Fenerbahçe-
Ali Muhiddin Hacı Bekir

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
27 Kasım 2024 Çarşamba

‘Sağlıklı yaşam’ zaman içinde şekil değiştiren bir kavram oldu. Balkanlar, I. ve II. Dünya Savaşı’na tanık olan büyüklerimizin nesli için, sağlıklı yaşam, güvenli yaşamla eşdeğerdi. Kıtlık dönemi, uzun kuyruklar, karne ile gıda temin etmek, aileyi doyurmak için verilen ayrı bir savaştı.

Bunun için üç temel gıdaya ihtiyaç vardı; un, tuz, şeker. Nitekim evlendiğimde bu üç temel gıdayı mutfağımdan eksik etmemem sıkı sıkı tembihlenmişti. “Hayat bu belli olmaz. Kıtlık döneminde evdeki unla kendi ekmeğimizi yapar, çocukları doyururduk” diye anlatırdı anneannem.

Gün geldi, sağlıklı yaşamın temel kurallarından biri, sağlıklı beslenme oldu. Artık, ‘üç beyaz’ yani un, tuz, şeker en büyük düşmandı. Yine de, çok daha az tüketmeme rağmen ‘üç beyaz’ mutfaktan eksik olmaz. Çocuklar gelir, makarna ister, torun gelir, kek ister… Her ne kadar yaş aldıkça, ‘pastane, eczane, hastane’ yakınında olacak dense de pastaneden aldığım kekle evde yaptığım kek aynı değil. Şöyle ki; içinde katkı maddesi olmayan her ürün, sağlıklı beslenmenin tek şartıdır. Ancak şehir yaşamının içindeyseniz bu da imkânsıza yakın.

Tuzsuz yiyebilirim, karbonhidratsız yaşayabilirim ama tatlısız asla. Bu konuda kendimle verdiğim en büyük savaş, ‘daha az zarar’ verdiğini düşünerek sütlü çikolatadan vazgeçip ‘bitter’e transfer olmaktı.

↔↔↔

Yürürken doğal olarak dikkati adımlarımıza yoğunlaştırır, karşı kaldırımdaki binalara, dükkanlara pek dikkat etmeyiz. Yine de insanoğlu meraklıdır. Tabelalara bakmaya, eski apartmanların ve kuruluşların inşa edildikleri tarihleri incelemeyi severim. Kent kültürünün bir parçasıdır onlar.

Geçenlerde biriken işlerimi halletmek için epeydir uğramadığım Beyoğlu’na gittim. Son durak elbette Hacı Bekir oldu. Oranın acıbadem kurabiyesinin tadını hiçbir yerde bulmadım. Belki şuuraltımda anneannemle her Beyoğlu’na gidişimizde aldığımız susamlı akideleri, babamın çok sevdiği nane şekerini ve acıbadem kurabiyeleri, ebeveynler ödeme yaparken çocuklara ikram edilen minik lokumları anımsadığım içindir. Ne kadar yalvarsam, paket eve gelmeden açılmaz, yolda yürürken yemek yemenin ayıp olduğu hatırlatılırdı.

Bu kez dükkâna girerken kapının üstündeki yazıya dikkat ettim. ‘Ali Muhiddin Hacı Bekir-Kuruluş 1777’. Artık birçok yerde şubesi olan kuruluşu beşinci kuşak devam ettiriyor. Şekerleme yapmayı Kastamonu’da öğrenen Hacı Bekir, sektörün okulu gibidir. İmalat halen geleneksel Ahilik sistemi gibi, çırak-usta-ustabaşı şeklinde devam ediyor. Kurum mümkün olduğunca tanımadıkları insanlarla çalışmıyor.

↔↔↔

Eski Büyükadalılar için Nizam’ın sonlarında bulunan Hacı Bekir Köşkü bir simge gibidir. Hacı Bekir’in ilgi alanlarından biri atlardı. Köşkün ahırındaki iki Arap atı Şahin ve Yıldırım genelde kapıda hazır bekleyen at arabasına koşulurdu.

İlk kez 1927’de Ankara’da Atatürk’ün himayesinde başlatılan Gazi Koşusu’nu Ali Muhiddin Hacı Bekir’in ‘Neriman’ adlı atı kazanmıştı. 1950’li yıllarda futbol severler, Ali Muhiddin Hacı Bekir’i farklı bir yönüyle de anımsayacaklardır. Sarı-laciverde gönül vermiş Hacı Bekir, Fenerbahçe yönetim kurullarında görev aldıktan sonra 28 Aralık 1950’de Fenerbahçe başkanı oldu.

O süreçte, Halit Kıvanç’la yaptığı bir söyleşide, “(…) İdari samimiyet, spor sahası dışındaki dostane ilişkiler tam olunca, takım zaferden zafere koşar. Tek gayem Fenerbahçe camiasının bölünmez olduğunu herkese ispat etmek” demişti.

Sağlıkla kalın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün