“Dev bir kara bulut Times Square´in üzerine çöker, 42.Cadde boyunca ilerler, bir duvara dönüşür ve tüm Manhattan adasına hakim olur. Kahramanımız Rael, New York metrosundan yeryüzüne çıktığında duvara toslar ve bilincini geri kazanabilmek umuduyla kendini tekrar yeraltında bulur. Bu, Rael´in hikayesidir.”
Bunlar, progressive rock topluluğu Genesis’in ilk ve en parlak döneminin (kişisel görüşüm!) solisti, söz yazarı ve bestecilerinden Peter Gabriel’in 24 Ocak 1975’te Los Angeles Shrine Auditorium’da verdikleri konserdeki açılış sözleri. Konserde baştan sona çaldıkları, topluluğun kült albümü ‘The Lamb Lies Down on Broadway’. Son aylarda yeniden müzik gündeminde olmasının nedeniyse, tam 50 yıl sonra albümün ve konserin kayıtlarının son teknolojiyle ses kalitesinin iyileştirilerek dört CD’lik set olarak tekrar yayınlanması. L.A. konseri, topluluğun bu albümü çaldığı tek canlı kayıttır. Ses kalitesinin yeni çalışmayla arttırılması, topluluğun ve özellikle albümün hayranlarını heyecanlandırdı. Bu denli önemli müzisyenlerin yıllar sonra sadece tanıtım için dahi olsa birlikte görüntülenmeleri ve röportaj vermeleri ayrı bir güzellik kattı.

Liseden arkadaş olup Genesis’in kuruluşuna öncülük eden Peter Gabriel ve Tony Banks
Genesis 1973’te bir progressive rock başyapıtı olan ve İngiltere’ye özgün konuları işleyen ‘Selling England by the Pound’ albümünü yayınlamıştı. Albümün tanıtımını yapmak üzere 1974 yılını başta İngiltere ve Amerika olmak üzere yoğun bir turne programıyla geçirdiler. Amerikan şehirlerini dolaşmaları ve New York’ta uzun süre kalmaları, bir sonraki albümlerinin ilham kaynağı oldu. Müzik vizyonlarını ortaya çıkarmaya fırsat verecek daha uzun, çift plaktan oluşan ve farklı tek bir konu işleyecek bir konsept albümü hazırlamak konusunda hemfikirdiler. Gitarist Michael Rutherford, Antoine de Saint-Exupéry’nin kurgu romanı ‘Küçük Prens’in konusunu müziklerine uyarlamayı önerdi. Ancak Gabriel, felsefi peri masallarını dile getirmenin artık günün koşullarıyla uyuşmadığı görüşündeydi. Müzikal tarzlarında radikal bir değişim yaparak daha sert teatral ögeler içeren bir eser yaratmak taraftarıydı. Bu şekilde kendilerini tekrar etmeyecekler, şimdiye kadar vurguladıkları İngiliz kültürü ve mitolojiye ait simgeler yerine, Amerikan toplumuna has bir konuyu işleyeceklerdi.

Genesis albümü çıkardığı yıllarda. Üsttekiler: Michael Rutherford, Tony Banks, Steve Hackett Altta: Peter Gabriel ve Phil Collins
New York ilham oldu
Nihayet, New York’ta geçen, şehrin bilinen mekanlarında gezinen, dönemin Amerikan sembollerine değinen gerçeküstü ve karanlık bir hikâye ortaya çıktı. Kahramanı Rael, Puerto Rico kökenli, önceleri sokak çetelerinin üyesi asi bir delikanlıdır. Başından geçen tuhaf ve marjinal olaylar aslında kişiliğinin dönüşümünü anlatır. Yabancılaşma, adalet, ahlaki değerler, inanç, kardeşlik, cinsellik, ölüm konularına alegorik olarak değinen çarpıcı bir eleştiridir. Gabriel’in sözleri istisnai bir yaratıcılıkla birlikte, muhtemelen bilinçli bir belirsizlik içeriyor. İnternette gezinerek bloglarda sözlerin anlamı hakkında farklı yorumlar ve ateşli tartışmalar bulabilirsiniz. Örneğin albüm başlığı ve ilk parçada bahsedilen Broadway’de yatan kuzunun (The Lamb) neyi sembolize ettiği hakkında birçok yorum okumak mümkün, ancak Gabriel yapılan röportajlarda hayranlarının merakını gidermedi. 1974 baharında New York’ta turnedeyken birkaç kez izlediği, Alejandro Jodorowsky’nin yönettiği gerçeküstü bir Western olan ‘El Topo – Köstebek’ filminden ilham aldığı biliniyor. Diğer ilham kaynaklarıysa, gençlik çetelerine atıfla ünlü ‘West Side Story’, İsviçreli psikolog Carl Jung ve ayrıca bizzat gördüğü rüyalar olmuş.
Müziğin kaydedilme aşamasında, topluluk odaklanabilmek için şehirden uzaklaşmak istedi. İngiltere’de Hampshire kırsalındaki Headley Grange adlı eski bir binayı üç aylığına kiraladı. Bina konfor ve temizlik açısından berbat bir haldeydi, ama gerekli müzik sistemi altyapısına sahipti. Birkaç yıl önce, Led Zeppelin ünlü ‘Stairway to Heaven’ parçasını burada bestelemişti, ‘IV’ albümünü burada hazırlamıştı.
Albümün tamamlanması Genesis’in diğer albümlerine göre farklı ve sancılı oldu. O zamana kadar tüm besteleri ve sözleri müzisyenler hep birlikte hazırlamışlardı. Gabriel, konserlerdeki konularla ilintili ilginç kıyafetleri, şarkı öncesi anlatımları ve şovlarıyla karizmatik bir figürdü. Yine de toplulukta belli bir liderden söz edilemezdi. Ancak bu albüm için Gabriel, hikâye ve sözleri tümüyle sahiplendi, etrafındaki müziğin ve enstrümantasyonun derlenmesini diğer dört usta müzisyene bıraktı.
Klavyeci Tony Banks’e göre sözlerin bir kişi tarafından yazılması albümü tek boyutlu hale getirmişti. Bu şekilde keskin bir ayırım yapılması, Gabriel’in tek başına çalışıp sözleri yazmasına, diğer dört sanatçının ise sözleri görmeden birlikte “jam session” yaparak parçaları ortaya çıkarmasına neden oldu. Gabriel’in film prodüktörü William Fredkin’in teklifi üzerine eş zamanlı başka bir projede çalışarak geçici olarak arkadaşlarını yüzüstü bırakması, aralarındaki sürtüşmeyi arttırdı. Üstelik, bu sırada Gabriel’in eşi sıkıntılı bir doğumu geride bıraktığından sıklıkla Londra’ya gidip ailesiyle birlikte olması gerekiyordu, arkadaşlarının ona anlayış göstermemesine içerliyordu.
Bir dönemin sonu
Tüm uğraşların ardından albüm 22 Kasım 1974’te yayınlandı. Önceki albümlerden farklı olarak ve progressive rock için alışılmışın dışında parçalar daha kısadır. Klasik ve senfonik müziği anımsatan tarz yerine, sert ve görece basit melodiler ağır basar. Gabriel muhtemelen vizyonuyla punk akımının gelmekte olduğunu görmüştü.
Albüm yayınlanmadan Genesis yoğun bir konser turnesine çıktı. Turnenin başlarında, Gabriel arkadaşlarına turnenin sonunda topluluktan ayrılacağını açıkladı. Fikir ayrılıkları ve tartışmalar hepsi için ayrılığı kaçınılmaz kılmıştı. Topluluk Gabriel sonrası üst düzey dört albüm daha üretmeyi başarmasına rağmen (1980 tarihli ‘Duke’ dahil), bu albüm önemli bir dönemin sonu olarak akıllarda yer etti.

Genesis geçtiğimiz aylarda, albümün yeni kaydının yayınlanması vesilesiyle bir araya geldi. Ancak, Phil Collins bu etkinliğe katılamadı.
‘The Lamb’ müzikal tarzıyla, içerdiği metaforlarla, yeni tanışan müziksever için dinlenmesi kolay bir müzik değil. Biraz çaba ve ısrarla kulak verildiğinde ve derine inildiğinde içinde benzersiz cevherler barındırıyor. İlk dinlemelerde sadece belli parçalara beğeni oluşurken (genellikle en popüler ‘Carpet Crawlers’ ve ‘The Lamia’), iyice sindirildiğinde anlam bütünlüğü belirgin olduğundan tüm parçaları sırasıyla dinleme arzusu oluşuyor. Bu da ‘The Lamb’in başarılı bir konsept albümü olduğunu ispatlıyor. Albümün ilk çıktığında popüler olamaması, ancak yıllar geçtikçe gitgide değere binmesi bunun göstergesi. Tony Banks klavyelerde müziği yönlendirmesiyle, müthiş sololarıyla tarzının tartışmasız en iyilerinden. Daha albümün açılışıyla meziyetlerini gösteriyor, özellikle ‘In the Cage’, ‘Colony of the Slippermen’ ve ‘Riding the Scree’de harikalar yaratıyor. O dönem henüz solist olmayan Phil Collins, davuluyla albümde olağanüstü bir iş çıkarıyor. Gitarlarda Steve Hackett ve Michael Rutherford kendilerine has çalışlarıyla albümün bu denli özel olmasını sağlıyorlar. Ve Peter Gabriel baştan sona, yürek burkan özgün sesi ve güçlü bir baş rol oyuncusunun karizmasıyla tüm albüm boyunca bir rock operası yaratıyor! Öyle ki, aynı müziği başka müzisyenlerin seslendirmesiyle dinlemek hiçbir zaman aynı tadı vermiyor.
Yaş itibarıyla Genesis’i tam kadrolu haliyle canlı izleme fırsatını yakalayamadım. Bu nedenle, bu müziği hiç yorumlamadan şovlar dahil aynen canlı çalmayı kendilerine görev edinen yeni kaliteli toplulukların konserlerini (‘Tribute Bands’) değerli buluyorum ve fırsat buldukça izliyorum. Yaşamın akışı içinde müzik serüvenim boyunca, birçok farklı müziği severek ve içselleştirerek dinledim. Malum, hep aynıya takılı kalmamak ve zamanla yeniliğe açık olmak gerekli. Gerçek şu ki, Genesis ve bu albüme her geri döndüğümde, benzersizliğini ve güzelliğini tekrar keşfediyorum. Halen, bu müzisyenlerin bu denli genç yaştaki vizyon ve yaratıcılıklarına hayran kalıp, müziğin derinliği ve etkileyiciliği karşısında hayrete düşüyorum!
KAYNAKÇA:
SEÇKİ: QR Kodu

Link’e ulaşmak için: Spotify / Sami Asa, Playlist adı: MY_35_251210_TLLDOB_Bir Rock Operasi
MY_35_251210_TLLDOB_Bir Rock Operasi - playlist by Sami Asa | Spotify
THE LAMB LIES DOWN ON BROADWAY – 2025 REMASTER