Olumlu düşünerek

Avram VENTURA Köşe Yazısı
8 Kasım 2023 Çarşamba

Yolda karşılaştığım bir okurum yazılarımı sürekli okuduğunu, sözlerimle onu olumlu düşünmeye yönlendirdiğimi söylediğinde mutlu olmuştum. Paylaştıklarımla bir kişiyi olsun etkileyebilmiş olmam güzel bir duygu! Bu ayaküstü sohbet sırasında da şu soruyu yöneltmişti: Yazdıklarım gibi mi yaşıyorum? Keşke öyle olsaydı, ama olması için çaba harcıyorum, demiştim. Gerçekten de her zaman olumlu düşünmek isterim. Bu günümüz koşullarında ne denli olasıdır, doğrusu bilemem. Gerçi kimi insanlar yapıları gereği hayata ya tümüyle olumlu ya da sürekli olumsuz baksalar da, bu aşırı uçta bulunanları konumuzun dışında bırakmak istiyorum. 

Bütün yaşam guruları olumlu düşünmenin gücünü ne denli anlatmaya çalışsalar da, yıllar boyu biriken yaşanmışlıklar, sürekli artan kaygılar ve beslediğimiz korkular bizi mutlaka koşullandırıyor.  Gün boyu sosyal ve ekonomik sorunlarla boğuşurken, bırakın olay ve insanlara olumlu yaklaşmayı, olumlu düşünmeye bile fırsat bulamıyoruz. Bu yüzden karşılaştığımız olumsuzluklardan sıyrılmak için, her birimizin sığınacak bir limana gereksinimi oluyor: Bir insan, bir öykü, yeni bir ortam, bir müzik, bir roman… 

Roman deyince, konusu Auschwitz Kampında geçen bir kitap aklıma geldi:

Aslında ne zaman bu kamplarla ilgili bir yayın okusam, artık yeter bu son olsun diye düşünürüm. Bugüne kadar onlarca anı, araştırma ya da roman okudum. Sayfalarını çevirdikçe, yaşananlar yeniden içimi acıttı. Buna karşın farklı bir çalışma elime geçtiğinde, tepkilerimi unutuyor, açıp okumaya başlıyorum. Anlatılanlar bildiğim konular da olsa elimde olmadan etkileniyorum. 

Sözü bir süre önce okuduğum Heather Morris’in kitabına getirmek istiyorum. Yazar, Slovakyalı bir Yahudi olan Lale Sokolov’un kamp anılarını, Auschwitz Dövmecisi adıyla romana dönüştürmüş. Lale’nin görevi esirlerin kollarına kimliklerini oluşturan numara dövmelerini yapmakmış. Bu görevi sırasında karşılaştığı bir kadına âşık olmuş. Kampın tüm olumsuz koşullarına karşın umutla direnerek hayatta kalmayı ve sonunda sevdiği kadınla evlenmeyi başarmış. Her an ölümün soluğunu ensesinde duyumsarken bile, “Sabah uyandıysanız o gün güzel bir gündür” diyebilmiş.

Her yeni günü, güzel bir gün olarak karşılamak!

Yalnızca bu tümce bile hayatımıza bir anlam katmak için yeterli değil mi? Yaşadığımız sürece olumsuzlukların hiç eksilmeyeceğini bilmemize karşın, günümüzü daha çok karartmak için elimizden geleni yapıyoruz. Oysaki yaşanan sorunlardan birçoğu ya önemsizdir ya da kısa zamanda önemini yitiriyordur. Biz onları zihnimizde taşıdıkça, onlardan sıyrılmak bir yana, giderek çoğaltıyoruz.

Amerikalı sinema yönetmeni, senarist ve yazar Woody Allen, yalnızca bireyleri değil, tüm insanlığı ele alarak şöyle diyor:

İnsanlık hiçbir zaman bu kadar açık seçik bir yol ayrımında bulunmamıştı. Bir yol umutsuzluğa, tam bir umarsızlığa gidiyor. Öteki yol, tümden yok oluşa. Dua edelim de, doğru yolu seçebilecek bilgeliği gösterebilelim.”

Bu yaklaşımın her birimiz için geçerli olmasını dilemekten başka elimizden ne gelir ki?

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün