Yahudilikte reenkarnasyon kavramı açıkça Tevrat´ta yer almaz, fakat Kabalistik ve Hasidik gelenekte merkezi bir öğretidir. Bu öğretiye Gilgul ha -Neşamot (Ruhların Dönüşümü) denir.
Ruhların ölümden sonra yeniden doğabileceği düşüncesi, Yahudi mistisizminde önemli bir yer tutar.
Batı hayal gücünde reenkarnasyon uzun zamandır doğunun dini gelenekleriyle ilişkilendirilmiştir. Ruh göçü -bir bireyin ruhunun birçok enkarnasyondan geçerek yaptığı yolculuk-batıdaki dindar arayış içinde olanların sıklıkla Samsara, yani büyük Drahma dinlerinin (Budizm, Hinduizm, Sihizm ve Jainizm) temel yönü olan ve yeniden doğuş döngüsü olarak düşündükleri bir semboldür. Hem Yahudiler hem de Yahudi geleneğini inceleyenler tarafından bazen gözden kaçırılan bir kavram ise Gilgul'dur. Budist sanatta sıklıkla tekerlek olarak tasvir edilen Samsara ile oldukça uyumlu olan Gilgul kelimesi, İbranicede ‘dönmek’ anlamına gelen kökten gelir. Kabala görüşüne göre ruh, daha yüksek bir mükemmellik biçimine ulaşmak için birçok bedenden geçerek dönmeye devam eder.
Yahudilerin ruh göçü hakkındaki düşüncelerinin kökenlerinin antik çağlara kadar uzanması muhtemel olsa da, Gilgul'un ilk açıklamaları Ortaçağ Kabala’sında ortaya çıkmıştır. Bu inanış Zohar ve başka yerlerde başlar. Bunların en eskilerinden biri, 13. yüzyılda Avrupa'daki Kabalistler arasında dolaşmaya başlayan, gizemli kökenli, anlaşılması güç, mistik bir risale olan Sefer ha Bahir'de (Parlaklık Kitabı) bulunabilir. Bilinen bir pasajda, reenkarnasyon döngüsü, ekşiyen üzümler eken bir şarap üreticisine benzetilir. Hayal kırıklığına uğrayan üretici bağını temizler ve yeni ürün eker, bu ürün de ekşir. Bahir sorar: Bu süreci kaç kez tekrarlaması gerekir? Üretici, 'bin nesle kadar’ der. Ruh da böyledir; sayısız yaşam boyunca erdem veya erdemsizlik biriktirir.
Kabalistik hayal gücünde, bu durum ruhların büyük çoğunluğu için geçerlidir. Ara sıra yeni ruhlar yaratılsa da çoğumuz daha önce burada bulunduk ve tekrar burada olacağız. Bu özel yaşam, kendi ruhumuzun küçük ilahi kıvılcımının ilahi ateşlerle yeniden bütünleşeceği mükemmel bir duruma doğru giden yolumuzdaki aşamalardan sadece birini oluşturur. Bu mükemmel durum -yani Gilgul'un doruk noktası- Budist Nirvana kavramıyla eşdeğer olarak anlaşılabilir. Ancak Nirvana kelimesi tam anlamıyla ‘söndürmek’; arzu ve açgözlülüğün alevlerini söndürmek anlamına gelirken, Kabalistler reenkarnasyonun nihai amacını, ruhun kıvılcımının Tanrı'nın sınırsız ışığı tarafından yutulduğu bir tür birleşik alev olarak tanımlarlar.

Mistik gelenek
Yahudi mistik geleneğinde de kişinin bu hayattaki eylemlerinin sonraki reenkarnasyonlarını iyi ya da kötü yönde etkileyebileceği inancı mevcuttur. Öğrencilerine göre 16. yüzyıl Kabala’sının önde gelen isimlerinden Haham Ishak Luria'nın (Ha Ari) harika özelliklerinden biri, başka bir insanın yüzüne bakarak bir ruhun reenkarnasyonlarının tarihini ayırt edebilme yeteneğiydi. Luria bu ayırt etme süreci sayesinde takipçilerine bu hayatta odaklanmaları gereken belirli manevi yönler hakkında tavsiyelerde bulunabiliyordu.
Luria'nın takipçilerinden Hayyim Vital, Şa'ar ha Gilgulim (Yeniden Doğuş Kapısı) adlı kitabında bu dinamiklerin birçok nesil boyunca nasıl işleyebileceğini ayrıntılı olarak açıklıyor. Vital'e göre ruhlar kendilerinin belirli yönlerini mükemmelleştirmek veya tamamlanmamış görevleri bitirmek için yeniden doğar. İdeal olarak, her bir sonraki gilgul daha yüksek bir manevi başarı basamağına yükselişi işaret eder. Ancak ilerleme garanti değildir. Aslında, günah dolu bir yaşam, hayvanlar, bitkiler hatta cansız nesneler olarak yeniden doğuşlar da dâhil olmak üzere, azalmış bir yeniden doğuş biçimine yol açabilir.
Özellikle çarpıcı bir örnek, cinayet işlemenin sonucu, su olarak yeniden doğma olasılığıdır. Buradaki fikir ruhun her zaman akmaya devam edeceği, tıpkı geçmiş bir yaşamda başkasının kanının akmasına neden olduğu gibi, sonsuza dek bir yuvadan yoksun kalacağıdır. Benzer şekilde ceza ile ilgisi olmasa da, bazı Hasidik gelenekler bir kişinin ruhunun kıvılcımlarının yalnızca bedende değil, aynı zamanda kişisel eşyalarıyla da bağlantılı olarak cisimleştiğini öne sürüyor.
Nihai amaç döngüleri aşmak
Hayatın nihai amacı Gilgul döngülerini tamamen aşmak olsa da, Kabala aynı şekilde her nesilde diğer ruhlara yolculuklarında yardımcı olmak veya geçmişteki bir yanlışı düzeltmek için yeniden bedenlenen belirli büyük ruhları da tanımlar. Örneğin, Lurian geleneğine göre Evel'in ruhu Moşe olarak, Kain'in ruhu ise Yitro olarak yeniden doğmuştur. Böylece, Çıkış anlatısındaki Moşe- Yitro arasındaki olumlu ilişki, şiddet dolu geçmişlerini düzeltir ve ilişkilerinde genel olarak dünyada bir onarım veya tikkun sağlar.
Bu faydalı ruh göçleri, büyük bir ruhun yeni bir bedene reenkarne olmasıyla veya bir ruhun yaşayan bir kişinin bedenine ‘döllenmesiyle’ o kişiye mücadele ettiği belirli bir dini görevde yardımcı olmasıyla gerçekleşebilir. Bu da, ruh ele geçirme olgusunun olumlu bir anlayışının temelini oluşturur.
Genel olarak Yahudi düşüncesinin en belirgin özelliklerinden biri, bu hayatın sona ermesinden sonra tam olarak ne olduğuna dair belirsiz ve biraz da kararsız bir tutumdur. Eski ve modern Yahudi düşünürler, bedensel ölümden sonra ne olduğu veya olup olmadığı konusunda çeşitli düşünceleri oluşturmuşlardır. Gilgul kavramı mistik olmayan Yahudi kaynaklarında öne çıkmasa da, binlerce yıl boyunca ahiret hakkındaki Yahudi fikirleri menüsünde ya da daha doğrusu gelecek yaşam hakkındaki fikirler menüsünde sağlam bir seçenek haline gelmiştir. Diğer tüm seçenekler gibi ne oy birliği ile onaylanmış ne de dışlanmıştır.
Hasidik ruhla yazılmış bir gilgul (ruh dönüşü) hikâyesi
Zaman belirsiz, mekân hem eski bir stetl hem de bugünün iç dünyası.
Dil bilerek öykü-midraş arası tutuldu: Açıklamaz.
İlk hayat: Mum ustası
Rivayet edilir ki, Podolya'da küçük bir kasabada, adı artık hatırlanmayan bir adam yaşardı. Geçimini mum yaparak sağlardı. Ne büyük bir âlimdi ne de tanınmış bir tsadik,
Ama mumları sessizdi, uzun yanar, is yapmazdı. Birgün kasabaya bir yoksul geldi. Soğuktu. Şabat yaklaşıyordu.
Yoksul, adamdan mum istedi-parasız. Mum ustası elindeki mumu tarttı. Son mumu oydu. Eğer verirse, kendi evinde Şabat karanlıkta kalacaktı. Kalbi ikiye bölündü. Ve o an vermeyi seçmedi. Şabat geldi. Adam mumunu yaktı, ama alev titredi. O gece uykusunda bir rüya gördü: Bir kap, içi ışık dolu, elinden kayıyor… Ve kırılıyor. Uyandığında kalbi huzursuzdu. Ama hayat devam etti. O adam yıllar sonra öldü-ne çok kötü, ne çok iyi biri olarak. Göğe yükseldiğinde melekler durdu.
Ve şöyle dediler: ''Bir ışığı sakladın. Onu geri bırakman gerek.''
Ve ruhu tekrar dünyaya gönderildi.
İkinci hayat: Öğrenci
Bu kez ruh, bir öğrencinin bedenine girdi. Baal Şem Tov'un çağında, küçük bir Bet Midraş'ta okuyan zeki ama kibirli bir gençti. Metinleri hızla kavrardı, sorular sorar, cevapları düzeltirdi. Ama bir şeyi eksikti: Kalbiyle öğrenmiyordu.
Birgün hocası ona şöyle dedi: “Bir metni anlamak için zekâ yeter. Ama bir ruhu onarmak için eğilmek gerekir.”
Genç bunu küçümsedi. Bir akşam, yaşlı bir adam Bet Midraş'a geldi. Titriyordu. Bir sorusu vardı ama kelimeleri karışıktı. Genç öğrenci sabırsızlandı onu düzeltti. Sözünü kesti. Cümlesini tamamladı. Yaşlı adam sustu soruyu sormadan çıktı. O gece öğrenci bir rüya gördü: Bir mum yanıyor ama rüzgâr onu söndürüyor. Elinde mum var ama cam fanus yok.
Ertesi gün hocası dedi ki: “Bir insanın sözünü yarıda kesmek onun ruhunu yarıda bırakmaktır.”
Ama genç bunu çok geç anladı. Yıllar sonra öldüğünde, ruhu yine durduruldu. Ve şöyle denildi:
“Işığı gördün ama korumadın. Bir kez daha döneceksin.”
Üçüncü hayat: Sessiz kalın
Bu kez ruh bir kadının bedenine girdi. Fakir bir kasabada kimsenin dikkat etmediği bir hayat yaşadı. Okuma yazması yoktu ama kalbi genişti. Sabahları erken kalkar, komşuların çocuklarını doyurur. Hasta olanlara çorba taşırdı. Bir gün kasabada büyük bir kavga çıktı. İki aile birbirine düştü. Sözler sertti. Taşlar havadaydı.
Kadın araya girdi kimse onu dinlemedi.
Ama o bir şey yaptı: Eve koştu, iki aile için de ekmek pişirdi, Kapı kapı dolaşıp tek kelime etmeden ekmekleri bıraktı. O gece kavga durdu.
Bir Şabat akşamı evinde yalnızdı. Sadece tek bir mum vardı. Onu yaktı. Alev sabitti. Titremedi.
Ve fısıldadı: ''Işık paylaşılınca azalmaz.''
O gece öldü, ama bu kez göğe yükseldiğinde melekler sustu.
Ve Tanrı şöyle dedi: ''Kırılan kap onarıldı''.
IV. Son Midraş
Derler ki, o ruh artık dönmez ama bazen…
Bir insan, son mumu olmasına rağmen paylaştığında, bir yaşlıyı sözünü bitirmeden dinlediğinde, bir kavganın ortasında sessiz bir iyilik yaptığında… O ruhun ışığı tekrar yanar,
Ve göklerde biri sorar: “Kim bu ışığı yaktı?”
Cevap gelmez. Çünkü Gilgul'un sırrı şudur: Onarılan ruh, artık adını hatırlatmaz. Sadece ışık bırakır.