Biz olarak kalmak mı bölünerek yok olmak mı?

Yılın en karanlık zamanlarına yaklaştığımız bu günlerde Hristiyanlar İsa’nın doğumunu simgeleyen ‘Noel’ Bayramı’nı kutlamaya hazırlanırken, bizler de ‘Işıklar Bayramı’ olarak da nitelendirilen Hanuka Bayramı’mızı kutlarız.

Mois GABAY Köşe Yazısı 2 yorum
28 Kasım 2018 Çarşamba

Yılın en karanlık zamanlarına yaklaştığımız bu günlerde Hristiyanlar İsa’nın doğumunu simgeleyen ‘Noel’ Bayramı’nı kutlamaya hazırlanırken, bizler de  ‘Işıklar Bayramı’ olarak da nitelendirilen Hanuka Bayramı’mızı kutlarız. Her iki bayramın da verdiği mesajlardan biri hiç kuşkusuz insanı umutsuzluğa sürükleyen kış aylarının bu karanlık günlerinde içimizdeki ışığın bizleri daima aydınlatabilmesini hatırlatmaktır. Hanuka ‘adamak’ anlamına gelir. Günümüzden neredeyse 2200 yıl önce Yeuda Makabi ve takipçileri Yeruşalayim (Kudüs)’teki Kutsal Mabet’i Suriyeli Yunanlıların elinden kurtararak yeniden İsrael’in Tanrısı’na adamışlardır. Geleneğe göre mabette kullanılan saf yağdan sadece bir gün yetecek kadar varken, o bir kap yağ mucizevî bir şekilde sekiz gün boyunca şamdanın yanmasını sağlamıştır. Hanuka hikâyesinin kötü adamı Selevki Kralı Antiohus IV. Epifanes ise Yahudilerin kendi din ve kültürlerinden vazgeçerek Yunanlıların inançlarını benimsemelerini istemiş, krallığında dini bir homojenlik yaratmayı amaçlamıştır. Birçok Yahudi o dönem Yunan Tanrılarını benimserken, Yeuda Makabi’nin babası Matatyau’nun dini özgürlük ve azınlık haklarının vasiyeti üzerine sözleri, Tanrı ile olan anlaşmayı hatırlatması başkaldırının fitilini ateşlemiş ve bu bayram bir anlamda da Helenleşmeye karşı ‘Yahudi’ olarak kalabilmenin önemini bizlere göstermiştir.

Günümüzde bu topraklarda yaşadığımız iklim, ilerde bizden sonra gelecek nesillerin ‘Yahudi’ olarak kalabilmesini gittikçe güçleştirmektedir. Her geçen gün devletin en üst kademelerinden başlayarak “Macar Yahudi’si Soros” gibi sözleri işitmek, malum basının gerek İsrail gerekse de din üzerinden bel altı yazıları çocuklarımıza aidiyetlerinden gurur duymalarını sağlayacak bir ortamı yok etmekte. Modernizmin gerektirdiği değerlerden kopmadan, bir yandan dünya insanı olup, içinde yaşadığımız geniş toplumun da bir parçası olarak ama aynı zamanda da bizleri inancımıza bağlayan geleneklerden kopmadan yaşayabilmek günümüz Yahudiliği’nin en önemli konularından biridir. Dış dinamikler bir yana kendi içimizde de seçmek zorunda kaldığımız, ait olduğumuz değerlere bağlı durumlar geleceğimiz için en zorlu ikilemlerden birini oluşturmaktadır. 1950’li yılların toplum ortamında iki ayrı kültürden gencin hayatını birleştirmesi her iki taraftan da veto alabilen aykırı bir karar olarak görülmekteydi. Örnekler günümüze oranla oldukça az ve çoğu zaman gizli kalmış hikâyelerdi. Osmanlı soyundan gelen bir kaptan olan Mehmet Seyfullah Burak ve Bulgaristan’dan İstanbul’a göçen Yahudi bir ailenin kızı olan Anne Marie Mandil’in kızları olarak dünyaya gelecek Kuzguncuklu yazar Sevim Burak, aile içerisinde gelinin Yahudi olmasının nasıl utanılacak bir durum olarak göründüğünü, çocukluğu boyunca annesinin Yahudi kimliğinden nasıl utandığını ileriki yıllarda romanlarında işleyecekti. Değişen zaman büyüklerimizin “Davul bile dengi dengine” sözünü geriye atmakta, dünyadaki birçok Yahudi toplumunda olduğu gibi karma evlilik sıradanlaşmaktadır. Bizlerin gazeteci olarak görevi toplumumuzu önümüzdeki yıllarda daha yoğun meşgul edebilecek sorunlarla yüzleşmesini sağlamak ve zorlu sorular hakkında şimdiden düşünebilmektir. Çocuğunuzun Yahudi olmayan bir gençle flört etmesini ister misiniz? Peki ya, Yahudi olmayan biriyle evlenmeye karar verirse, o kişinin önce Yahudiliği mi seçmesini istersiniz? İlerde bir gün Yahudi olmayan biriyle evlenmeye karar verirse, çocukların hangi dine ait olarak yetiştirileceği müzakere edilebilecek bir konu mudur?1 Bizler bu soruların cevaplarının ne olması gerektiğini çok iyi biliyoruz. Peki ya çocuklarımız, bu sorulara bizlerle aynı duygu ve aidiyetle cevap verebilecekler midir? Çocuklarımıza kendi değerleri ile gurur duymayı ve sevebilmeyi öğretelim. Bu yıl Hanuka mumları usulca yanarken bu soruların ışığında, farklılıklarımıza rağmen birlik olabilmeyi düşünelim. Bizlerin devamını sağlayabilecek en büyük güç, yaşadığımız olumsuz şartlarda birlik ve aidiyetimizi korumaktır. Hag Hanuka Sameah!

 

1 Makalede yer alan üç soru Gözlem Yayıncılık’tan çıkan Jonathan D. Sarna’nın ‘Genç Bir Yahudi’ye Mektuplar- Her Amacın Bir Zamanı Var…’ kitabından alınmıştır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün