Özlemek

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
13 Aralık 2023 Çarşamba

Özlüyor musunuz?

Çocukluğunuzu, ilk oyuncağınızı, ilk sevgilinizi, en sevdiğiniz öğretmeninizi, ilk seyahatinizi…

Geçmiş’i özlüyor musunuz? Bir bütün olarak; her şey’iyle, herkes’iyle…

Çok sevdiğim bir arkadaşımla her cumartesi kızlarımız sayesinde, bale okulunda bir araya geliyoruz. Her an’ımızın beraber geçtiği şahane yıllarımız vardır birikmiş… Onlardan söz ederken bana dedi ki: Sen de özlüyor musun Tülay? Kardeşimle konuşurken her şeyi ne kadar çok özlediğimizi fark ettik. Çok özlüyoruz eskiyi…

Eskiyi özlüyorsak yaş alıyoruz ve yaş aldığımızı fark ediyoruz demektir bana göre. Ve bence bu, güzel bir durumdur. Özlenecek bir geçmişe, hatırlamak istedikleri anılara sahip insanlar, mutluluk biriktirmişler demektir. Savaşların, haksızlıkların, hastalıkların, zamansız kayıpların yaşandığı son zamanlarda; sığınacak zamanları, düşündükçe tat alınacak ayrıntıları ve o yaşanmışlıkları olan, onları özleme lüksüne sahip herkes, şanslıdır. Dünyanın en zengin insanıdır.

Özlemek, birinin yokluğunu hissetmek, bir süredir ayrı kalınan birinin yanında olmayı istemek anlamına geliyormuş sözlüğe göre… Bu özlenenin bir kişi olarak düşünülmesi ve tanımın buna göre yapılması, bana göre dar bir tanım… Yalnızca bir insanı özlemek değildir ki hayat… Bir yeri özlersiniz, bir kokuyu, bir lezzeti, bir kitabı… Bir yerde oturup kahve içmeyi, okuduğunuz bir romanın içinde yeniden kaybolmayı, çok sevdiğiniz bir eşyanızı aldığınızda yaşadığınız mutluluğu yeniden yaşamak istersiniz.

Ben çok özlüyorum…

İlk edebiyat öğretmenimi mesela… O olmasa ben olmazmışım gibi… Çok yakın zamanda konuştuk. Bin yıl sonra onu bulmanın keyfini demliyorum içimde… Gidip göreceğim mutlaka. Bizim nesil, öğretmenlerine sarılamazdı. Nedense olmazdı böyle bir şey. Ben sımsıkı sarılacağım ona görür görmez...

Saros’u mesela… Nasıl nefis bir körfezdir! Ne şahane arkadaşlar biriktirdim sayesinde... Kalabalıkların olmadığı o tenha zamanlarını, o uzun yazlarını özlüyorum. Herkesin birbirini tanıdığı, az mekânlı ama çok sohbetli, az izinli ama çok değerli gecelerine sığan şarkılarını…Kumunu, denizini, köylerini, köylüsünden yapılan taze alışverişleri, rakı kokusunun mangal kömürü ve közlenmiş biberle karıştığı akşamlarını…

Üniversite yıllarımı mesela…

Halil Bey’i… Ben ne öğrendiysem sanki ondan öğrenmişim gibi… Bir duruş ve susuşla bütün istediklerini verebilir halini… Zorların nasıl kolay olabileceğinin yolunu açışını, mezuniyetimi…

İlk çalıştığım okulumu mesela…

Öğretmen olmanın tadına ilk vardığım… Mezun olup üç ay sonra sıraların öbür tarafına geçtiğimi fark etmemin heyecanını…

Okulumu mesela…

Yirmi yedi sene, yirmi yedi devreyi mezun etmenin keyfini, her mezuniyet töreni  için kıyafet seçmelerimi… Çocuklarımı, başka ne yapabilirim meraklarımı, üniversite başarılarımızı, çocuklarımı aydınlık bir Türkiye’de yetiştirme umudumu…

Babamı mesela…

Belki de hayatımda aynı dili konuştuğum nadir biri olduğu için… Onu kaybetmemizin üstünden birkaç gün sonra yirmi yılı dolduracakken bazen hep yanımdaymış gibi hissettiğim babamı…

Bensiyon Pinto’yu mesela…

Sesinin her an, her sebeple kulağımda olduğu, sıkıştığım anda, ne derdi, diyerek hâlâ kapısını çaldığım; akıl hocam, deniz fenerim, ikinci babam Bensiyon’u…

Özlemek güzeldir…

Eğer özlemeye değecek kişileriniz, anlarınız, yerleriniz ve yaşanmışlıklarınız varsa…

Özlerken özünüze döner, onu daha çok seversiniz.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün