Zamanın ruhunu yakalayan başkaldırılar

Riva DUVENYAZ Köşe Yazısı
20 Ocak 2021 Çarşamba

Yeni yılın ilk haftasında ABD’de ortalığı savaş alanına çeviren Trump destekçileri, barikatları aşarak oturumların yapıldığı Kongre Binasına girdi. Kısa sürede düzen tekrar kurulup oturumlara devam edildi. Ancak bu utanç verici süreçte yaşananlar, bana her başkaldırının zamanın ruhunu yansıtan bir doğası olduğunu düşündürdü.

Trump’ın destekçilerinin çoğu, seçim sonuçlarının hileli olduğunu düşünüyor. Körü körüne Trump’a inanmak istiyorlar. Tıpkı çağdaş tıp biliminin çare bulamadığı hastalıklara alternatif sağlık gurularının çözüm bulma iddiası gibi: “Tıpta olmayan mucizeleri gerçekleştiriyoruz. Ana akım eksperlere boyun eğmeyin!” Destekçiler de aynı çaresizlikle inanmak zorundalar.

Zira Trump onlara, “Ben diğerleri kadar okumadım, diğerleri kadar zeki değilim, ama gelin görün ki başkan oldum, ben sizin temsilcinizim” diyerek bir güç atfetti. Seçimin kaybedildiğini kabul etmek onları tekrar eski güçsüz hallerine döndürüyor. Ana akım medyanın bu hileyi gizlediğini iddia ediyorlar. Alternatif kaynakların gerçeği bildiğini düşünüyorlar.

Gelelim başta da söylediğim iddiama: Bir başkaldırı, içinde geliştiği toplumun doğasını yansıtır. Hile var iddiası ile ortaya çıkan bu topluluk, kendilerine demokratik seçim yapma hakkı veren sistemi dahi şiddet eylemi ile yıkmak istemektedir. Tekrar kenara itilme korkusu, içlerindeki yılana sarılma dürtüsünü tetiklemekte ve ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmayı zorlamaktadır. İsyancıların içinde empati ve adalet duygusu yoktur, şiddete meyil vardır…

Toplumun doğasını çok iyi yansıttığına inandığım bir başka başkaldırı örneği de 68 kuşağının, Vietnam Savaşı’na karşı çıkma amacı ile yaptığı başkaldırı. Tam da bugünlerde ‘Şikago Yedilisi’nin Yargılanması’ adlı filmi izleyince bu karşılaştırmayı uygun buldum. Savaş karşıtı barışçıl eylemler yapmak üzere 1968’in ağustos ayında Chicago’da toplanan göstericiler, karşılarında sert tutumlu güvenlik güçleri bulur. Polisin amacı göstericileri provoke etmektir. Halbuki kitle şarkılar şiirler eşliğinde yasal gösteri haklarını kullanmak üzere şehre gelmiş hippilerdir.

Hippiler, mutlak retçidir. Dünyanın sadece insanlara değil, tüm bitki ve hayvanlara ait olduğunu kabul eden, tutarlı bir görüşleri vardır. Hippilerin herhangi bir siyasal parti veya da hareketle ilişkileri yoktur. Uyuşturucular, müzik ve cinsellik, hippi kültürünün önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Doğu felsefelerini öğrenmeye ve uygulamaya istekliler. Eh, hal böyle olunca, bu topluluğun yapacağı protestonun saldırgan olması beklenir mi? 50’lerin Beat akımının hemen ardından 60’larda oluşan hippi düşüncesi, özgür aşkı savunmuş, barış yanlısı kalmış, inandıklarını yaşamaktan hiçbir zaman çekinmemiş ve genel geçer ahlakı yadsımış bir akımdı. Sadece var olmayı ve egosuzluğu savundular.

Kısacası diyeceğim şu: Bir ülkenin zeitgeist’ini anlamak için o ülkedeki başkaldırıları incelemek gerekir. Zeitgeist, bir çağın düşünce ve duygu biçimidir. Bu kavram belirli bir dönemin özelliğini göstermekte, daha doğrusu bu özelliği gözümüzde canlandırmayı denemektedir. Çiçek çocukların “Let the sunshine iné dediği dönemle, Trump destekçilerinin “Benim başkanım Trump’tır” nidaları arasındaki ton farkı da net şekilde zamanlarının ruhunu yansıtmakta…

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün