Dezenflasyon-dolarizasyon-resesyon

Sami AJİ Köşe Yazısı
8 Kasım 2023 Çarşamba

Bu üç kelimeyi (veya sözcüğü) görür görmez dünyanın ve ülkemizin şu andaki iktisadî meselelerinden bahis edeceğim düşüncesine kapılabilirsiniz.

Ancak tüm sevgili okuyucularımın artık ezbere bildiği parasal konulara girmenin kimseye yarar sağlamayacağından eminim. Yazımın konusunu şu başlık özetliyor:

Lisanımızla (veya dilimizle) ilgili ilk yazımı 19 Nisan 2017’de ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ diyerek yine bu köşede sunmuştum. O makalemden bir alıntıyla başlamak isterim:

“Günümüzde bizler Türkçe konuşuyor muyuz, yoksa dilimiz, Arapça, Farsça, Latince, İngilizce, Fransızca kelimelerin yoğunlukla yer almaya başladığı bir lisan haline mi dönüşüyor? Çok yakında birbirimizle sağlıklı bir iletişim kurmakta zorlanabilir miyiz?”

Bu görüşten hareketle Milli Eğitim Bakanlığımızın 14 Ekim 2023 tarihli genelgesini takdir edip değerlendirmek isterim. Resmi Gazetede yayınlanan metnin ana cümlesi şöyle ifade edilmiş:

“Türkçe dersinden ise 0-69,99 puanlar başarısız, 70,00 ve üzeri puanlar başarılı olarak değerlendirilir.”

Bence Sayın Bakanımızın açıklamaları da çok önemli. Bakan Tekin, Türkçe derslerine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

“ALES, YKS ve LGS gibi sınavlarda öğrencilerin en çok zorlandığı sorular, paragraf yani okuduğunu anlama üzerine yapılan sorular. Dolayısıyla biz size böyle bir katkıda daha bulunmak istiyoruz. Gerek okullarınızı bitirdikten, iş hayatınıza başladıktan sonra ve gerekse de gündelik hayatınızda gençlerimizin en çok kullandıkları kavramlardan biri 'Beni anlamıyorsunuz', 'Beni kimse anlamıyor.' O zaman geri dönelim. Belki de kendini ifade edemiyorsundur. Biz size şimdi diyoruz ki hayattaki her türlü mücadelenizde kendinizi rahatça ifade edebilesiniz diye ana dil becerilerinizi geliştirmek istiyoruz."

Bakan Tekin, bu tür kararları alırken öğrencilerin geleceklerinde daha mutlu, daha başarılı olmalarını, güzel şeylerle karşı karşıya kalmalarını istediklerini belirterek, “Sizi sizden çok düşündüğümüz için sizin belki biraz rahatsız olduğunuz bu tür kararlarımızı alıyoruz. İnanın birkaç yıl sonra bize dua edeceksiniz” dedi.

Peki, yalnız okullara yönelik bu gayretlerle sorun çözülebilecek mi? Kulunuz pek emin değil.

Bence dilimizi savunmak için tam anlamıyla bir seferberlik ilan etmeli ve her sahada gerekli tedbirleri almalıyız.

Zira başta belirttiğim gibi tam anlamıyla yabancı dillerin hâkimiyeti altına girmek üzereyiz. Bir iki örnekle durumu özetlemeye çalışacağım.

Başlıkta gördüğünüz kelimeler ve benzerleri artık iktisadi ve mali sözlüğümüze girmiş durumda. Daha ilmi görünmek çok daha çetrefil, komplike1 terim ve deyimler kullanmakta adeta yarışıyorlar. “Heterodoks bir tablo karşısında Ortodoks çareler değil, inovatif enstrümanlar bulmalıyız” benzeri cümleler sık sık karşımıza çıkıyor.

Bilişim ve iletişimde ise neredeyse tamamen koptuk. Çeşitli şekillerde kısaltılmış veya esas anlamından kopmuş kelimelerden oluşan Jargonu2 anlayabilmek için özel İngilizce eğitim gerekli. Zaten okullarımızda da ‘online’ veya ‘hibrid’ sistemler uygulanmaya başlandı bile…

Tıp sahasında ise verilen raporlardan bir şey anlamanız mümkün değil. Sadece doktorunuza güvenmenizi tavsiye ederim.

Bir tek cümle yazacağım: “Epin kalaknel ve aşil tendon insersiyonda entizofil izlendi.”

Çarşı pazarda dolaşmak ise tam bir dil eğitim sahası. Üst sınıflara hitap ettiğini belirtmek isteyen dükkânların vitrinleri tüm batı dillerini en ince ve derin yazılarla süsleniyor.

Sonuçta hepimize görev düşüyor. Dilin canlı bir varlık olduğunu unutmamalıyız. En hayati önemi, bir toplumun -en geniş manasıyla- bilgi görenek ve gelenek varlığını, geçmişten geleceğe taşımasıdır.

Bu ilkeyi göz önünde bulundurarak, ilk aklıma gelen, televizyonlarda karşımıza çıkan, haber, yorum ve açık oturumların sunucu ve katılımcılarına, metinlerini daha dikkatli hazırlamalarının önerilmesidir. Konuşmacıların da aynı hassasiyeti göstererek, çok elzem olmadıkça Doğu veya Batı kökenli kelime ve deyimleri kullanmamaları gerekir.

Yine kulunuza göre, tıpkı 1932 yılında olduğu gibi ve aynı şevk ve heyecanla Türk Dil Kurumu önderliğinde çok geniş ve yaygın bir Türk Dili Meclisi kurulmalıdır. Onların yönetiminde dilimiz ve imla kaideleri yeniden gözden geçirilerek topluma aktarılmalıdır.

Özetle “Vatandaş Türkçe konuşurken anadilini lütfen özenle kullan.”

---

1 Komplike—bilerek yazdım. Karmaşık denebilirdi. Emin olun komplikeyi kullananlar bayağı çoğunlukta.

2 Jargon… Bu kelimeye aşina olduğunuzu biliyorum ama Türk Dil Kurumu şöyle özetliyor: Fransızcadan dilimize geçen sözcük) bir topluluk tarafından kelime ve tanımlara yeni anlamlar yüklenerek yeni bir dil oluşturulması demektir.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün