Sen, ben misin?

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Mart 2022 Çarşamba

Bilgelik yolunda ilerlemeye çalışan, anlam arayışında olan biri için “Kimsin?” sorusunun yanıtı, her zaman kendini tanımanın, sorgulamanın ilk adımı olmuştur. Bu soru elbette ki yalnızca fiziksel özelliklerimizle, mesleğimizle, davranışlarımızla değil, daha çok duygu ve düşüncelerimizin oluşturduğu iç dünyamızla ilgilidir. Kuşku yok ki yaşantımızı bir başımıza sürdürmüyoruz. Bu yüzden hayatımıza bir anlam katmanın, olay ve insanları anlamanın önemli olduğunu biliyoruz; ancak daha da önemlisi, öncelikle kendimizi tanımaktır. Sokrates, bu düşüncenin öncülerinden olmasa da, konunun anlaşılması ve yaygınlaşmasında, bu Antik Yunanlı düşünürün büyük bir payının olduğunu söyleyebiliriz.

Her birimizin yürüdüğü yol, varmak istediği hedef mutlaka farklıdır. Geçmişe baktığımda, ileri bir yaşa kadar olan kendimi sorgulama süreci boyunca, ‘ben’ kavramı her zaman konunun odak noktasında olmuştur. Söylediklerim ve yaptıklarımla birlikte, düşünce ve duygularımla biricik olan ben! Oysa yıllar geçtikçe, okuma alanlarım ve deneyimlerim çoğaldıkça, yeryüzünde yalnız olmadığımı, başkalarının da bu süreçte bana önemli katkılar sağladıklarını görüyorum. Yaşantımı paylaşan, yoluma ışık tutan bu insanlar kadar, okuduğum kitaplar olmasaydı, ben bir başıma kim oluyordum ki?..

Beni bu dünyaya getiren ailemden başlayarak, bugüne gelmemi sağlayan, hayatıma dokunmuş olan herkesin, önemli ya da önemsiz bir etkisi mutlaka olmuştur. Bu etki, farkına varamasam da duygu, düşünce ve davranışlarıma yön vermiş, bugünkü ‘ben’i oluşturmuştur. Birçok sanatçının katkısıyla yontulmuş bir heykel gibi… Bu sanatçıların ustalık düzeyine göre, yaratılan her eser ayrı bir değer taşıyabiliyor. Bunu göz önüne aldığımda, benim içimde biraz senin, biraz onun, biraz da başkalarının olduğunu düşünüyorum.

Nitekim Mevlâna bir dörtlüğünde şöyle diyor:

“Sen ben misin, bilmiyorum, ben mi senim.”          

Sen, ben ya da biz… Birey olarak bu bilince ulaşsak da, içinde yer aldığımız toplum benzer yaklaşımı göstermediğinde doğal olarak yalnızlaştığımızı hissediyoruz. Bu yüzden hoşgörülü olmak, başkalarını da ötekileştirmeden, farklılıklarıyla sevmek zorundayız. Bana göre hoşgörü, bir insanın beğenmediğimiz yanlarını görmezliğe gelmek değil, olduğu gibi benimsemek, ona katlanmaktır; inançlarına, düşüncelerine duygularına… O insanın değerlerine saygı göstererek!

Biliyorum, yalnızca ülkemizin değil, dünyanın genel durumuna baktığımızda, sözlerim saflıkla, gerçek dışılıkla, hayalî olmakla nitelendirilebilir. Olsun, hayal etmek de güzeldir. Belki bir gün gerçekleşebilir!

İsviçreli yazar Hermann Hesse şöyle diyor:

“Değiştirebileceğimiz ve değiştirmemiz gereken şey bizleriz, biz kendimiziz; bizim sabırsızlığımız, manevi alandaki bencilliğimiz, incinip kırılmalarımız, sevgi ve hoşgörü noksanlığımızdır. Bunun dışında dünyayı değiştirmeye yönelik her görüş en iyi niyetlerle yola çıkıyor olsa da yararsızdır bence.”

Başkaları bir yana, ünlü yazarın söylediği gibi biz önce kendimizi değiştirmeye çalışalım, diyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün