March of Life

Terezin bestecilerini seslendirdiğim Holokost’u Anma / Uykudan Önce yurtdışı konserlerim, anlamının ötesinde mucizelerini de beraberinde getirir her seferinde.

Renan KOEN Köşe Yazısı
22 Mayıs 2019 Çarşamba

 

 

Zikmund Schull, Gideon Klein, Pavel Haas ve Viktor Ullmann’ın eserlerinin yer aldığı konserlerle aynı isimli albümümde, bestecilerin yaşam öykülerini çok kıymetli müzikologların makaleleri vasıtasıyla yer verdim. Söz konusu müzikologlar ile daha evvel Orel Vakfı üzerinden haberleşip izin almam vesilesiyle tanıştım ve albüm çıkınca kendilerine birer kopya gönderdim.

Bu gelişmeler üzerine, 2016 yılında Los Angeles’ta gerçekleşen ‘Ziering-Conlon Initiative For Recovered Voices’ başlıklı sempozyumda konuşma yapmak ve konser vermek üzere Los Angeles’a davet edildim. Sempozyumun ve eğitimin yaratıcısı olan Opera Şefi James Conlon, Terezin bestecilerine senelerdir gönül vermiş biri. “Anlattıklarının ne kadar da doğru biliyor musun?” diyerek ayakta karşıladı beni sahneden indiğim zaman. Besteci Viktor Ullmann’ın, Terezin’e esir düştüğü dönemde bestelediği Piano Sonatı’nın fügü için, “Besteci burada, ‘beni susturabilirsiniz ama müziği asla,’ diyor, ben pozitif olarak direniyorum, demek istiyor” diyerek bitirmiştim sözlerimi. Meğerse Şef Conlon, bir gün bir yerde, aynı fügü orkestra ile seslendirdikten sonra yanına Çek bir hanım yanaşmış ve “Annem bir Terezin kurtulanı. Bize bu eserde duyduğumuz şarkıyı söylerdi. Bu bir Çek halk şarkısıdır ve pozitif olarak direniyorum demektir” demiş. Conlon çok şaşırarak “Ben de bunu o gün ilk defa duymuştum, sen müziği okuyarak anlamışsın” dedi bana. Ertesi gün aynı zamanda viyola çalan Çek hanımın el yazısı ile notaya aldığı bu Çek halk şarkısını ve Ullmann’ın orijinal kendi el yazısı ile yazdığı notayı bana hediye etti. Bundan daha güzel bir hediye aldığımı hatırlamıyorum…

 

Her konser bambaşka duygu yoğunluğu yaşatır

Gittiğim her ülkede, Holokost kurtulanları veya çocukları mutlaka konser sonrası yanıma gelip, anlattıklarımın aynılarını yaşadıklarını veya ebeveynlerinin kendilerine benzer şeyler anlattıklarını söyler. Her konser, bambaşka bir duygu yoğunluğu içinde daha da derinleşerek geçer.

Bir de işin diğer yönü var tabii, o da Nazi subaylarının yakınları ile karşılaşmak... 2015 senesinde,  verdiğim ilk konsere, Holokost’un sistematik bir ırkı yok etme organizasyonunu Adolf Hitler ile detaylı bir şekilde planlayan Wagner Ailesinin oğlu Gottfried Wagner’i davet etmiştim; açılış konuşması yapması için. Gottfried, - her ne kadar aile bu gerçeği reddetse ve saklasa da - ailesinin neler yaptığını evde gizli olan filmleri yine gizlice seyrederek öğrenmiş. Yapılan bu korkunç vahşetten dolayı ailesi adına özür dilediği ve üstün bir çaba ile barış için çalıştığı için ailesi tarafından reddedilmiş. Kendisiyle konser öncesi yaptığımız tüm yazışmalar ve konuşmalar, benim için çok büyük bir aydınlanmaydı.

İlk defa, Aushwitz’te kendi ailemden kaybettiklerimizi yerinde anma onuruna eriştiğim Kastoria konserimden ise yoğun duygular içerisinde döndüm. March of Life üyeleri olan Nazi torunlarıyla tanıştım. Sırtlarında onca ağırlıkla yaşamış olan bu iki cesur torun, hem Kastoria’ya hem de ertesi gün çok büyük bir vahşet yaşanmış olan Klissoura’ya herkesin ve Yunan Askeriyesinin önünde özür dilemeye geldiler. Torunlardan Tina, “Nasıl ki kurbanlar hiç konuşmadı, bizim büyükbaba ve anne-babalarımız da tamamen sakladılar, öğreninceye kadar çok zorlandık” dedi, bana bir konuşmamız içinde. Birçok yoğun anın içinde en çarpıcı olanı Klissoura’da bu vahşeti çocukken yaşamış ve şans eseri kurtulmuş olan Yorgos ile - bu iki cesur torunun karşılıklı gelmeleri oldu. Yorgos önce onlara bakıp kalbinden kabinden ağladı, sonra sarıldılar sımsıkı. Tina, Jürgen, Yorgos…

Bu sahnelere tanık olmak, eğitim verdiğim gençlerin samimi hassasiyetleri ve dünyaya verecek onca enerjileri bana gelecek hakkında umut veriyor... Dilerim ki bir daha asla diyebilmek kalpten gelen kendi öz güçlerimizle olsun…

www.marchoflife.org

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün