Çekip gitmek mi? Gelip sarılmak mı?

Dalia MAYA Köşe Yazısı Sesli Dinle
2 Kasım 2022 Çarşamba

Bazan çekip gitmeyi özlüyorum, bazan gelip sarılmayı.

Çekip gitmek istediğimde, çok şükür, gidebiliyorum. Ne zaman nereye gideceğimi ben de önceden bilmiyorsam bile o özlem anlarında bir çağrı oluyor. Bazan içimden geçip çıkıyor o çağrı, bazan bir arkadaş üzerinden gelip içimde duyuruyor zaten bende olan o özlemi. O çağrıya kulak veriyorum. Bazan deniz çağırıyor, bazan dağ, bazan da bir şehir.

Sanıyorum dengelenmek için neye ihtiyacım varsa, o çağırıyor beni. Dengelenmek ve belki de bu hayattaki var oluşumun nedeni ne ise, onu gerçekleştirebilmek üzere olmam gereken anda, olmam gereken yerde olmaya bir çağrı bu sanırım. Dışarısı ve içerisinin olmadığı yerde, daha doğrusu tam o ikisinin buluştuğu, bir olduğu yerde durmam ve dinlemem gerekiyor. Gerekiyor derken, kendime rağmen değil, tam da kendim olabilmem için varoluşun bir emri bu sanki bana. 

Bu sefer denizin çağrısıydı dinlediğim, izinden gittiğim. İspanya’da Marbella’dayım. Costa del Sol… Güneşin Kıyısı… Son yıllarda denizin plajları yuttuğu bir yer burası. Oysa 27 kilometre uzunluğundaki yürüyüş yolunun önü boydan boya plaj. Belediye her gün plajın kumlarını düzeltiyor, gerekiyorsa ek yapıyor. Kum kaybını en aza indirgemek için de plajların önüne dalga kıranlar inşa edilmiş.

Sabah, bir dalga kıranın en ucunda, güneşi önceliyorum. İzliyorum, dinliyorum anlatacağı hikayeleri. Endülüs… Atalarımın toprağı… Ruhum dinliyor, ben izliyorum. Ama bunlar başka bir yazının konusu.

Akşam kahve fincanım ya da şarap kadehim elimde izliyorum, dinliyorum insanları. Yan masada oturuyorlar ya da yanı başımdan yürüyerek geçiyorlar. Konuşuyorlar. Her an, dünya üzerindeki birçok lisanda cümle doluşuyor kulaklarımdan beynime. Her an çeşit çeşit lisan. Kelimeler birbirine karışıyor. Herkes kendi lisanında konuşuyorsa da farklı lisanları konuşan bu insanlar birbirleriyle iletişim halinde. Hareket her zaman çok hızlı değil, buna karşılık enerji yüksek. Herkes birbirine hoş bir söz söyleme, gereğinde yardımcı olma, sorusunu gerçekten dinleme ve verebileceği en doğru cevabı, üstüne fazlasıyla bilgiler ekleyerek vermeye çalışıyor. Bazan yetmiyor, hayatınızda ilk defa sokakta karşılaştığınız biri telefon numarasını da veriyor “gerekirse ara beni” diyerek.

İnsanlarla tanışıyorum. İsimleriyle ve yaptıkları işle bilinmek istemiyorlar. Soyadlarını söylemiyorlar bile. Kimin ne iş yaptığı hiç konuşulmuyor. Şanslıysanız, sonradan öğreniyorsunuz az önce tanışıp da çok sevdiğiniz, sizi de sımsıkı sarmalayan kişinin İspanya’nın en önemli şirketlerinden birinin sahibi olduğunu ya da diğerinin önemli bir bankanın en tepesindeki adam olduğunu. Nerelere gelmiş oldukları, neleri yönettikleri, ne kadar kazandıkları değil çünkü önemli olan. Önemli olan insan olmak.

Aklımdan ülkemde sıkça duyulan cümle geçiyor: “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” Oysa buradaki var oluş hali, “Mümkünse kim olduğumu bilme, ilgilenme etiketlerimle. Sen gel, biz sohbet edelim.”

Aklımda bir hikaye, dinliyorum.  “Ve bütün dünyanın dili bir ve sözü birdi. Ve vaki oldu ki, Şarkta göçtükleri zaman, Şinar diyarında bir ova buldular ve orada oturdular. Ve birbirlerine dediler: gelin kerpiç yapalım ve onları iyice pişirelim. Ve onların taş yerine kerpiçleri ve harç yerine ziftleri vardı. Ve dediler: Bütün yeryüzü üzerine dağılmayalım diye, gelin, kendimize bir şehir ve başı göklere erişecek bir kule inşa edelim ve kendimize bir nam yapalım” Ve Adem oğulları göklere ulaşmak için kuleyi yapmaya koyuldular. Hikayenin devamını bilirsiniz, Rab kuleyi yıkar, birbirlerini anlamasınlar diye dillerini karıştırır ve onları bütün yeryüzüne dağıtır. Tora’daki (tabi ki derin anlamlar içeren) Babil Kulesi anlatımının biraz da yüzeysel bir özetidir bu.

Plajda güneşleniyorum. Somalili bir satıcı taklit bir çanta ya da şal satmak için, derken Uzakdoğulu bir masöz yanıma gelip merhaba diyor. Beş dakika bir değil, iki üç dakikada bir, biri beliriyor yanı başımda. Kendi sessizleşme anıma sürekli bir müdahale gibi. Önce huzurum kaçıyor, tam denizi dinleyeceğim, biri yanıma gelip onu fark edeyim ve ondan bir şey satın alayım diye kendini gösterme çabasında. Kendi kendime söylenmeye başlıyorum. Sonra bakıyorum, plajda herkese yanaşıyorlar ve kimse şikayet etmiyor. Tam tersine, insanlar sohbet ediyor plaj satıcılarıyla. Alışveriş yapmasalar bile karşıdakini yüceltecek ve kendisini iyi hissetmesini sağlayacak bir çift laf söylüyorlar. Yanıma gelen masöze “tamam” diyorum, “Şimdi bir masaj yaptırmak isterim”. Aklımda bir düşünce… Beki de Babil Kulesinin tamir edilmesi ancak böyle mümkün olabilir. Bambaşka, belki daha önce hiç duymadığımız birçok lisanın aynı anda konuşulmasına rağmen herkesin birbirini dinlediği ve anlamaya çalıştığı bir dünya yaratarak.

Ne dersiniz? Çok mu zor?

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün