Ukrayna-I

Dr. Elif ULUĞ Köşe Yazısı
23 Şubat 2022 Çarşamba

Geniş ve güzel, ekilebilir, üretim yapılabilir topraklarınız varsa, sınırlarınız Churchill’in ifadesiyle ‘Demir Perde’nin bittiği NATO’nun başladığı yerdeyse, başınız Ukrayna gibi dertten kurtulmaz. Bir taraftan Rusya Federasyonu öte taraftan Avrupa Birliği tarafından çekiştirilip durursunuz. Gündemin baş maddesi olan Rusya Federasyonu - Ukrayna gerginliği, hatta gerginliğin ötesinde artık bir savaş başlangıcı olarak hissedilen, çeşitli senaryolar üretilen konuya yakın tarihin ışığında biri şimdi diğeri ise iki hafta sonra iki yazıyla bakmak istiyorum.

Meşhur Soğuk Savaş döneminde yani II. Dünya Savaşı’nın bitiminden iki yıl sonra 1947’de dünya üçe bölündü. Bu bölünmede gerçi sıradışılıklar vardı. Örneğin Yugoslavya ve Çin komünist ülkeler olmalarına rağmen Doğu Bloku’nun içine girmedi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin ekonomik ve yönetimsel etkisi altındaki ülkeler ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomik, kültürel ve yönetim etkisi, desteği altındaki ülkeler ve bu blokların hiçbirine dahil olmak istemeyen ülkeler olamak üzere. Neredeyse 90’lı yıllara kadar sürmüş olan bu ikircikli, gerilim filmini andıran dönemde taşlar bir şekilde yerine oturmuş gibiydi. Ama insanlık malumunuz değişir, değiştirir, sıkılır, yerinde duramaz, mutlu olamaz ve hep ve hep ve daima elinde olanla yetinmez, daha fazlasını ister. Ülkelerin askeri ve savunma odaklı olarak da ikiye bölündüğü, anti komünist ülkelerin NATO’ya, kömünistlerin ise Varşova Paktına silahıyla, askeriyle dahil olduğu bir dünya düzeni kurgulanmıştı. NATO’ya bağlı ülkelerde yaprak kımıldasa tüm NATO müttefikleri konuya müdahil olacak keza Varşova Paktına dahil ülkelerde de aynı dayanışma sergilenecekti. Ama işler beklendiği gibi gitmedi çünkü kardeşlerin bile birbirinin gözünü oyduğu dünyamızda aynı cephe içinde bulunan ülkelerin savaşları, çıkar çatışmaları beklenir bir durum olmalıydı. Mesela iki NATO ülkesi olan Türkiye ve Yunanistan arasında Kıbrıs Barış Harekatı’nda yaşananlar buna örnek gösterilebilir. Keza 1974 Harekâtının yapıldığı uluslararası ortamda NATO ittifakı için çok zararlı olabilecek Türkiye ile Yunanistan arasında çatışma, şükürler olsun gerçekleşmese de ilişkiler ciddi biçimde bozuldu. 1974 sonrası Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasına yönelik çabalarda Batı ittifakının zarar görmemesine NATO üyesi ülkeler dikkat etmişti. NATO açısından 1974’teki olumsuz gelişme Yunanistan’ın, NATO’yu Türkiye’nin Kıbrıs harekâtını önleyemediği suçlaması gerekçesiyle NATO’nun askeri kanadından çıkması olmuştu. Neyse ki Türkiye’nin vetosunu kaldırması üzerine Yunanistan NATO’nun askeri kanadına 1980 yılında döndü. Birbiriyle tarihsel, kültürel bağları derin olan ulusların çatışması en korkutucusudur bence; ‘barış’ her zaman tercih edilmesi gereken yoldur.

Ukrayna, yavaş yavaş ve istikrarlı bir biçimde büyüyen Avrupa Birliği’nin sınırlarında. Ayrıca NATO, Avruap Birliği’nin benzersiz ve çok önemli ortağıdır; özellikle savunma ve güvenliği ilgilendiren konularda. AB, Soğuk Savaş döneminde Varşova Paktı ve doğrudan SSCB’nin siyasi, askeri etkisi altındaki büyük bir coğrafyayı bugün içine katmıştı. Üstelik aşağıda adı geçen ülkeler büyük bir istek ve iştahla, katılım süreçlerini, Kopenhag kriterlerini yerine getirerek başarmıştı. 2004 yılında Çek Cumhuriyeti, Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Slovakya, Slovenya; 2007’de Bulgaristan ve Romanya; 2013’te Hırvatistan Avrupa Birliği’ne katıldı. Ukrayna’nın batıdaki sınır komşularının neredeyse tamamı Slovakya, Polonya, Macaristan ve Romanya halihazırda AB’ye dahil ülkeler. Ukrayna’nın geri kalan tüm sınırları ise Rusya Federasyonu iledir. Neredeyse ABD ve onun müttefikleriyle sarmalandığını düşünen ve dünya gücü olarak kendini konumlandırmış olan Rusya Federasyonu ciddi bir rahatsızlık içindedir. Coğrafyanın kaderiniz olduğu gerçeğinden yola çıkarak iki farklı yönetişim dünyası arasında kalan Ukrayna’nın geleceğinin maalesef çok da iç açıcı olduğunu düşünmüyorum, düşünmek istesem de zorlanıyorum. 1990’da yıkılan Berlin Duvarı aslında Demir Perde’nin da sonunu getirmekle beraber bir asıra yakın bir tarihsel, kültürel, siyasal süreci birlikte yaşamış tüm Demir Perde ülkelerinin üzerinde Rusya Federasyonunun siyasi, kültürel ve askeri baskısının hissedilmesi çok olağan görünüyor. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ulusal egemenliklerine kavuşan pek çok ülkeden öğrencilerimin anlatımlarında anne ve babalarının o günlere duydukları özlemi dinlemişimdir. Mentaliteyi değiştirmek atomu parçalamaktan zordur ve değişimler çok sancılı olur ve hatta bazen de olmaz, olamaz. Değişimleri bir kuşak başlatır ardından gelen kuşaklar başarabilir. 2014’te Ukrayna’da Batı yanlılarının düzenlediği ihtilalin ardından Rusya, kendisi açısından büyük önem taşıyan Ukrayna’nın Kırım Yarımadasını ele geçirmiş, Kısa süre sonra, Ukrayna’nın doğusunda, Rus yanlısı ayrılıkçı eğilimlerin güçlü olduğu Donbas bölgesinde, Rus yanlısı ayrılıkçılar, Rusya’dan aldıkları destekle, Ukrayna yönetimine isyan bayrağı açmıştı. Donbas’ta iki il merkezi, ayrılıkçıların denetiminde. Burada Ukrayna, asker-sivil toplam 14 bin insanını kaybetti. Arada yaşanan Turuncu Devrim ise sonraki yazımın konusu olacak. Devrimleri de yapanlar insanlar ve insanların düşünceleri, inançları, tutkuları, zihin haritaları ve çıkarları. Çıkar çatışmalarının, güç zehirlenmelerinin ortasında kalan ister Ukraynalılar ister Ugandalılar olsun, aslında ölen ise insanlık…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün