden geldiğince konsantrasyonunu vermeye çalışan birçok çocuk var. O nedenle; başka birisi için iyi bir şey yapma, sevdiğimiz ve değer verdiğimiz birisi için iyi bir şey yapma çok önemli bir motivasyon kaynağı.

DEHB olan çocuğu desteklemek için ilkeler neler?

Burada çocuğu bir bütün olarak alarak; hem onun görev ve sorumluluklarının bilincinde bir birey olmasını, hem başkalarıyla dayanışma içerisinde olmasını, hem başkalarıyla anlamlı ilişkiler kurabilen birisi olmasını, hem de kendi yetenek ve becerilerini en üst düzeye taşımasını hedefliyoruz. Eğitimin de temel hedefi bu. DEHB’nin genetik bir yanı olduğunu da biliyoruz. Burada da şunun altını çizmek gerekiyor; DEHB’nin beraberinde getirdiği problemlerde genetik katkının varlığının bilincinde olmak ve bu problemleri sadece çocuğun bir tercihi olarak görmemek önemli. Yani genetik katkının olması; çocuğa farklı bir şekilde davranma, farklı bir şekilde dünyaya bakma becerisi kazandırmamız gerektiğini gösteriyor. Bunun ideal yeri ev ve okuldur. Anne babalara ve öğretmenlere yol göstermeye ve çocuk psikiyatrlarının ve diğer ruh sağlığı çalışanlarının tedavi ve terapötik desteğine ihtiyaç var. Ama iş önce evde ve okulda başlıyor. DEHB olan bazı çocuklar iyi performans gösterebilmek için çok ideal şartlara ihtiyaç duyuyorlar; mesela sınıf sayısının küçülmesi gibi şartlar. Bazıları ise her şartta iyi performans gösterebiliyor; mesela 50 kişilik sınıfta, çok becerikli olmayan bir öğretmenle, evde devamlı kavga eden anne babanın varlığında bile çok güzel okuyorlar, huylarında hiçbir problem olmuyor. Bazense klişe tabirle, köşklerde büyüyen, özel kolejlerde okuyan, 10 tane özel öğretmeni olan çocuk ciddi problem yaşayabiliyor. Burada durumun özellikleri açısından büyük bir çeşitlilik var. Herkesi tek tek ayrı ayrı bir birey olarak ele almak ve her çocuğun yetenek ve becerilerinin desteklenmesine fırsat vermek çok önemli. Çocukların yaşamın değişik alanlarında gelişmelerine fırsat verecek becerilerini çoğaltmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Başka okumalar:

https://www.salom.com.tr/koseyazisi/134037/dikkat-eksik-mi-daginik-mi-yoksa

https://www.salom.com.tr/koseyazisi/136619/norocesitlilik-farkliliklarimizda-bulusmak

https://www.salom.com.tr/koseyazisi/122703/okullar-ruh-sagligini-koruyucu-olabilir

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün