Toplumsal hafızamızın ´kara sayfaları´

Mois GABAY Köşe Yazısı
13 Kasım 2019 Çarşamba

Babam her şeyini satmak zorunda kalmıştı. Peki ya, üç tekerlekli bisikletimden ne istediler? Onu da alıp, götürdüler. O günü asla unutmayacağım.

11 Kasım, tarihimizin kara lekesi Varlık Vergisi Kanunu’nun Resmi Gazete’de yayınlanmasının yıldönümüydü. Üzerinden tam 77 yıl geçmesine rağmen, tarihimizin en karanlık sayfalarından ‘Varlık Vergisi’ toplumun ciddi bir kesimi tarafından bilinmemekte, bilip duyanlarından da bir bölümü bu verginin savaş ortamında gayrimüslimlerin hayatlarını altüst edecek, akıl almaz bir şekilde uygulanmasını haklı bulabilmektedir. Ödeyemeyenlerin Aşkale’nin soğuğuna sürgün edildiği, ailelerin dağılıp dönebilenlerin sağlığını kaybettiği bu büyük acıyla aradan geçen onca yıla rağmen yüzleşilemedi. Ne bir özür ne de varlıklarını kaybedenlerin yakınlarına bir tazminat gündeme gelmedi.

O zamanın tanıkları, okullarda ‘Andımız’ı öğrenerek büyümüş, Atatürk Türkiyesi’ne gönülden bağlı, bu vatana inancını daha kaybetmemiş bir nesildi. Varlık Vergisi sadece ‘güvensizlik’ inşa etmemiş, kendi evlatlarını da kurban etmişti. 80 yaşında, ilk günkü gibi Atatürk ve Cumhuriyete bağlı bir Türk Yahudi’si büyükbabanın o günlere dair küçük bir çocukken hatıralarını o aileye girmeye hazırlanan bir damat adayı olarak, Şabat akşamı dinlerken bir kez daha yaşadıklarımıza isyan ettim. Bir insanın hayatı, onlarca yıllık kazancı nasıl bir gecede elinden zorla alınabilirdi?

Bursa’nın en önemli ipek fabrikatörlerinden biriydi. Sahibi olduğu dört fabrika ile birlikte Avrupa’ya ihracat yapmaktaydılar. Şehir merkezinde bir konak ve hususi fayton sahibi olmak o dönem sayılı ailede görülebilecek bir durumdu. Varlık Vergisi ile bir gecede tüm hayatları değişti. Baba varını yoğunu satıp son kalan 84 bin lirayı da özel yaptırdığı bölmeli bastonu sayesinde haciz memurlarından saklamayı başarmıştı. İstanbul’a giderken yol boyunca hafif aksak taklidi yapmayı da ihmal etmemiş, bastonun içine saklanan son paranın bir bölümüyle o dönem Cihangir’de bir daireye tüm aile taşınmışlardı. Kısa zaman evvel kuş tüyü yastıklardan yer yatağına tenzil etmek yaşadıklarının belki de en hafifiydi. Her şeyi zamanla anlamaya çalışmıştı ama o küçük yaşta bisikletine el koyan haciz memurlarını hayat boyu unutmayacaktı. Yaşananlar sadece kendinin değil, sonraki kuşakların da kaderini değiştirecekti. Baba her şeyi en ufak ayrıntısına kadar hesaplamıştı. Eksik kalan 84 bin lira İstanbul’da da yakalarını bırakmayacaktı. Aydın okula başladıkları sabah babası paraları ona emanet edip kapıya kadar eşlik etmişti. Ne de olsa ufacık bir çocuktan kimse şüphelenmezdi. Her ne kadar sonradan devlet peşini bıraksa da içlerini rahatlatan, okuldan bir arkadaşının babasının Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın yakını olması vesilesiyle Ankara’ya yaptıkları ziyaret ve kalan borcun silinmesiydi.

Varlık Vergisi mükelleflerinin yüzde 87’si gayrimüslim azınlıklardan oluşuyordu. Vergisini süresinde ödeyemeyen mükellefler, borçlarını ‘bedenen çalışarak ödemeleri’ amacıyla çalışma kamplarına yollandılar. Tümü İstanbullu gayrimüslimlerden oluşan 32 kişilik ilk kafile 27 Ocak 1943 günü Aşkale’ye doğru yola çıktı. 1943 yılı şubat ve eylül ayları arasında haciz ve satışlar devam etti. Bu dönemde toplam 1229 kişi Aşkale’ye yollanmış ve 21 kişi de Aşkale’de ‘borçlu olarak’ ölmüştü. Çalışma mükellefiyeti sadece gayrimüslimlere uygulanmış olduğu için, Aşkale’de ölenlerin tümü gayrimüslimdi.

Varlık Vergisi’nin uzun vadeli etkileri sadece gayrimüslimlere değil, tüm ülke ekonomisine zarar verdi. Yukarıdaki örnek gibi kapanan onca fabrika, iş yeri planlandığı gibi sermayenin el değiştirmesi ile birlikte Türkiye’nin ekonomik büyümesine de darbe vurdu. Şimdilerde o insanların işlettiği fabrikalar yurtdışına ihracat yapsaydı nasıl bir Türkiye olurduk hiç düşündünüz mü?

Türk Yahudi Toplumunun yaşadığı acı ve haksızlıklar maalesef Varlık Vergisi ile son bulmadı.1986, 1992 ve 15 Kasım 2003 Neve Şalom ve Beth İsrael Sinagoglarımızı hedef alan terör saldırıları hafızalarımızda daha dün gibi tüm acısıyla tazeliğini koruyor. Yaşananlardan ders alınması, farklılıklarımızla bir arada yaşamak ise şimdilik uzak bir hayalden ibaret. Acılarımızla yüzleşilip, ötekileştirmenin son bulduğu bir gelecek dileğiyle...

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün