Kuyruklu yıldız altında bir izdivaç...

Sami AJİ Köşe Yazısı
21 Eylül 2022 Çarşamba

- Emine Hanım azıcık pencereye gel... Bak neler olacakmış neler… Dünya’ya yıldız çarpacakmış...

 A bak karı ses bile vermiyor... Ölü müsün ayol? Azıcık kıpırda…

 Emine Hanım başını dışarı çıkarır:

- Oğlanı yeni uyuttum. Vurma öyle ev temelinden sallanıyor…

- Haberin yok mu?

- Ne var? Yine Sıdkı karısını mı boşadı?

- Ay yere batsın Sıdkı da karısı da... İş fena... Ortalık çalkalanıyor, senin hâlâ bir şeyden haberin yok...

- Ay! Yüreğimi oynatma öyle... Pek acıklı bir şeyse söyleme rica ederim.

 - Acıklının acıklısı... Evlere barklara şenlik... Dostlar başından ırak. Dünyaya kuyruklu yıldız çarpacakmış.

 Emine Hanım, “tüüü tüü” diye heyecanını attıktan sonra:

- Aman ben de korkacak bir şey sandım. Çarpacaksa çarpsın... Bir yere çıkmam... Şimdi karılar “Nasıl çarpacakmış, bakalım?” diye sürü sürü seyre giderler... A gitmem gitmem. İt köpek arasında çiğnenmeye vaktim yok.

 - Emine Hanım, bu yıldız Halamın yıldızı imiş.

 - A bir de bu akraba çıktı. Ayol senin halansa beni de teyzem olur… Gitmem vallahi gitmem billahi de gitmem.

Değerli dostlar… 12 veya 13 yaşındaydım. Hüseyin Rahmi Gürpınar ile bu satırlarla tanıştım. Ve neredeyse bağımlısı oldum diyebilirim. Romanları sıraladım, Mürebbiye, Şıpsevdi, Gulyabani, Meyhanede Hanımlar… (Okumadıklarınız var ise okuyun. Çok keyif alacaksınız.)

Kendisiyle ilgili bir yazı kaleme alacağımdan bahsedince, sevgili eşim, Nişantaşı’ndaki İş Bankası Kitap Evine gidiyor ve oradan bir eserini daha alıyor; ‘Hakka Sığındık’. Bunu okumamıştım.

Müsaadenizle ve özellikle, yazarın bakış açılarını göstermek ve ne kadar ileri görüşlü olduğunu anlatabilmek maksadıyla romanının bir-iki paragrafını paylaşmak istedim. Olay İspanyol Gribinin 1918-1920 arası, şehrimizi kasıp kavurduğu yıllarda geçiyor. Mizahi ve aslında polis romanı…

“Hastalık görülen evlerde imkân derecesinde temastan sakınılması doktorların tavsiyeleri, gazetelerin uyarıları etkisiz kalıyor, bu nasihatlerin tersine hareketten doğan acı vakalar birbirini izliyor, kimsede ibret eseri görülmüyor, cahil kafalar hep bildiğine gidiyordu.”

“Hangi evde hastalık ortaya çıksa orada düğün varmış gibi komşu kadınlar hemen ziyarete koşuyor… Aman böyle yapmayınız tehlikelidir, diyecek kadar basiretli olanlara, ‘Hanım hanım, hastalık, sağlık Allah’tan. Rabbimin takdiri neyse o olur. Hekimler ne bilirmiş. Bu sene İspanyol’dan az hekim mi öldü? Ecele çare olmaz. O cahillere uyup da öyle söylemeyiniz. Rabbimin gücüne gider. Ona şirk koşmuş gibi olur’ diyorlardı.”

Ve olaya başlarken, 1919 tarihinde yazdığı romanına şöyle bir paragrafı da eklemeyi ihmal etmiyor:

Her devirde hâkim bir kuvvet vardır. Ona tabi olmak zamanın gereğinden kabul edilir. Vatanseverlik ve onurunu bu felsefeye uydurarak küplerini doldurmayı bilenler bu memlekette refah içinde yaşarlar; bu ilkenin tersine hareket edenler dedikodular içinde boğularak, asılırlar, kesilirler sürünürler veya süründürürler.”

“Tamam, hepsi güzel. Hemen gidip Hüseyin Rahmi’nin kitaplarından bir-iki tane alırız da nereye varmak istiyorsun?” diye söylendiğinizi duyar gibiyim…

Efendim hepinizin bildiği gibi bu büyük edebi şahsiyet, ömrünün son 30 yılını Heybeli’deki köşkünde geçirmiş, orada vefat etmiş ve adadaki Abbas Efendi Mezarlığında defnedilmiş. Hatırladığım kadarıyla 2000 yılında, zamanın Kaymakamı Mustafa Farsakoğlu, belediye ve ilgili bakanlığın iş birliğiyle mekânı bir müze olarak hizmete sokmuştu.

Ancak aradan geçen zaman zarfında mülk birkaç kuruma çeşitli nedenlerle devredilmişse de bugün itibariyle ziyarete kapalı. Medyada dolaşan haberlere ve yapılan söyleşilere göre de henüz bu konuda bir gelişme yok…  Yine sergilenen fotoğraflara bakılırsa Köşk’ün acilen tamire ihtiyacı bulunuyor. Başlığa şimdiki durumunu gösteren resimlerin birini koydum. (Lütfen dikkatle bakınız.)

Kulunuz her ihtimale karşı daha fazla bilgi edinmek üzere hem İstanbul Belediyesine hem de Kültür Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğüne birer mesaj çekti. Cevapları gelir gelmez paylaşacağım.

Böyle bir abidenin mutlaka onarılacağı ve Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın hatırasının daima canlı tutulacağına inancım tamdır.

Not: İtalikle yazılı metinleri Türkiye İş Bankasının, bence muhteşem, Türk Edebiyatı Klasikleri serisinden seçtiğimiz iki kitaptan aldım. Günümüz Türkçesiyle yayınlanması da işimi kolaylaştırdı…                                                     

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün