Goal ball…

Sami AJİ Köşe Yazısı
14 Eylül 2021 Salı

Başlıktaki resme lütfen dikkatle bakınız…

Tokyo’da altın madalya almayı başaran kızlarımızı görüyorsunuz.

Bu takımın bir özelliği var. Hepsi de görme engelli.

Boyunlarına taktıkları altın madalya da ‘goal ball’ müsabakalarında gösterdikleri üstün gayret ve becerilerinin bir neticesidir.

Nedir bu goal ball oyunu? Olimpiyatlardan hemen sonra tertiplenen paralimpik spor branşlarından biri. Bunları takip etmeyenler için kısaca özetlemeye çalışacağım.

Hepimizin bildiği gibi paralimpik oyunları çeşitli yerlerinden sakat veya engelli olan gençler arasında, tıpkı olimpiyatlar gibi, dört yılda bir tertiplenen müsabakalar serisidir.

Goal ball da bunların içinde yer alır.

18 metre uzunluğunda, 9 metre eninde bir kapalı salon sahası düşünün. Bu sahanın iki ucunda tüm eni kaplayan (yani 9 metre) ve 1,30 metre yüksekliğinde bir kale bulunur.  Takımlar sadece üçer oyuncudan oluşur.

Körlük dereceleri kişiden kişiye değiştiği için oyuncuların gözleri ek olarak siyah bir maskeyle kapatılır.

Hedef 1250 gram ağırlığındaki topu bir kaleden diğerine fırlatarak karşı takıma gol atmaya çalışmak. Sporcular görmedikleri bir topu nasıl yakalayacaklar? Top delikli; içinde de mini çıngıraklar var.

Topu fırlatan kişi, onu en az bir kere yere değdirecek şekilde yönlendirmelidir ki rakipler çıkan seslerden topun istikametini tahmin etsin ve kaleye girmesine engel olmaya çalışsınlar.

Peki, topu atan kişi kaleyi görmeden istikametini nasıl tayin ediyor? Mesafeyi nasıl tayin ediyor. Vallahi, maçı seyretmeden bunu anlatmak çok zor. Anladığım kadarı ile topu eline aldıktan sonra yerinde 180 derece hızlık bir dönüş yapıp topa ivme kazandırıyor ve tam istikametle topu sektirerek gönderiyor. Yönünü, yerde çizilmiş oryantasyon çizgilerine dokunarak ve -bana göre- geliştirdiği hislerine dayanarak tayin ediyor.

Karşı takım sese göre topu çelmeye çalışıyor. Ama bazen de sesi duymalarına hatta topu ellerinde tutacaklarını zannettikleri anda top öyle bir falso alıyor ki golü yememeleri mümkün değil…

Türkiye-Japonya maçını izledim. Emin olun değme futbol maçında, sevgili eşim ve ben bu kadar heyecanlanmadık. Kazanınca da sanki oradaymış gibi fırladık ve alkışlamaya başladık.

Malumunuz olduğu üzere paralimpik oyunları bu sporla sınırlı değil. Tekvandodan tutun masa tenisine, okçuluktan yüzmeye, onlarca yarışma türleri var.

Kulunuzu ve sevgili eşimi etkileyen bir müsabaka da ABD ile Türkiye arasında oynanan basket maçı idi. İnanamadık. Tekerlekli sandalyelerle sporcular, normal basketçilere kıyasla çok daha büyük güç sarf ediyorlardı. Bir taraftan sandalyeye sürat kazandır, diğer taraftan topu sür, rakiplerinin markajından kurtul, uygun pozisyonda olan arkadaşına pas vermeye çalış sonra da basketi bul. Biz hop oturup hop kalkıyorduk.

Sonuçta, maçı çok küçük bir farkla ve büyük şansızlık eseri kaybettik. Ancak “galip sayılır bu yolda mağlup.”

Sevgili eşimin sualini beklememek mümkün değildi. Paralimpik oyunları düşünen kimdi? Bu adamın heykelini tüm dünya başkentlerine dikmek gerekmez mi?

Cevabı gecikmedi. Çoğunuz da sevgili Metin Delevi’nin yazısından öğrendiniz: Dr. Ludwig Guttmann.

Alman Yahudi’si, sinir hastalıkları mütehassısı olan Doktor Guttmann lanetli Nuremberg yasaları mucibince meslekten men edilir; Almanya’yı terk etmeye kararlıdır. Tesadüf veya değil Almanya’dan çıkış vizesi Nazilerden gelir. Diktatör, ünlü Oliveira Salazar’ı1 tedavi için Portekiz’e gönderilir. Ailesinin de ona refakat etmesine de izin verilir.  

Portekiz’den İngiltere’ye gider ve Oxford şehrine yerleşir. II. Dünya Harbi sonlarına doğru Stoke Mandeville2 kasabasındaki hastanede bilhassa omurilikleri ciddi hasar gören savaş pilotlarının tedavisi için görevlendirilir. Orada özellikle, engelli hastaların moralinin düzeltilmesi gereğinin farkına varır. Hastaların çoğu hayatlarının sona erdiğine inanmaktadır.

Bu inançlarını kırmak, düşüncelerini değiştirmek, kendilerine güvenlerini arttırmak gayesiyle sportif oyunlar icat eder. Aldığı neticeler çok ümit vericidir.

Önce o kasabada sınırlı sayıda hastalarla karşılaşmalar tertip eder. Gördüğü ilgi ve destek onu bile şaşırtır. Çeşitli olimpiyat komiteleri bu konuya eğilirler. Önce 1948, daha sonra 1956 ve nihayet 1960 yılında, Olimpiyatların hemen sonrasında paralimpiklerin yapılması kararı alınır.

Sonuncusunu Tokyo’da hepimiz gördük.

Oyunları televizyonlardan izleyen engelli kardeşlerimize muazzam bir örnek olduklarından ve morallerini yükselttiğinden eminim. Gayretlerini sürdürüp asla ümitlerini kaybetmemelerini dilerim.

Yazıma, Ludwig Guttmann için içimden Kadiş okuyarak, milli takımlarımızı yetiştiren antrenörlerimize minnet ve teşekkürlerimizi sunarak ve nihayet tüm sporcularımızı üstün gayret ve başarılarından dolayı tebrik ederek son veriyorum.

---

1 Antonio de Olivera Salazar: 1889-1970. Portekiz Cumhuriyetini 1932-1968 yılları arasında yöneten ‘de facto’ diktatörü.

2 Stoke Mandeville Hastanesi bugün dünyanın en geniş omurilik hasarların tedavisi ile uğraşan üniteye sahip olduğu gibi İngiltere Sağlık Bakanlığının en büyük tesisidir. 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün