Aşı karşıtları - SAPTAYIN, SAKININ, SAVIN

Selin KANDİYOTİ Köşe Yazısı
5 Mayıs 2021 Çarşamba

Yine üç ayrı grubumdan aynı WhatsApp mesajı gelmişti, COVID yine ve yeniden 5G radyasyonuna maruz kalmış, üstelik virüs değil, bir bakteriydi. Kaynak ‘Rusya Sağlık Bakanlığı’ydı. Haberin tıpa tıp aynısı, eylül ayında yalnızca farklı bir sağlık bakanlığından -İtalya- servis edilmişti. Bu iki ülke COVID’den ölen bir hastanın üzerinde WHO’nun yasağını delip ‘izinsiz’ otopsi yapmış ve bu sonuca ulaşmışlardı. Rusya ve İtalya Sağlık Bakanlıkları keşke aralarında anlaşsaydı da iki otopsiye gerek kalmasaydı. Gerçi WHO öyle izin veren, yasak koyan ülkeler üzerinde bir otoritesi olan bir kurum değildi. Öte yandan 5G yalnızca elimizde hâlihazırda bulunan 4G teknolojisinden çok daha hızlı internetimiz olmasını sağlayacak yeni nesil bir teknolojiydi. 5G baz istasyonlarından gelen dalgalar evimizdeki mikrodalga fırınının yaydığı dalgalardan az, D vitamini kaynağımız Güneş’in ultraviyole ışınlarından çok daha az şiddetliydi. Zaten bizim memleketimizde 5G’ye yerli ve milli imkanlarımızla en iyi ihtimalle iki sene sonra geçeceğimiz göz önünde tutulduğunda bugüne dek 4,5 milyon vaka nasıl açıklanırdı? Gündemimizde aşı karşıtları varken bir de 5G komplo teorisini pişirip pişirip karşımıza koyanlar da bir bitmemişlerdi.

Son haftalarda Twitter’da gezindiyseniz ‘topic trend’ listesinde #Salgın-yalan-aşı-olmuyorum ve benzeri hash tag’lerin sık sık bir numaraya oturduğunu görmüşsünüzdür. Sağlık Bakanlığının yaptığı 15 Nisan tarihli ankete göre aşıya karşı tereddüdün ve karşıtlığın oranı yüzde 30.

Aşının bir tercih meselesi değil, topluma karşı bir sorumluluk, hatta konu sınır tanımayan salgın olunca, tüm insanlığa karşı bir sorumluluk olduğunu hatırlatmamızın gerekmesi ne acı. Bir salgının önünü kesmek için toplum bağışıklığına ulaşılması gerekir ki, bağışıklık sistemi yetmezliği olanlar, kanser tedavisi görenler, organ nakli hastaları, hamileler, küçük bebekler gibi aşılanamayan riskli gruplarını salgından koruyalım. COVID için toplum bağışıklığı yüzde 60 olarak kabul ediliyor. Bu nüfusun yüzde 60’ının ya aşılanmış ya da hastalığı geçirmiş olması gerekiyor demek. Nisan ayının sonu itibariyle tablo şu şekilde.

 

 

COVID aşısı karşıtlarının sundukları gerekçelere bir göz atalım ve bu arada hatırlayalım: Komplo teorilerinin yanlış olduğunu ispatlamak bilimin işi değildir, ancak komplo teorilerinin doğruluğunu ispatlamak onları çıkaranların sorumluluğudur.

Aşı kısırlığa neden oluyor: Bu komplo teorisi çoğunlukla aşı üreten firmaların Avrupa ve Amerika kökenli olmasından, kendilerinden olmayan nüfusun artışını engellemeye çalıştıklarını iddia eder. Ve fakat Batı da bu aşının aynısını olmuyor mudur ve zaten dünya nüfus dağılımı da ortada değil midir? COVID aşısı özelinde İsrail’de yapılan çalışmada doğurganlık üzerinde aşının bir etkisine rastlanılmadı.

Aşı ilaç firmalarını zengin etmek için var: İlaç firmaları hastalanan kişilerin nispeten uzun sürebilecek tedavilerinde kullanılacak ilaçlardan çok daha fazla kâr sağlayabilirler. COVID tedavisinin ne kadar tutabileceğini hastanede yatmış bir yakınınıza sorabilirsiniz tabi bizzat kendiniz bilmiyorsanız.

Aşıyla insanlara izlenebilir mikroçip yerleştirilecek: Bir kere her şeyden önce dünyada çip krizi var. Arabalar siparişten üç ay sonra teslim ediliyor. Çip krizi salgın nedeniyle tüketici elektroniğine kayan arzın otomotiv sektörü yeniden bantları çalıştırmaya başlayınca çip üretiminin gelen talebe yetişememesinden çıktı. Ama krizin Bill Gates’in aşı üreticileri ile anlaşıp her doz aşının içine çip yerleştirmesinden - saydam sıvılaştırılmış mikroçip olacak tabi - kaynaklanmış olabileceği daha akla yatkınsa bilemem. Gates, kimlerin iyileştiğini ve kimlerin aşı olduğunu gösteren ‘dijital sertifikalar’dan bahsetmişti yalnızca.

Aşı genetik kodlarımızı değiştirecek: Bu gerekçeyi kullanan aşı karşıtlarıyla bizzat tanışma fırsatı yakaladım. An be an yaşatmak için teatral bir anlatı sunacağım.

Yer: Avukatlık ofisi

Oynayanlar: Hepsi 70’lı yıllarda doğan, iki avukat, bir sade vatandaş ve bir Şalom Evrenin Sırları yazarı.

Kadın avukat: Maskelerinizi çıkarabilirsiniz. Maskeye inanmıyorum, insanlar aslında maske yüzünden hasta oluyor. COVID’den değil.

Erkek avukat: Aşı zaten kesinlikle olunmaz. Pfizer filan hele sakın olmayın. RNA aşısı o. RNA nedir biliyor musunuz? Sevinç ve üzüntülerimizi taşır RNA ve DNA’nın üzerine yazar ne yapmasını istediğini. Korkarsanız ‘COVID ol’ yazar DNA’ya. 

Kadın avukat: O aşıdaki RNA’da ne yazıyor kim bilir aman diyim aşı olmayın sakın.

Sade vatandaş masa altından Evrenin Sırları yazarının dizini sıkar, 20 yıldır evli olduklarından yazar bunun “Sus, sakın bir kelime etme” demek olduğunu anlar. Yazar o gün bağrına taş basmıştır ama kendisine köşe yazısı konusu çıktığı için içten içe gülmektedir.

mRNA aşıları ne teoride ne pratikte genomumuza etki edemez. Hücre çekirdeğinde bulunan DNA adeta bir kasa içindedir. Oradan yalnızca çıkış olur asla giriş olmaz. Çift sarmal olan DNA fermuar gibi açılır ve transkripsyon sürecinden sonra tek sarmal RNA, çekirdeğin dışına giderek protein üretilmesi mesajını ribozomlara götürür. Pfizer’in ya da Moderna’nın mRNA aşılarında 'Covid virüsünün spike proteinini üret' mesajı doğrudan hücrenin ribozomlarına iletilir. Bu spike proteinini kendimiz üretmeye başlarız. Bağışıklık sistemimiz yabancı olan bu proteini algılayınca spike proteinlerine bağlanıp yok edecek antikorları üretir. Virüsün tamamı ile karşılaşırsak antikorlarımız savaşa hazırdır, en az altı ay için geçerli olmak üzere dolaşımda olan tüm varyantlara karşı biz bu savaşı yüzde 91,3 kazanırız. Şimdi bağrıma bastırdığım taşı da kaldırabilirim çünkü iki kişiyi aydınlatacağıma bana verdikleri ilham sayesinde belki çok daha fazla kişiyi aydınlattım.

Türkiye’de kullandığımız Sinovac aşısının etkinliği konusuna gelince, Şili’de 10 milyon kişi üzerinde yapılan çalışma aşının belirtili enfeksiyona karşı yüzde 65, hastane yatışlarına karşı yüzde 85 ve ölümlere karşı yüzde 80 etkili olduğunu gösterdi.  Sonuçların açıklanmasının ardından Twitter’da aşı karşıtı güruhun ekmeğine yağ süren istatistiki bir paylaşım yapıldı. Paylaşımı yapan şahsın amacı kesinlikle bu değildi ancak aşının etkinlik oranının ne demek olduğu hakkında toplumda kesinlikle bir kafa karışıklığı olduğu su yüzüne çıkmış oldu.

Paylaşım şöyleydi: “Türkiye’de bu aşıyla aşılanan 7 milyon (2 doz) ve 4 milyon (ilk doz) kişi var. Bu kişilerden üçte biri yeniden hastalanabilir, beşte biri yaşamını kaybedebilir.” Bu cümle insanları yanlış yönlendirmeye çok müsaitti. Etkililik oranı, aşı olan insanlardan kaçının ölebileceğini değil (yüzde 20’si ölmeyecek), hastalığa yakalanırlarsa hayatlarını kaybetme olasılığının ne kadar azaldığını gösterir. Şöyle ki Türkiye’de istatistikler ölüm oranın yüzde 0,8 olduğunu gösteriyor. Bu durumda yüzde 0,8’lik ölüm riski Sinovac aşısı olmanız sayesinde yüzde 80 düşerek yüzde 0,16’ya inebilir.

“Benim aşı karşıtlığı ile işim olmaz, aşı karşıtı tanıdığım da yok diyenler” bu köşeden eli boş gitmesin diye ve ayrıca genelde sevindiren haberler verdiğim köşemin çizgisi bozulmasın diye ve üstüne Ekim 2020’de ortaya çıkan Hindistan varyantı ile birlikte tavan yapan endişemiz giderilsin diye size bu tablo ile veda ediyorum.

Dolaşımdaki varyantlar üzerine aşı çalışmaları

 

Kaynaklar:

https://ourworldindata.org/covid-vaccinations?country=TUR~ISR~USA~GBR~DEU~IND~CHN

https://twitter.com/erictopol/status/1388916930988240898?s=21

 



Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün