Rastlantılar, Yeni Yıl ve Aşk

Dalia MAYA Köşe Yazısı
31 Aralık 2019 Salı

“Bir aşk unutulmaz olacaksa eğer, küçük rastlantılar Assissili Francis’in omuzlarına konan minik kuşlar gibi hemen o an kanat çırpa çırpa gökten aşağı doğru süzülmelidir.
Rastlantıların söyleyecek bir sözü vardır bize. Gereklilikten doğan, olmasını beklediğimiz, günbegün yinelenen her şey dilsizdir. 
Sadece rastlantılar bir şeyler söyler bize.”


Milan Kundera, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

Yılbaşı... Dünyanın güneşin etrafında bir kere daha dönüp 365 gün önce geldiği aynı yere geri gelmesi… Bilimsel olarak bu kadar sade ve basit… Yaşam dediğimiz de bu kadar basittir aslında. Sade ve basit bir oyun. Ve bu yaşam oyununda bize sunulan her şey bir oyuncaktır. Zor olan bu oyunu basitçe oynamaktır. Nitekim biz insanlar her anı anlamlandırma çabasında; neşeyi, coşkuyu katmışız yılbaşına. Kutlamaları katmışız. Dostlukları ve sevgileri kutlamayı katmışız. Geçen zamanın üzerimizde biriktirdiği ağırlıklardan bir miktar da olsa arınıp, niyetler listeleyip, ritüellerle beslemişiz. En çok da, yeniye açılmanın umudunu katmışız. 

Düşler kurmuşuz. Yaşamın içinden alınan yaşam düşleri! Heyecanlar katmışız, gündeliğin ataletinden kendimizi çekip çıkarabilmek adına. Yeniyi deneyimlemektir özünde heyecan. İçimizdeki potansiyeli kapasiteye çevirmektir. Adrenalindir. Az dozda adrenalin de gençlik iksiridir insana. 

Bir taraftan güvenli bildiğimiz yaşam alanlarımızda tembel tembel oturup, olası değişimlere direnirken, bir yandan bu konfor alanımızı bozmadan kendimizi de fazla zorlamadan yeniyi bu alana dahil etme çabasına girmişiz. Bir yanımız yaşamı şansa bırakmamanın sağlıklı geleceği kurgulamak adına önemini düşünüp yaşamı kontrol altında tutmakla meşgulken bir yanımız bilinmeyenin heyecanını özlemekte sıklıkla.

1929’larda ortaya atılan ve 1960’larda test edilen bir teoriye göre dünya üzerindeki herhangi bir insan, herhangi başka bir insana altı kişi kadar yakındı. Bugün sosyal medya sayesinde ağlar artık daha da sıkı; test edilse, bu sayının daha aşağılara düştüğü gözlemlenebilir. 

Öte yandan, hafta içinde bu konuda sohbet ettiğim arkadaşım şöyle diyordu: “İki kişinin karşılaşmasının 40 bin ayrı minik olayın birbirini takip etmesi sayesinde gerçekleştiğini okumuştum.” Bunun bilimsel dayanağını hatırlayamadık ama biz ikimiz zamanda geriye dönüp dostluğumuzu bugüne getiren kendi karşılaşmamızın hikâyesini konuştuğumuzda ilgisiz görünen ne kadar çok kararın ve olayın yıllar içinde birbirine çoğalarak eklenmesiyle bizi bugün içinde bulunduğumuz ana getirdiğini net bir şekilde gördük. Bu olayların herhangi biri gerçekleşmemiş olsa 7,5 milyarlık bu dünyada birbirimize rastlama şansımız olamayacaktı. 

Şaşırtıcı tekrarlar, simültane olaylar, paralel yaşamlar, dikkati çeken örüntüler, olasılıksız olay zincirleri… Rastlantı deyip geçiyoruz çoğu zaman. Oysa bugün üniversitelerde rastlantı bilimi üzerine çalışmalar yapılıyor. Cambridge Üniversitesinden Profesör David Spiegelhalter internet üzerinden rastlantı hikâyelerini toplayarak, rastlantının beynimizin bir oyunu mu olduğunu yoksa matematiksel hesaplamalarını yaparak bilimsel temelini çözmenin mümkün olup olmadığını araştırıyor.

Bilimsel bir açıklaması olsun ya da olmasın... Bir karşılaşma için bile bunca minik olay ve kararın verilmesi sürecinde gereken/harcanmış olan enerjiyi düşününce, karşılaşmaların, dostlukların ve sevginin yaşamımızdaki değeri daha da öne çıkıyor bence. 

O yüzden rastlantıların farkında... Bağımlısı olmadan ancak aramızdaki o inanılmaz bağları da göz ardı etmeden... Hayatı sağlam tutarak ama çok da kontrolcü olmadan... Godot’yu bekleyerek değil, tam tersine önce yaratıcı becerilerimizle ihtimalleri yaratıp, sonra da rahat kanepemize çekilip gelişmeleri izleyerek... Kaybetmek korkusunda değil, illa ki sevgi penceresinden... Bu hayat oyununu tüm heyecanıyla ve basitçe oynayabileceğimiz bir yıl olmasını dilerim. Size, kendime, her birimize ve hepimize. 

Rastlantılarımız bizleri sevgiden sevgiye taşısın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün