Devekuşu denizde

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
4 Ağustos 2021 Çarşamba

Bela geliyorum demez. Bir kere yola çıkınca da tek başına gelmez…

COVID-19 tedirginliği, değişen yaşam tarzı, hastalananlar için duyulan üzüntü derken, bir seneyi aşkın süredir dostlardan ayrı kalma, tek eğlencenin mesafeyi koruyarak yürüyüş yapma, altmış beş yaş üstü için en büyük gezmenin doktor muayenehaneleri olduğu bir dönemden ‘normale geçiş’ yasasının uygulanmaya başlamasıyla insanlar bir nebze olsun rahatladı.

Yine de ‘Evde ekmek kalmayabilir, ama maske stoku eksik kalamaz’ gerekliliği, aklı başında olan herkes için önemini sürdürüyor.

Bir zamanlar şehirde maske ile dolaşan turistleri, özellikle de Japonları gördüğümüzde garipser, içten içe gülerdik. Oysa ki, gülünecek durumda olan bizlerdik.

COVID korkusuyla korunduğumuz süre zarfında, her zamankinden daha az grip/nezle/öksürük vs geçirdiğimiz yadsınamaz.

Çin aşısı geldi gelecek, Sinovac mı Biontech mi tartışmaları süregelirken, telefonu çoğunlukla meşgul olan ‘182’, yılın en çok aranan numarasıydı. Tıp otoritelerinin genelde, ‘aşı olun da hangisini olursanız olun’ çağrısı kimi çevrelerde olumsuz karşılandı. Aşı karşıtlarının ne kadarı buna bilinçli bir açıklama getirebilir, emin değilim.

Sonuçta, kış boyunca bilinmezliklerin her biri stres katsayısını arttırdı.

↔↔↔

Balık, yaz ritüellerinin vazgeçilmez bir parçası. O da bir hayal oldu. Yıllardır denizin dibinde biriken sanayi atıkları, insan eliyle oluşan çevre kirliliği ile birleşince, doğan çocuğun adı, ‘müsilaj’ oldu.

Astrologlar yaşanan felaketleri pek de anlamadığım, toprak, su, hava, ateş elemanları konusunda yorumlar yapıyor. Peş peşe gelen ve halen devam eden felaketler, bana Pesah’ta ‘Agada’yı okurken vurgulanan yedi belayı anımsatıyor. Gökten çekirge yağmıyor amabinlerce kişi ölüyor, deniz canlıları yok oluyor, orman yangınları, deprem gibi afetler yaşanıyor.

↔↔↔

Denize girme konusunda ikilemler yaşanırken, devekuşu misali alınan önlemlerle, insanlar kafalarını ıslatmamak şartıyla suya girmeye çoktan başladı. Eski tat değil tabii. Sahil, her suya girenin derinden gelen, ‘oh, ooh’ sesleriyle çınlamıyor artık. Bu sene Marmara’ya yüzmek için değil, ıslanmak için giriliyor. Neyse ki, son bir ayda kimse kolera olmadı.

↔↔↔

Tam biraz nefes alıyoruz derken, orman yangınları Ege ve Akdeniz bölgelerinden başlayarak salgın misali yayılmaya başladı. Şanssızlık mı kötü niyet mi bilinmez ama ‘yeşil’i yok etmek, insanın nefesini yok etmekle eş değer.

Son olarak Datça’da 5,5 şiddetindeki deprem yaşananlara tuz biber ekti.

↔↔↔

Duyarlılık insana ne katıyor, ya da ne götürüyor?

“Bilinenleri tekrarlamanın gereksizliğini düşünen”, sadece güneşte ‘D vitamini’ alarak tepkisiz kalanlar da var.

Yer yer devam eden yangınlar maddi, manevi büyük hasarlara yol açarken hayat da devam ediyor. Saat başı haberleri izleyip, ‘ah, vah’ deyip akşamına yüksek volümlü müziğe eşlik etmek de çok hoş gelmiyor. Yemeğe veya bir kafeye gitmekten söz etmiyorum. Sadece bu zor günlerde empati yaparak eğlence yerlerinin müzik sesini kısmaları çok mu ütopik?

Hatırlatma: D vitamininin fazlası da zararlıdır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün