Siz tuvalet kağıtlarını sadece banyolarınızda mı kullanıyorsunuz? Ya da kırmızı mercimek sadece bir yemek malzemesi mi? Askılarınız, şemsiyeleriniz, eskiyen halılarınız çoğalıp bir araya gelse ve kimi zaman lime lime edilmiş, kimi zaman kırılıp bir köşeye hatırlatsalar size günlük kullanımınızda olan, sürekli elinizin altında olan ‘sıradan’ diye tanımladığımız ‘şey’lerin o kadar da sıradan olmadıklarını.
Gözümüzün önünde tekrar tekrar elimizi uzattığımız, tekrar tekrar kullandığımız şeylerin en sade hallerinde yıpranıp neredeyse yok olmaya yüz tuttuklarında bile kendilerinden vazgeçmeden işlev değiştirerek müzelerde boy gösterecek kadar değerli sanat eserleri olabileceklerini… Bir eleğin farklı boylarda da olsa kardeşleriyle bir araya gelerek bize içimizi dışımıza hatırlatacak yansıması olmayan bir ayna işlevi üstlenebileceğini… Bir hatırlasak sanatçının analog oto-fotoğrafını maket bıçağı ile sistematik keşişindeki alışılmışlık perdesini çekercesine sıradan olanı olduğu gibi (ama yine de yepyeni formalarda) bize sunuşundaki sadeliği… Bir kurtarsak kendimizi tamamlanmamış olanın ya da belki de eksilmiş olanın sorunlu olduğu düşüncesinden… Bir çıksak alışılmış olanın çerçevesinden… Bir fark etsek tuvalet kağıdının da mercimeğin de böcek yemiş halıdan arta kalan yün düğümlerin de eleğin de hızarın da biricikliğini. Bir fark etsek o siyah şemsiyelerin biricikliğini… Kara Orman’ın derinliklerindeyken ormanın da her bir ağacın da biricikliğini fark etsek… Yaşadığımız şu hayatta bir bütün olarak hayatın da kendi hayatlarımızın ve hatta yaşadığımız her anın da biricikliğini fark etsek… Ne kadar sıradan olursa olsun fark etsek. Bu biricikliğin hakkını her an, her nefeste versek…
Şakir Gökçebağ’ın Arter’deki ‘Göründüğü Gibi’ başlıklı sergisi yeni açılmadı. Ama bizler o biricik anlardan birinde sıradan hayatlarımızda verdiğimiz sıradan kararların sonucunda sevgili Selda’nın açık mutfağında sanat tarihi hocamız Nihal Elvan Erturan’ın sezon finalini Picasso ile yapacağı yemekli sohbet akşamında hasbelkader -gerçekten hasbelkader zira o gün işte sokakta akşam yemeğinde kullanılacak sofra malzemelerini Picasso’nun işlerinden ilhamla yaratmış/ üretmiş olan Genco Gülan ona rastlamasaydı bu yazı da olmayacaktı- Şakir Gökçebağ ile, onun anlatımının eşlik ettiği bir sergi gezisinde buluverdik kendimizi. “Ben pek anlatmam. Sergi göründüğü gibi. Ne görüyorsanız o: Göründüğü gibi” dediğine bakmayın siz Şakir Gökçebağ’ın. İnsana sanatın da hayatın da sadeliğini, her birinin içerdiği oyunu, oyun halini hatırlatan hatta bir anda insanı oyunun içine çeken ve konseptle estetiğin el ele dolaştığı bu sergi hem tam olarak göründüğü gibi hem de hiç göründüğü gibi değil.
Şakir Gökçebağ’ın ‘Göründüğü Gibi’ başlıklı sergisi kasım ayına kadar Arter İstanbul’da devam ediyor. Demedi demeyin.