Tek değil yek

Selin BARLAS Köşe Yazısı
30 Kasım 2022 Çarşamba

Kasım 1979’da İran’da gönüllü milis güçleri tarafından meydana gelen Besic isimli teşkilatın son zamanlarda adı sıkça duyulur oldu.

‘Sivil kıyafetliler’ olarak bilinen örgütün lideri Ayetullah Talib ülkedeki infazlardan, faili meçhul cinayetlerden sorumlu olduğu tahmin edilse bile mesuliyet kabul eden ve muhatabı bulunan bir merci olmaması sebebiyle işlenen suçlar yaptırım veya engel tanımadan devam ediyor. Devrim Muhafızları çatısı altında bulunan bu gayrı resmi makam veya örgüt sayılabilecek yapının camilerin bodrum katlarında gizli işkence odalarının bulunduğuna dair verilerle kan dondurucu birtakım gerçekleri de beraberinde ortaya çıkarıyor.

İran’ın ruhani lideri Ali Hamaney, Besic örgütünün Mahsa Amini’nin ölümünün ardından tırmanan gerginlik ve protestolarda gösterdiği acımasız ve vahşi tutumunu ‘masum’ olarak nitelendirirken ‘vatansever’ olduklarını da eklemesi uluslararası arenada çok tepki topladı.

İran’ın Devrim Muhafızlarının 22 yaşındaki Mahsa Amini’yi kıyafetleri ve saçlarının bağlanma biçimindeki uygunsuzluk(!) sebebiyle gözaltına aldıktan sonra genç kadının öldürülmesi yalnız Tahran’da değil bütün dünyada infiale yol açtı. Fakat İran’da Besic, iktidar tarafından destek gördüğü için hatta gösteri yapanlara müdahalede bulunmalarına dair emir aldıklarından dolayı vahşet hikayelerinin ardı kesilmiyor… Neticede devlet baba “vur” emrini veriyor…

Hamaney gayet müsterih bir halde yaptığı açıklamada “Son yaşanan olaylarda masum ve mazlum Besic’imizin baskıcı güçler tarafından zulme uğradığını ve yabancı güçlere meydan okuyarak kendilerini feda eden kahramanlar” olarak nitelendirmekten çekinmedi.

Birleşmiş Milletler Yüksek Komisyonu İnsan Hakları Şefi Volker Turk’un, Hamaney’in bu açıklamasından bir gün evvel “İran’da yaşanan insan hakları ihlalleri ve suçlarının ciddi bir boyutta” olduğunu aktarmış olması, “bağımsız ve şeffaf bir soruşturma talep” etmesi üzerine tesadüf ihtimalini ortadan kaldırıyor.

Tahran tüm gözlerin onun üzerinde olduğunu biliyor.

Volker Turk 47 BM üye ülkeye Cenevre’de yaptığı çağrıda “sivillere ve protestoculara ölümcül ve orantısız güç” uygulandığına dikkat çekti.

Aralarında çocuk da bulunan 14 bin insan tutuklandı.

21 kişinin idam cezasının onaylanması beklenirken altı protestocunun idamının onandığı belirtiliyor.

Tutuklananların arasında iki meşhur aktörün (Hengameh Ghaziani ve Katayoun Riahi) de olduğu biliniyor.

Bu vahşetin yarattığı başka bir mesele ise Kürtlere karşı uygulanan şiddet. Kürt azınlığa karşı baskının artık zirveye ulaştığı ve birçok vatandaşın güvenlik için yaşadıkları yerleri terk edip Kürt bölgesine akın ettikleri bir gerçek.

Tutuklamalarda işkence ve tecavüzlerin ihbar edildiği fakat raporların tutulmadığı ve kimsenin sorumluluk kabul etmediği daimî inkâr hali korkunç bir tablo çizmekte.

150 şehirde, 140 üniversitede ve 31 vilayette gösterilerin yer almış olması bunun bütün ülkeye sirayet etmiş bir kızgınlık olduğuna işaret etmekte…

Cinsiyet, etnik kimlik ve yaş gözetmeksizin sokağa dökülen insanlar baskıya karşı özgürlük taleplerinde birlik içinde dik duruyor.

İktidarın kadınların bu protestoları alevlendirdiği düşünmesinin abesliği karşısında erkeklerin ve kadınların beraberce hak, hukuk ve özgürlük haykırışları susmak bilmiyor…

Başörtülerini yakanlar, sokakta dans edenler, saçlarını yalnız İran’da kesen kadınlar değil tüm dünyada protestoya destek verenlerin yanı sıra Katar’daki Dünya Kupasında ülkelerinin milli marşını söylemeyi reddeden İran Milli Takımı artık molla rejiminin meşruiyetini yitirdiğinin alameti…

Üniversiteler, okullar, petrol rafinelerinde grev ve gösterilerin devam etmesi korkuya boyun eğmediklerini ve eğmeyeceklerini anlatır gibi…

Paris’ten Atina’ya…

Atina’dan Stockholm’e İran’a destek veren gösteriler yapıldı…

58’i çocuk, 402 kişinin öldürüldüğü Besic müdahalelerinde can kaybının daha yüksek olduğu tahmin ediliyor…

Kürt yerleşim bölgelerine yapılan devlet destekli saldırılar, hapishanelerin dolması sebebiyle depoların kullanıldığı ve yetmediği korku diyarında Tahran vahşet ve hata üzerine inşa ettiği bu atmosferin bu defa altında kalabilir…

Her şeyden evvel İran halkı Celalettin Rumi’nin “Kendini okyanusta bir damla sanma, bir damlanın içinde kocaman bir okyanussun” demesi gibi tek değil yek olduklarını anladılar…

Aslında mesele tam da bu…

 

Tek olmadığımızı bilmek…

Er ya da geç bir olduğumuzu gördüğümüzde gücümüzü bilmek…

Ama Tahran’da ama Kiev’de…

Yekiz…

Yek…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün