Varlık Vergisi ile helalleşme

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 1 yorum
24 Kasım 2021 Çarşamba

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz hafta, ülke tarihinde vuku bulan, kimi kesim ve insanları mağdur etmiş karanlık olaylarla yüzleşme ve ülkedeki kutuplaşmaya son verme adına toplumsal barış arayışıyla bir ‘helalleşme’ hareketi başlatacaklarını söyleyecekti.

Üstelik, kendi partisinin 1942’de çıkardığı ve sonuç olarak bir faciaya dönüşen Varlık Vergisi altında ‘inim inim inleyen azınlıklarla’ da helalleşeceğini söylemesi, CHP’nin genlerinde pek bulunmayan tarihi yanlışlarını masaya koyma adına benzeri olmayan bir hareket olarak tarihe not düşüyordu.

Evet, Varlık Vergisi tam 16 ay yürürlükte kalmış ve sonunda istenilen amaç hasıl olmuştu. Adaletsizce uygulanan vergi sayesinde Türk gayrimüslimlerin serveti el değiştirmiş olacaktı. Zira vergiyi uygulayan dönemin hükümetinin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu basına kapalı CHP Meclis toplantısında şöyle konuşacaktı:

Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz.”

‘Yabancılardan’ kasıt, tabii ki Müslüman olmayan Türk vatandaşları idi…

***

Çağımızın en ünlü ekonomistlerinden ve özellikle gelir eşitsizliği konularına ilgisiyle tanınan Thomas Piketty, 2014 yılında yazdığı ve Karl Marx’a gönderme yaptığı, ‘21. Yüzyılda Kapital’ adlı eserinde küresel çapta çok yoğun ekonomi ve gelir eşitsizliği analizleri yaptıktan sonra dünyayı ayağa kaldıran bir ifadede bulunmuş ve “Kapitalizmi kapitalistlerin elinden kurtarmak için küresel anlamda bir varlık -servet- vergisi getirilmelidir” demişti. Zira Piketty’ye göre musluğun başında olanlar servetlerine servet katarken bu kesimin servet artışı genel ekonominin büyümesinden çok daha fazla bir oranda oluyordu. Bu durumun toplumsal adalet ve de istikrar adına korkunç sorunlar doğuracağını, yoksulluğun ve açlığın giderek kontrol edilemez bir evreye gireceğini ve son tahlilde kapitalizmin kendini yok edeceği bir dönemin dünyayı bekleyeceğini savlamıştı. Zira çok az büyüyen pastadan yoksullara hiçbir ek gelir gelmiyordu.

Piketty’nin yedi yıl önce yaptığı saptama bugün daha çok görülür bir çıplaklıkta. Zira pandeminin yarattığı büyük ekonomik daralma ve küçülme en çok orta sınıfı vururken, sermaye sahipleri birikimlerine birikim ekledi. Sermayenin getirisi -basit anlatımla, paradan para kazanılması- ekonomik getiriden çok daha fazla oldu.

İşte bu nedenle, bu makasın iyice açıldığını gören ABD Başkanı Biden ülke çapında bir servet vergisi kanunu çıkarmak istiyor. 700 milyarderden toplayacağı 2 trilyon dolar ek vergi tutarını yoksul kesimin eğitim ve sağlık ihtiyaçlarına kaynak olarak kullanmayı planlıyor.

Sonuç olarak, varlık vergisi veya servet vergisi, kapitalizm ekonomi dünyasına girdiğinden beri dünyanın her kesiminde gündeme gelmiş ve özellikle savaş döneminde ülkelerin finansman açıklarını kapatmak amacıyla uygulanmış.

Lakin 1942’de Türkiye’de uygulanan Varlık Vergisi doğru muydu? Adil miydi?

***

12 Kasım 1942.

II. Dünya Savaşı tüm hızıyla devam ederken, genç Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün vefatından sonra nasıl bir yol çizileceğini düşünürken kendisini iki düşman güç arasında bulur. Naziler batı sınırında, Rus Ordusu doğu sınırında konuşlanırken İngiltere de savaşa onların yanında katılmamız için yoğun baskı yapmaktadır. İsmet İnönü çok başarılı siyasi hamlelerle ülkesini savaşa sokmamak için her türlü gayreti gösterir ama ülke büyük bir ekonomik sıkıntıdadır. Ordusunu savaşa hazır hale getirmek için önemli kaynaklara ihtiyacı vardır. Ülkede enflasyon yüzde 70’lerdedir.

Dönemin hükümeti bazı Avrupa ülkelerinin başvurduğu ve bir kereye mahsus olmak üzere bir varlık vergisi kanunu çıkarır. Amaç devletin bütçesini dengelemektir. 12 Kasım’da resmî gazetede yayınlanan kanun, vurguncu ticaret burjuvazisini vergilendirmek amacıyla getirildiği şekliyle gerekçelendirilir. Ancak uygulama aşamasında bu amaca pek riayet edilmemiş ve gizli olarak ikincil bir amaç daha hedeflenmiştir. Dönemin önde gelen gazetecilerinden Nadir Nadi, Varlık Vergisi’nin, biri gazetelerde yazılan resmi, diğeri de kulaktan kulağa fısıldanan özel iki gerekçesi olduğundan bahisle şöyle der: “Kulaktan kulağa fısıldanan, hatta yüksek sesle anlatılan özel gerekçeye göre bu kanun piyasayı azınlık unsurlarının egemenliğinden kurtarıp Türklere açmak gibi, bir ikinci amaç daha taşıyor.”

Ve öyle de olacaktır.

Sonradan gün yüzüne çıkan gerçekler, verginin gayrimüslimlerin aleyhine olmak üzere son derece adaletsiz bir şekilde uygulandığını ortaya çıkarır.

Dönemin İstanbul Defterdarı Faik Ökte 1951’de kaleme aldığı ‘Varlık Vergisi Faciası’ kitabında verginin uygulanmasına temel teşkil eden sınıflandırma ve oranları kamuoyuna açıklar. Ökte’nin belirttiğine göre, vergilendirme sınıfı ve oranları 5’ e ayrılmış ve M (Müslüman) grubundan takdir edilen matrahın yüzde 12,5’i vergi olarak tahakkuk edilirken bu oran GM (gayrimüslim) grubunda yüzde 50 olmuştur. D (dönmeler) grubu yüzde 25, E (ecnebiler) yüzde 12,5 ve Çiftçiler yüzde 5 ile vergilendirilmişlerdir.

Bu rakamlara göre, savaşta vurgun yaptıkları iddia edilen iki grup olan gayrimüslimler ile çiftçilerin ödeyecekleri vergi farkı 10 katı olmuştur. 

Bu adaletsizliğin üzerine, bir de vergisini zamanında veya kısmen ödeyemeyenler, Aşkale’de çalışma kamplarına gönderilmiş ve tamamı gayrimüslimlerden oluşan 1200’e yakın kişiden 21’i kamplarda vefat etmiştir. Vergisini ödeyebilenler ise neredeyse tüm varlıklarını kaybetmiştir. Amaç hasıl olmuş, gayrimüslimlerin servetleri bir ay içinde sıfırlanmış, varlıkları başkalarının eline geçmiştir.

Faik Ökte’ye göre, bu sıfırlanmanın ötesinde, bir de gayrimüslimler Cumhuriyet’in kuruluşunda kendilerine vadedilen eşit vatandaşlığın aksine, durumun hiç de böyle olmadığının farkına varacaklardır. Ökte, sonuç olarak Varlık Vergisi’nde “Şoven milliyetçiliğin ve ırkçılığın damgası vardır” şeklinde ifade kullanacaktı.

İyi niyetle hazırlanan ve ihtiyaçtan kaynaklanan Varlık Vergisi’nin bu denli adaletsiz uygulanması yurt dışında çok ses getirecek ve savaşın sonunun da renginin belli olması ile birlikte, kanun yürürlüğe girdikten tam 16 ay sonra, 15 Mart 1944’te iptal edilecek, ödenmeyen vergi borçları affedilecek, ödenenler içinse de herhangi bir düzeltme veya telafi edici bir düzenleme yapılmayacaktı. Vergi hem uygulamada hem de iptalinde tam bir adaletsizlik hikayesi yaratacaktı.

Kimi tarihçilere göre Varlık Vergisi yurt dışında Türkiye’nin prestijine büyük bir darbe indirmiş, ülke ABD’nin Marshall yardımlarından ilk yıllarda faydalanamamış ve 1949’da kurulan NATO’ya alınmamıştır. NATO’ya ancak 1950 Kore Savaşına asker göndermemizden sonra girilebilmiştir.

***

Kılıçdaroğlu’nun Varlık Vergisi mağdurları ile de helalleşme isteği sembolik de olsa ülkenin karanlık tarih sayfalarıyla yüzleşme ve toplumsal barış adına çok önemli bir adım olsa gerek.

Her devlet yanlış yapabilir ama yanlışı inkar etme ve ‘bizde yanlış olmaz’ refleksi Türkiye’ye sadece zarar verir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün