Selam sevgili Şalom dostları. Bir yıl daha geçti, takvim yaprakları sessizce eksilirken, aslında eksilen zaman değil; farkına varmadığımız anlar oldu. Kimi günler aceleyle yaşandı, kimi geceler uykusuzlukla. Bazı cümleler yarım kaldı, bazı vedalar hiç hoş olmadı; beklenmedik ayrılıklar, zamansız yaşananlar, yapmak istediklerimiz, isteyip de yapamadıklarımız'la dünyanın çok hızlı aktığı, her şeyin dijital bir gürültüden ibaret olduğu koca bir yılı geride geride bırakıyoruz. "Yeni bir yıl, yeni bir sayfa değil; mevcut hikâyenin daha bilgece yazılmış bir bölümüdür" ve soruyoruz kendimize, 2025 bize ne verdi, ne öğretti?
Çoğumuz yılı kapatırken rakamlara, başarılara ya da maddi kazanımlara odaklanırız, oysa hayat, uzun bir yolculuk değil; kısa duraklardan oluşan bir hatırlama meselesi. Bu yıl bize bunu bir kez daha hatırlattı. Kazandıklarımız kadar kaybettiklerimizle, sevinçlerimiz kadar hayal kırıklıklarımızla büyüdük. Belki işler yolunda gitmedi, belki planlar bozuldu, ama herşeye rağmen hayat bizleri eğitmekten vazgeçmedi. Kabul edelim, çok hızlı ve gürültülü bir yıl geçirdik. Ekranların başında başkalarının hayatlarını izlerken, kendi hayatımızın başrolünü çoğu zaman boş bıraktık. "Hayata dair ne varsa" derken aslında kastettiğim tam da bu: Kendi sesimizi duyabileceğimiz o sessiz anlar. Yeni bir yıla girerken kendimize verebileceğimiz en büyük hediye, hızımızı biraz azaltmak ve sadece ‘var olmanın’ tadına varmak olabilir. Zamanın kıymetini de bu yıl daha net gördük. Ertelediklerimizin bir kısmı hâlâ ‘yarın’da duruyor. Oysa yarın, çoğu zaman cesaret eksikliğimizin başka bir adıdır. Sevdiklerimizi aramak, bir özrü dile getirmek, bir teşekkür etmek için takvim yaprağına ihtiyaç yok. Hayat, ‘sonra’yı değil, ‘şimdi’yi sever. Bu yıl bize sabrı da öğretti. Hemen olsun istediklerimizin, olgunlaşması gerektiğini… Kırıldığımız yerlerden güçlendiğimizi… Her şeyin cevabının hemen gelmediğini ama cevapsızlığın da bir cevap olduğunu… Beklemenin bazen kaybetmek değil, hazırlanmak olduğunu öğretti. Ve belki de en önemlisi; ışığın, en çok karanlıkta fark edildiğini. Umudun, sesini yükseltmeden de var olabildiğini. Küçük iyiliklerin, büyük laflardan daha kalıcı olduğunu… Bir tebessümün, bir el uzatmanın, bir “yanındayım” cümlesinin dünyayı biraz daha yaşanır kıldığını. Yeni yıl, mucize vaat etmez. Temiz bir sayfa da değildir; önceki sayfaların devamıdır. Ama bize bir fırsat sunar: Daha dikkatli yaşamak, daha az acele etmek, daha çok insan olmak için. Sevgili dostlar, bu senenin son yazısını yazarken dileğim şudur: Yeni yılda hayat size sadece başarı değil, bolca huzur ve ‘anlam’ getirsin. Kendi hikâyenizin kalemi elinizde olsun ve her satırını sevgiyle dokuyun. Gelecek yıl, kaldığımız yerden, yine hayata dair her şeyi konuşmak üzere...
Sevgiyle, sağlıkla, muhabbetle kalın... İyi seneler…