Katedraller zamanı

Dalia MAYA Köşe Yazısı
25 Nisan 2019 Perşembe

“Il est foutu le temps des cathédrales

La foule des barbares

Est aux portes de la ville

Laissez entrer ces païens, ces vandales

La fin de ce monde

Est prevue pour l’an deux mille”

Notre Dame müzikalinde, katedral şarkısındaki pasaja dikkatinizi çekmek isterim. Katedraller zamanının bittiğini, şehrin kapılarına barbarların geldiğini belirterek, “bırakın” diyor, “Bırakın bu putperestler, bu vandallar içeri girsinler, 2000 yılı bu dünyanın sonu olacak” diyor, “2000 yıllarının katedraller zamanının sonu” olduğunu söylüyordu.

Notre Dame Katedralinde çıkan yangının 3-4 gün sonrasında Paris’teyim. Notre Dame, Seine Nehrinin ortasındaki adanın üzerinde mağrur bir şekilde yükseliyor. Yangından en büyük zararı katedralin damı ve “oku” gördü. O ok ki, 12. yüzyılda inşa edilen katedralin orijinal mimarisine dahil değildi. Zaman içinde katedralin gördüğü zararlar, geçirdiği değişim ve dönüşümlerin ardından katedralin mimarisini ve ruhunu çok iyi anlamış olan Viollet-le-Duc tarafından 1800’lerde eklenmişti. Dünyanın her tarafından insanlar dinlerinden, milliyetlerinden bağımsız bütün insanlığa mal olmuş bu kültür mirasına zarar gelmesinden dolayı üzgün. Polis katedralin bulunduğu adaya geçişleri kısıtlamış. Sadece görevliler ve adada yaşayan/çalışanlar geçebiliyor. Ama şehrin yakın noktalarından ve yan adadan katedrali görmek, fotoğraflamak mümkün. İnsanlar akın akın buralara geliyorlar. Bağışlar yağıyor katedralin tadilatı için. Bir Fransız televizyon kanalı büyük bir konser organize ediyor. Ve Fransa tartışmaya başlıyor… Tadilat ne şekilde yapılmalı? Orijinalinin aynısı mı yapılmalı, yoksa katedrale uygun fakat yeni ve çağdaş bir çalışma mı yapılmalı? Bu tartışmada belki de herkesin anlaştığı tek nokta, estetik ve görsel yapısı bir yana, tadilatın yeni teknolojilerden yararlanılarak yapılması.

Bu arada yangın söndürme işlemleri hakkında büyük tartışmalar çıktı. Oysa okuduğuma göre, Fransız itfaiyesi 1600’lerde düzenlenen nizamnameye uygun olarak çalışmalarını gerçekleştirmişti. Neydi bu nizamname?

1. aşama: Önce can korunacak!

2. aşama: Sanat eserlerinin korunması

3. aşama: Büyük haçın korunması

4. aşama: Binanın korunması

Aynı günlerde, biz Musevilerin, Pesah Bayramı nedeniyle, aile sofralarımızda, en küçüklerimiz soruyor: “Ma niştana a layla aze mikol haleylot? Bu akşamı diğerlerinden farklı kılan ne?”  
Mısır’da köle idik, kölelikten çıktık ve bugün özgür bireyler olarak kölelikten çıkışımızı hatırlıyoruz. Hatırlıyoruz ki, bir daha kendi kendimizin efendisi olduğumuzu unutmayalım.

Peki, acaba bizler kendimize soruyor muyuz? Hayatlarımızın efendisi olabildik mi gerçekten? Arınabildik mi ruhen, psikolojik olarak, zihnen köleliklerimizden? İş hayatımız, ekonomik beklentilerimiz, para, teknoloji,  atta düşünme şekillerimiz açısından kendi kendimizin efendisi olabildik mi? Toplumdan ve çağdan bağımsız olarak düşünebiliyor muyuz? Ne kadar acı da gelse, geçmişe bakmak ve geçmişe bağımlı kalmak yerine geleceğimize dönebiliyor muyuz yüzümüzü? Geleceği bugün kurduğumuzu fark edip dönüşüm ve değişimleri gerçekleştirebiliyor muyuz kendimizde, ailemizde, toplumumuzda? Bu yıl aynı güne denk düşen Berat Kandilinin hatırlattığı gibi temize çıkabiliyor muyuz gerçekten?

Notre Dame Katedralinin yanması hayatın geçiciliğini bir kere daha farkına varmamıza neden oldu. Özellikle de 800 küsur yıldır var olan, taş bir katedralin yok olma riski ile karşı karşıya kalması medeniyetlerimizin de geçiciliğini hatırlamamıza neden oldu. Varlığa güvenimiz sarsıldı bir anlamda. Bu arada düşünmedik, geçmişe çok mu fazla anlam veriyorduk? Ya da geçmiş –kültür miraslarının restorasyonunda uygun görüldüğü gibi- en son hatırlanan kadar mı günceldi bizler için?

Derken, Hristiyanların İsa’nın yeniden dirilişini kutladığı Paskalya gününde, uzaklarda, Hint Okyanusunun ortasında, Sri Lanka’da üç otel ve üç kilisede patlamalar oldu. 300’ü aşkın insan hayatını kaybetti. Ne yazık ki insanlık Notre Dame’a seferber olduğu kadar seferber olmadı bu kayıplara.

Her ne kadar sanatsal, kültürel ve tarihsel açıdan paha biçilemez kültür mirasları olsa da –hele hele köleliklerimizi düşündüğümüz, temize çıkmayı hatırladığımız bu günlerde - belki de taşa olan köleliğimizi fark etmek ve dünyanın neresinde olursa olsun, canın taştan önemli olduğunu hatırlamak  yapabileceğimiz en güzel şey.

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün