Yargılar-önyargılar

Avram VENTURA Köşe Yazısı
10 Mart 2021 Çarşamba

Benden oldukça yaşlı, uzun yıllar önce emekliye ayrılmış bir dostla oturmuş söyleşiyorduk. Hangi güncel kitapları okuduğunu, zamanını nasıl doldurduğunu anlatırken söylediği bir şey ilgimi çekmişti: Her gün evden çıkmak için kendince bir neden buluyormuş! Öyle ki elektrik, su, telefon gibi tüm faturaları bizzat kendisi o kurumlara giderek ödüyormuş. Bankaya vereceği bir talimatla bunları ödeme olanağı varken, her türlü olumsuz hava koşulunda, üstelik sıra bekleyerek, niçin bu çileye katlandığını sorduğumda gülümseyerek şunları söylemişti:

“Çile mi? Ben bütün ödemeleri kendim yapmaktan doğrusu keyif alıyorum. Diyelim ki bir banka şubesine gidip para yatıracağım. Acele etmek, bir an önce işimi bitirmek gibi bir kaygım yok. Numaramı alıyor, sonra da bir kenara oturarak sıram gelinceye kadar işlem yapmak için bekleyenleri izlemeye başlıyorum. Her birinin duruşunu, davranışını kendimce yorumluyor, onların meslekleri, hayatları, diğer insanlarla olan ilişkileriyle ilgili varsayımlar üretiyor, öyküler kurguluyorum. Sıra beklediğim tüm kurumlarda bunu yaparak, sıkılmadan süremi dolduruyorum.”

Bu anlattığım dostumun yazarlıkla hiçbir ilgisi yok. Yazsa, belki başarılı olabilirdi. Kurguladığı öyküleri de kimseye anlatmadığını biliyorum. Biraz olsun kışkırtmak için gördüğü insanlar üstüne yaptığı yorumların ya da vardığı önyargıların ne işe yaradıklarını sormuştum. “Hiç!” demişti gülümseyerek, “Yalnızca hoşuma gidiyor. Yaptığım bu gözlemler, artık benim için bir alışkanlık oldu diyelim.” Bu söz üstüne ne diyebilirdim ki… Bu kurgulama oyununu, bir bekleme sırasında deneyip de beceremediğimi bu arada belirtmek isterim.

Bunu bir oyun dışında, günlük hayatımız içerisinde düşünecek olursak:

Yeni tanıştığımız ya da farklı bir nedenle uzaktan izlediğimiz insanlar için bu deneyi uygulamak istediğimizde, çoğu zaman hayal kırıklığına uğrayabiliyoruz. Öyle ki, o kişi ya da kişilerin bir sözüne ya da olumlu veya olumsuz bir davranışına dayanarak önyargılarda bulunuyoruz. Bir anlık izlenimler bizi doğru ya da yanlış bir şekilde etkilerken, yanılgıya düştüğümüzü anladığımızda, yargılarımızı düzeltmek daha çok zamanımızı alıyor.

Kimseyi görünüşüne bakarak yargılamak istemesem de, ilk izlenimler yönlendirici olabiliyor. Oysaki belirli bir süre konuştuktan, o insanla duygudaşlık kurduktan sonra onun hakkında çok daha farklı düşünebiliyorum. Sanırım önemli olan bir başkasıyla ilgili olumlu ya da olumsuz kanılarımızı emin oluncaya kadar dile getirmemek, paylaşmamaktır.

Bir bilgeye en çok kimi sevdiğini sormuşlar. Bilge en çok terzisini sevdiğini söylemiş. Önce şaka yaptığını sanmışlar, çevresinde başka sevecek insan mı kalmamış, demişler. Bilge gülümseyerek açıklamış: “Evet dostlarım, en çok terzimi severim; çünkü her gittiğimde yeniden ölçümü alır. Oysaki insanlar öyle değil. Bir kez hakkımda bir yargıya vardılar mı, ömrüm boyunca beni o gözle görüyorlar.”

Yanılmıyorsam insanların ağaçlardan ders almaları gerektiğini Mevlânâ söylemişti: “Onlar demişti, ne üzerlerinde barınan kuşların, ne gölgelerinde yatan insanların ne de verdikleri yemişlerin hesabını tutarlar.”

Sanırım duygudaşlık kurmadan varacağımız yargılar, bizi her zaman yanılgıya düşmemize neden olacaktır.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün