Ah, vah, keşke…

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
3 Nisan 2024 Çarşamba

Önce hukuk ardından tarih eğitimi almak hayallerim arasındaydı. Üçüncü ayağının ise felsefe olduğunu düşünürdüm. Hiçbirini yapamadım. Ancak bu yolda ilerleyen tarihçi, akademisyen ve yazarlara hep ayrı bir hayranlığım oldu.

Düşüncelerin birbirini kovalayıp uykumun kaçtığı zamanlarda eski fotoğraf albümlerini karıştırmak bana huzur verir. Sayfalarda insanlar güler yüzlü, ifadeler geleceğe yönelik mutluluk yansıtır sanki. Geçtiğimiz cumartesi gecesi benzer bir ruh hali içindeyken, çekmeceden birkaç albüm çıkardım. İlk elime gelen çocukların küçüklük fotoğraflarıydı. Büyütürken zorlandığımı düşündüğüm dönem meğer en mutlu zamanlarmış. Kızamık geçirdiklerinde çekilen resimler bile sevimliydi. En azından tanı kesindi; bin bir tahlil yapıp bilinmezlerle uğraşmıyorduk. Etik değerlerin de bir gün ‘tarih’ olacağını ileriki zamanlarda algılayacaktım.

Bulaşıcı hastalık geçiren çocuk, hem kendi sağlığı, hem de başkalarına geçirmemesi açısından iki hafta evde kalırdı. Şimdilerde artık kızamık, kabakulak kalmadıysa da çocuklar ateşleri olmadıkça okula gidiyor. Sonra da sınıfta influenza, domuz gribi vs ile kısır döngü yaşanıyor.

Baktığım ikinci albüm Şalom’un 80’li yıllarına aitti. ‘Ah, vah ve keşke’leri sıralamadığım, tam aksine, ‘iyi ki tanımışım, iyi ki yaşamışım’ olarak değerlendirdiğim resimlerdi. Kanımca baskı fotoğraflar, cep telefonunda biriken yüzlerce resimden daha anlamlı. Fotoğraf sadece ‘an’ı değil paralel olayları da beraberinde yaşatıyor.

Şalom’un ofisinde Prof. Minna Rozen’le çekilmiş bir resim de yılların içinde yerini bulmuştu. “Mezarlıklarla ilgili araştırma yapıyor” dendiğinde başta irkilmiş, çokça da şaşırmıştım. 44 sene öncesinden söz ediyorum. Toplumun sosyolojik yapısının mezar taşları aracılığıyla ortaya çıkarılabileceğini sonraları öğrenecektim.

↔↔↔

Hayfa Üniversitesinde tarih profesörü olan Minna Rozen, Osmanlı Yahudileri ve Cumhuriyet dönemi konularında uzman bir araştırmacı. 1583’ten 1990’a kadar Türkiye’deki çeşitli topluluklardan, 60 binden fazla Yahudi mezar taşını görüntüleyip metin içeriğini birleştirdi. Rozen’in yıllar süren araştırmaların dijital görüntüleri konuyla ilgili dünyanın en büyük veri tabanı.

Rozen, 1988-1990’da araştırmalarını sürdürmek için ailesiyle İstanbul’a taşındı. Amaç Türkiye’de kaybolmakta olan Yahudi yaşamının kalıntılarını korumak, geçmişin daha geniş bir resmini ortaya çıkarmaktı. İslam, Türkiye ve Ortadoğu uzmanı Prof. Bernard Lewis’in belirttiği üzere, mezarlıkları korumak ve restore etmek yerine onların belgelenmesi daha önemlidir.

Princeton Üniversitesinde konuk profesör olarak Yakın Doğu Etüdleri Bölümü’nde ders veren Rozen, araştırmalarının yanı sıra STK’larda göçmenler ve insan hakları konusunda gönüllü olarak çalışmayı sürdürüyor.

↔↔↔

Söz konusu anıları tazelerken, son zamanlarda toplumumuzdaki vefatları düşündüm. Herhangi bir tanışıklığım olmasa da ilanda torun ve torun çocuklarının isimleri ve şimdilerde yaşadıkları ülkeler dikkatimi çekiyor. ‘İyi ki Prof. M. Rozen 1990’a kadar olan kayıpları belgelemiş’ diye düşündüm. Globalleşen dünyada aileler farklı yörelere savruluyor. Aile ağaçları ve genetik araştırmalara erişim kolaylaşıyor. Köklere ulaşılabiliyor. Yine de günümüzde farklı bir şekilde ‘tarih’ oluyoruz.

Sağlıkla kalın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün