De-risking China ile Gelen Fırsat

Metin BONFİL Köşe Yazısı
7 Haziran 2022 Salı

Geçtiğimiz hafta otomotiv yan sanayinde faaliyet gösteren büyük ölçekli bir firmanın hissedarı ile ‘karanlık fabrika’lar ve endüstriyel robotlar üzerinde konuşma fırsatım oldu.

Rekabetçi döviz kuru düşük ithalat düşük faiz yüksek yatırım yüksek ihracat olarak kabul edilen ‘yeni’ ekonomi politikasının, yüksek girdi maliyeti ve düşük katma değer olarak özetlenebilecek ‘eski’ gerçeklere merhem olamadığını konuştuk. Hammaddeden nakliyeye, işçilikten enerjiye her girdideki zamlarla fabrikaların geleceği karanlık dedi. Yüksek maliyet düşük karlılık düşük yatırım küçük ölçek rekabet edememe kısır döngüsü içinden ancak üretimde robotlaşmayı arttırarak çıkılabilir, dedi.

Karanlık fabrika kavramı içinde insan bulunmayan, tamamen robotlarla yürütülen üretim veya lojistik faaliyetini özetlemek için kullanılıyor. Haliyle, işçi yok, sendika yok, sağlık gideri yok, aydınlatma gideri yok, hata yok, çay molası yok, COVID yok, iş kazası yok, 7/24 çalışabilecek fabrikalardan söz ediliyor. Sosyal anlamda distopik bir gelecek... Üretkenlik anlamında ise bir uç nokta

Bu tip fabrikalar Amazon gibi depolama ve lojistik hizmeti veren firmalar için uygun olabilir. İlaç depoları, örneğin, eczanelerin online siparişlerini toplayıp paketleme işini robotlara yaptırabildiklerinden, karanlık fabrikalar kurup çalıştırabilirler. 2020 senesinde 43 milyar dolar yatırımla dünyanın en fazla Ar-Ge harcamasını yapan firmanın Amazon olması tesadüf değil (Kaynak: CBInsights.com).

Öte yandan, dünyada yeni robotik yatırımlara en çok ağırlık veren ülkelerin başında Çin geliyor. Çin deyince akla ucuz işçilik gelirdi; üretimini en büyük hızla robotlaştıran ülkenin Çin olması üretimin geleceğinin ucuz işçilikte olmadığını bir anlamda teyit ediyor. Halihazırda 10 bin işçiye 932 robot ile Güney Kore başı çekiyor. Japonya, Almanya, İsveç, ABD ve Tayvan takip ediyor. Bu altı ülke, sayıları 3 milyonu bulan endüstriyel robotların yüzde 80’ine sahip.

Geçtiğimiz sene COVID dolayısı ile başlayan lojistik krizinin kalıcı olması ihtimali artıyor. 2018’de 40 ft bir konteynerin Çin-ABD seferi 2500 dolar iken, aynı yolculuk şu an 14 bin dolar mertebesinde seyretmekte. Çin’in sıfır COVID stratejisi üretimde önemli aksamalara sebep olmaya devam ediyor. Gelişmiş ekonomilerdeki tüketicilerin banka hesaplarına yatırılan destekleme yardımlarının alışverişe dönmesi ve devam eden çip darboğazı yüzünden buzdolabından otomobile tüm ürünlerde üretimin az talebin yüksek olması parasal genişleme ile zaten yükselmiş olan fiyatları daha da yukarı itiyor.

Son 20, hatta 30 senedir standart ürünlerin imalatını Çin ve diğer Uzakdoğu ülkelerine kaydırmış gelişmiş ülkelerde temel ihtiyaçlar ürünlerinin ve ara malların uzak ülkelerden tedariki konusunda ciddi bir endişe belirmiş durumda. Artık üretimi kendi ülkelerine geri çekmek istiyorlar. ‘De-risking China’ olarak adlandırılan bu stratejide Avrupalı firmalar Türkiye’yi önemli bir üretim merkezi olarak görmek istediklerini söylüyorlar. Çin’den gemi ile altı haftada Rotterdam’a oradan da Avrupa içindeki depolara büyük maliyetler ile ürün getirmek yerine, günübirlik uçak mesafesindeki Türkiye’den kamyon kamyon istediği yere ürün sevk etmek Türkiye’nin en önemli avantajlarından biri olmaya başladı. Zaten öyle idi, ama artık Çin ile Türkiye arasındaki maliyet farkının azaldığı bir dönemdeyiz. Türkiye’den güvenli bir şekilde mal temin edebilirsem bir miktar daha pahalı olsa bile değer, diye düşünüyor Avrupalı alıcılar.

Türkiye üretim bacağında Çin’e rakip olmasa dahi de-risking China ile ortaya çıkan konjonktür sayesinde yeni yatırımları çekebilecek iyi bir alternatif. Ne var ki, hammadde ve enerji bakımından dışa bağımlı bir Türkiye’nin üretimde sadece ucuz işçilik ile rekabetçi fiyatlara ulaşması bugün için mümkün değil. Peki, çözümü nerede aramalıyız?

‘Cobot’lar: ‘Collaborative robots’ olarak adlandırılan cobotlar, aydınlık fabrikalarda işçi ile yan yana, iş birliği içerisinde çalışan robotlara verilen genel isim. Bunlar çok tekrarlı, birkaç işlemden ibaret seri üretim işlerinde giderek yaygınlaşıyor. Paketlemeden kaynaklama işlerine kadar birçok alanda görev yapıyorlar. Maliyet düşürüyor, kaliteyi yükseltiyor ve fireyi azaltabiliyorlar. İhracatı arttırmak için, TÜSİAD’ın da etkin bir şekilde savunduğu gibi Endüstri 4.0 olarak tanımlanan yeni üretim yöntemleriyle yapay zeka, 5G ve ileri görme teknolojileri ile birleşen cobotların kullanımını arttırmak gerekiyor.

Bu arada, cobot kullanımı beraberinde enteresan bir gelişmeyi getiriyor: ABD, Almanya ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde teknik know how isteyen üretim hatlarında 55 yaş ve üstü çalışanların arttığı gözlemleniyor. Teknik bilgi ve tecrübe isteyen cobotlar yaşlılarla daha iyi anlaşıyorlar demek ki!

Bu bağlamda, Ulus Musevi Lisesinde yetişen birçok öğrencimizin robotik alanında uluslararası yarışmalarda aldıkları ödüller onlar adına bizlere umut veriyor.

De-risking China stratejisi, Türkiye’nin cobotlarla ve onları kullanacak donanıma sahip bir işgücü ile yüksek katma değer yaratan aydınlık fabrikalara doğru evrilme fırsatı olabilir.

Kaynak: IFR International Federation of Robotics 2021 sunumu

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün