Travmalarıyla yeni bir yıl

Mois GABAY Köşe Yazısı
8 Ocak 2020 Çarşamba

Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. 

Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, 

Hele hele senden zayıf olanın canını yakma. 

Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. 

Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir. 

Şems-i Tebrizi

 

Yeni yılın ilk günleri maalesef iyi haberlerle gelmedi. Avustralya’da aylardır süregelen yangında 500 milyonu aşkın hayvan hayatını kaybetmişti. Hemen yanı başımızda İran-Amerika arasında yaşanan gergin havayı, Akdeniz’de doğalgaz hattı ile ilgili devam eden durumları endişeyle izlerken, geçtiğimiz gün gencecik bir canın hayatını kaybedip, cesedinin Samatya sahilinde karaya vurduğu haberini acıyla okuduk. Haberi duyduğum saatlerde taksideydim. Şoförle muhabbet etmeye başladığımda duyduklarım medyaya yansımayan daha nice trajedinin sokaklarda yaşandığını hatırlattı. Gece direksiyon başındaysanız eğer, hangi saat kimin aracınıza bineceği aşağı yukarı belliydi.

“Saat 23.00 gibi müşteriye hayat kadınlarını taşırız. 2’den sonra sokak sarhoşlarının, 3-4 arası meyhane sarhoşunun ve 5-6 arası da konsomatrislerin eve dönüş vaktidir.” Bu kuralın bozulduğu anlar da yok değildi. Tıpkı sabah 06.00’da geceden kalma, onu hap kullanımına alıştıran erkek arkadaşı tarafından terk edilip, ağlayarak babasından kaçan Zehra’nın ailesi ve özel hayatında sıkışan hikâyesi gibi kayıp hayatların sahneleriydi İstanbul taksileri... Yarı çıplak, üstü başı dağılmış halde kendini taksiye atan kızcağıza ‘kötülük yapmamış’ olmayı marifet saymasına mı, yoksa “Abi hep bu kötülüğü Yahudi yaptı bize, toplumun aile yapısını Amerika ile bozdular” demesine mi çıldırmalıydım o kısa yolculukta... 

Susmayı ve o konuştukça öğrenmeye devam etmeyi tercih ettim. Instagram üzerindeki beğeni sayısına endekslenmiş hayatlarımızda ne zaman unutmuştuk insan olabilmeyi? Ruh sağlığımız hangi dönemde bu kadar bozulmuştu? Savaş çığırtkanlığı ile oy toplamaya çalışan, koltuklarını sağlamlaştırma derdindeki popülist liderler, ezilen halklar, gelecek kaygısı yaşayan gençlerle yeni bir yıl hoş gelemedi. Mutluluğun ön planda tutulmadığı bir ortamda, sevgiden saygıdan söz edebilmek mümkün olabilir mi? Umutsuzluk arttıkça, sözde umut tacirleri de etrafı sarmaya devam etmekteydi. “İsrail’de aşı kullanılmıyor” yalanını ekranlarda söyleyebilecek profesör doktorların, ‘Öteki Gündem, Gündem Ötesi, Kayıt Dışı’ gibi programlarda her konunun altında Yahudi - İsrail - Siyonist arayan Ertan Özyiğit gibi komplo teorisyenlerinin pür dikkatle izlendiği bir gerçekliği yaşamaktayız. Bilinçli olanlar yaratıcı antisemit programlara gülüp geçse de propaganda gücünü her çağda zehirlediği kitlelerde gösterecekti. Resmi sırlar, resmi yalanlarla süslendikçe toplumlar arası nefret körüklenecek ve her gün daha çok kaybettiğimiz insanlığı yere düşmüş bir halde gelecek kuşaklara teslim edecektik. Bütün bunlar yaşanırken, bu acıyı görmediniz mi diyen çocuklarımıza “Selfie mi çekiyorduk?” diyeceğiz?

Sanılanın aksine değişim dışarda değil, kendi içimizde başlar. Pes etmeden, vazgeçmeden, hakikatin peşinde, iyiliğin ve güzel olanın izinde, ben ne verebilirim diyerek paylaşma vaktidir. Sadece kendimiz için bir şeyler istemek yerine paylaşmayı, verebilmeyi öğrendiğimizde dünya daha umut dolu bir yer olacaktır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün