Tarihin en büyük ticaret anlaşması: RCEP

Prof. Dr. Burak ARZOVA Köşe Yazısı
25 Kasım 2020 Çarşamba

Ülkemizde günlük hayatın yoğunluğundan kafamızı kaldırabildiğimizde dünyada ortaya çıkan sıra dışı gelişmeleri görme imkânına kavuşabiliyoruz.

15 Kasım tarihinde, Vietnam’da sanal bir toplantıyla, bugüne kadar gördüğümüz en büyük ticaret anlaşması imzalandı.

Hacim olarak kapsadığı alan ve nüfus bir yana, bu anlaşmayı belki de en önemli kılan özelliklerde biri, korumacı önlemlerin yükselişte olduğu, küresel hâkim güçler olan Amerika ve Avrupa’nın tedariklerini Çin merkezinden kendi ülkelerine ya da daha yakın coğrafyaya çekmek istedikleri bir döneme rastlamasıdır.

Gerçekten de dünyanın en büyük iki ekonomisi (ABD ve Çin) arasında devam eden bir ticaret savaşı, yeni ABD başkanı döneminde de devam edecek gibi gözükürken, pandemi ile birlikte Avrupa’nın Çin’e olan yüksek bağımlılığını fark etmesi ve akabinde uzun dönemde tedariki Çin’den daha yakın bir coğrafyaya kaydırma isteği ve kararlılığı varken, ticaret ve yatırım engellerini azaltmaya yönelik bu büyük girişim çok dikkat çekici.

Oyun değiştirici anlaşma

Uzun ismi Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortalık (Regional Comprehensive Economic Partnership) olan, kısaca RCEP olarak adlandırılan bu yeni serbest ticaret alanının bir oyun değiştirici olma ihtimali çok yüksek gözüküyor.

RCEP bir günde ortaya çıkmış bir girişim değil. Sekiz yıl süren uzun ve kapsamlı müzakerelerin ardından gelen bir anlaşma. RCEP müzakereleri 2012'de başladı ve düzensiz bir şekilde ilerledi. CPTPP (The Comprehensive and Progressive Agreement for Trans-Pacific Partnership / Trans Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve Aşamalı Anlaşma) önce Trans-Pasifik Ortaklığı olarak ve ardından 2018'de revize edilmiş bir biçimde sonuçlandırılması, RCEP hükümetlerini müzakereleri tamamlamaya teşvik etti.

RCEP, on üye ASEAN ülkesini (Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam), Çin, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda ile bir araya getiriyor. Toplamda 15 ülkeden oluşan bir serbest ticaret alanı söz konusu. Başlangıçta Hindistan da bu anlaşmanın bir parçasıydı ancak daha sonra Çin'den bir ithalat akınına neden olacağından korkarak anlaşmadan çekilme kararı aldı ve 2019'da da ayrıldı.

RCEP tarihteki en büyük ticaret anlaşması

RCEP üyeleri, küresel ticaretin ve GSYH’nin yaklaşık yüzde 30'unu oluşturuyor. 2,2 milyar kişiyi kapsayan bir alan. Bu verilere göre tarihin en büyük ticaret anlaşması. RCEP’in, tarifeleri ve diğer engelleri azaltması ve yaklaşık ticaret ve yatırımla ilgili yirmi alanda yeni kurallar koyması bekleniyor. Bu anlamda üye ülkeler arasında ticaretin çok hızlı gelişeceğini görebiliyoruz. Bir tahmine göre, RCEP 2030 yılına kadar küresel ekonomiye 186 milyar dolar ekleyecek. Bu rakam RCEP üyelerinin GSYH’sine ilave yüzde 0,2 eklemek anlamına geliyor.

Ama belki de ekonomik etkiden daha da önemlisi RCEP Asya'da gelecekteki ekonomik ve siyasi bütünleşme için bir temel oluşturuyor ve bunu ABD olmadan yapıyor.

ABD’nin yokluğu Japonya ve Çin için liderlik sorununu ortaya çıkarır mı bilemeyiz ancak Japonya açısından baktığımızda yeni ticaret anlaşmasının entegrasyon, iletişim, açıklık, şeffaflık ve hukukun üstünlüğü konularında öncü rol oynayacağı şimdiden çok açık gözükmekte.

Serbest ticaret anlaşmaları, RCEP üyesi bazı ülkeler arasında, RCEP anlaşması öncesinde de mevcuttu. Örneğin, ASEAN Serbest Ticaret Anlaşması, ASEAN üyeleri arasında uzun zamandan bu yana ticaret ve yatırım alanlarında mevcuttu. Benzer şekilde Çin, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda, ASEAN bloğu ile hâlihazırda serbest ticaret anlaşmalarına sahip. 

RCEP’in farklı yanları

Peki, bu durumda “RCEP’i eşsiz kılan nedir?” diye sorabilirsiniz.

Şöyle ki, bu anlaşma ile ilk kez 15 ülke ortak tek bir pazara geçiş yapıyor. Bu zaman içerisinde ortak tarife uygulanması anlamına gelecek. Daha da ötesi RCEP, Çin, Japonya ve Güney Kore arasındaki ilk serbest ticaret anlaşması olacak. Örneğin bu anlaşma Japonya açısından bu manada çok önemli. Japonya'ya tam anlamıyla gerçek bir kazanç sağlayacak. Şu anda Çin'e ihraç edilen Japon mallarının yüzde 8'i tarifelere tabi değil. Ancak RCEP kapsamında, bu sayı ticaret hadlerini değiştirerek yüzde 86'ya yükselecek. Çin Maliye Bakanlığı, değişikliği "tarihi bir atılım" olarak nitelendirdi bile. Bu üç ülkenin, mevcut tarife düzeltme çalışmasının basitleştirilmesiyle birlikte tek bir bölgesel ekonomik çerçeveye dâhil edilmesi, RCEP e gerçek önemini ve en büyük potansiyelini veriyor.

Bu ülkelerin dünya üretimimi ve ticaretindeki paylarını düşündüğümüzde ortak tarifenin birçok ülke açısından tehdit edici olduğu kabul etmek zor değil.

Yine RCEP vasıtasıyla zaman içerisinde, ortak menşei kurallarının uygulanacağını ve bürokrasinin azalacağını göz önüne aldığımızda, küçük ve orta ölçekli firmaların çok daha rekabetçi hale geleceğini görebiliriz. RCEP mutlak bir zenginlik alanı yaratacak.

Tüm bunların yanında RCEP alanı içerisinde ortak bir para birimi kullanımı da zaman içerisinde söz konusu olabilir (kim bilir belki de ortak bir dijital para). Ancak yine de buraya gelene kadar Çin Milli Parasının (Yuan) şimdikinden daha fazla kabul görmesi ve daha konvertibl bir para olması çok olası. Tüm bu gelişmeler uzun dönemde Dolar ve Euro için büyük bir tehdit olacaktır.

Şimdiye kadar hep olumlu yönlere baktık. Ancak birbirinden bu kadar farklı özelliklerin barındığı büyük bir ticaret topluluğunda hiç sorunsuz süreçlerin aşılacağını düşünmek de aşırı iyimserlik bence. 

Örneğin, Japonya ve Laos gibi kalkınma yelpazesinin iki zıt ucundaki ülkeleri içeren bu yeni serbest ticaret anlaşmasında nelerin başarılabileceği konusunda şüpheler olması çok doğal. 

Gümrük vergilerinin ortak hale getirilmesi hâlâ çok uzak gözüküyor:  ASEAN ülkelerinin gıda ihracatının yaklaşık yüzde 39'una uygulanan vergiler hemen kaldırılmayacak. Anlaşmanın Japonya'nın tarım pazarını önemli ölçüde açacağını ümit edenler için, pirinç, buğday, sığır eti, domuz eti, süt ürünleri ve şeker için tarifeler yürürlükte kalacak.

Bu haliyle RCEP’ten tam bir serbest ticaret anlaşması olarak bahsetmek mümkün değil.

Ancak yine de bu anlaşmayla artık çok net görülüyor ki, ABD'nin Başkan Trump yönetiminde, o zamanlar TPP (Trans-Pacific Partnership) olarak bilinen CPTPP’den (The Comprehensive and Progressive Agreement for Trans-Pacific Partnership) çekilme kararı stratejik bir hataydı ve ABD’nin bölgedeki etkisini büyük ölçüde azalttı.

Bakalım şimdi yeni Başkan Joe Biden ile bu sürece geri dönüş olacak mı yoksa ticaret savaşları kaldığı yerden aynı şiddetiyle devam mı edecek?

Bunu da bir başka yazıda tartışalım.

Sağlıkla ve sevgiyle kalın…

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün