Yaz sonu sendromları…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
11 Eylül 2019 Çarşamba

Çocukken yaz sonu sendromları farklıdır; tüm hayat okulun etrafında döner. O yıllarda daha da uzunca olan yaz tatillerinin ardından tüm yazını bir yazlıkta geçirebilen şanslı çocuklar için eylül ayı tam bir mutsuzluk ayıdır. Güneş ışığının yerini parçalı bulutlu bir hava, denizin yerini beton, bahçenin yerini okulun yeşillikten yoksun bahçesi alır. Üç ay boyunca süren özgürlük, hoparlörün hışırtısıyla karışmış bir zil sesiyle kısıtlanır. Bir önceki hafta şortlar ve rengârenk pamuklu t-shirtlerle dolaşan çocuklar lacivert, beyaz, gri gibi renkleri sekiz - dokuz ay boyunca giymeye mahkûm edilir. Tabii ki artık bizim çocukluğumuza göre daha renkli formalar, daha güzel okul bahçeleri ve daha az korkutucu öğretmenler var.  Öyle de olmalı zaten. Yine de eylül aynını özgürlüklerinden bir parça kaybetmek olarak görür çocuklar.

↔↔↔

Okul açıldığında özgürlüklerini kaybettiğini sanan çocuklar aslında okula gitmekle ne kadar şanslı olduğunu o yaşta algılayamaz. Okula gitmek, gidebilmek aslında şansların en büyüğüdür ve kişinin özgürlüğünden geçen ilk yoldur. Türkiye’de okumayan, okutulamayan ve de bilerek okutulmayan çocukları, özellikle de okutulmayan kız çocuklarını düşündüğümde içim sızlar. Ülkemizde her yıl okulda olması gereken binlerce çocuk, çocuk işçi kervanına katılıyor. Okullar açıldığında üzülen çocuklara belki de ilk ders olarak bunun anlatılması gerekiyor; okula gitmeselerdi ve daha da kötüsü gidemeselerdi hayatları nasıl olurdu? Kırk küsur yaşında, Teşvikiye’deki eski okulumun önünden arabam ve istediğim kıyafetimle geçerken bile hâlâ tüylerim ürperdiğinde bunu kendime de hatırlatacağım. 

↔↔↔

Okula gitmeyen ve yaz kış çalışan veya çocuklarına bakan yetişkin insanlara aslında eylül ayı özel bir hüzün vermemesi lazım. Ancak, mevsimsel hüzünler sadece okulla ilgili değil. Çocukluğumda yazın bittiğini Büyükada’da bir günde solan begonviller, manavlarda yerini alan incirler ve son damla olarak bahçedeki ceviz ağacındaki cevizlerin olgunlaşması ile bağdaştırırdım. O günlerde, özellikle de ceviz ağacındaki cevizlerin olgunlaşması okulların açılması demekti benim için. Bugün, okul olmamasına rağmen bana hâlâ hafif bir hüzün veriyor. Belki de kısalan günler, soğuyan havalar, azalan güneş ışığından dolayı. En çok da yakın zamanda denize veda edeceğimi bildiğimden... Güneş ışığıyla daha enerjik olan insanlardan biri olduğum doğrudur ama çocukluğumdaki kadar da yaz bitimine hüzünlenmiyorum.  Çocuklar için yazın bitmesi, eğlencenin ve özgürlüğün bitmesiyle eşdeğer.    Yetişkinlerde olan yaz bitimi hüznü ise bence bu senelerden kalma. Hâlbuki bir yetişkinin özgürlüğü de eğlencesi de yazın bitmesiyle bitmiyor, özgürlük ve eğlence bambaşka faktörlere bağlı. Yazın bitmesi, yazın yaptığımız her şeyin tam 1 Eylül’de bitmesi anlamında da gelmiyor; hâlâ birkaç kere denize girebilir, doğanın içinde yürüyüş yapabilir, balkonda kahvenizi yudumlamaya devam edebilir, yazlık kıyafetlerinizi bir süre daha giymeye devam edebilirsiniz. Başka mevsimlerin de başka keyifleri var; bayramlar, yeni yıl, yılbaşı süslemeleri, ışıklanan sokaklar, tarçınlı salep, karda yürüyüş, uzun Pazar kahvaltıları, kar tatilleri, sıcak şaraplar, sevdiklerimizin doğum günleri, sevdiklerimizin özel günleri, sevdiklerimiz…

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün