Yahudi gladyatör ve Hanuka

Gladyatörler artık beyazperdede tanıdık bir görüntü haline geldi. Efsanevi film ´Gladyatör´ün devam filmi de 2024´te vizyona girdi. Ancak modern tasvir, bir gladyatörün gerçekte ne olduğu ve oyunların nasıl olduğu konusunda yanlış bir anlayışa sahiptir.

Moşe PASENSYA Kavram
10 Aralık 2025 Çarşamba

Gladyatörlerle ilgili hikâye sürükleyicidir. Gladyatörlerin çoğu köle, savaş esiri veya suçluydu; toplumun dışına itilmiş ve medeni haklarından mahrum bırakılmışlardı.

Ancak sosyal dışlanmalarına rağmen, cesaret ve becerileriyle saygı görüyorlardı ve Cicero gibi önde gelen devlet adamları, savaşlarına olan bağlılıklarını övüyordu.

Arka plan

MÖ 264 yılında Roma siyasetinin önemli bir üyesi, Brutus Pera öldü. Oğulları, onu ‘munus’ adı verilen bir anma töreniyle onurlandırmayı seçtiler; halka açık bu törende et ve şarap dağıtılırdı. Ancak kardeşler, ‘munus’un daha unutulmaz bir şey içermesini de istediler; ölümüne bir mücadele.

Kardeşlerin kararı, Roma’da yüzyıllardır süregelen kanlı gladyatör gösterileri geleneğinin başlangıcı olacaktı.

Ancak, Romalı yazar Ausonius bu geleneğin günümüz Bulgaristan topraklarını işgal eden Trakyalılardan ithal edildiğinden söz eder.

Roma'da İmparatorluk dönemi olan MS 1. yüzyıldan, 4. yüzyıla kadar gladyatör olmanın gerçek anlamını kavramak çok önemlidir. Bu dönem Yahudi toplulukları ile Roma İmparatorluğu arasındaki en önemli etkileşimin yaşandığı dönemdir.

Öncelikle gladyatörler ile arenada ölüme mahkûm edilenler arasında ayrım yapmamız gerekiyor.

‘Damnatio ad ludum’ (oyunlara mahkûm) terimi antik Roma'da bir tür idam cezasını ifade ediyordu.

Yoldan çıkmış köleler, savaş esirleri ve suçlular, vahşi hayvanlarla veya deneyimli gladyatörlerle ölümcül bir mücadeleye girişmek için yetersiz donanımlarla arenaya atılırlardı. Hayatta kalmak neredeyse imkânsızdı. Bu kişilerin acımasızca öldürülmesinin amacı halkı eğlendirmekti.  

Ancak söz konusu dönemin büyük bölümünde bunun böyle olmadığı gün ışığına çıkıyor. En üst düzey gladyatörler, tıpkı günümüz futbol oyuncuları gibi, alkışlanan ve yüceltilen performansçılardı. Seks sembolü olarak kabul edilirler ve zaman zaman özel ortamlarda eğlence amaçlı tutulurlardı. Yaşamları, eğitilmeleri için çok para ve zaman harcanması onları değerli kılıyordu. Sahipleri için birer finansal varlıktılar.

Türkiye, Efes’te gladyatör mezar taşlarıyla dolu bir mezarlıkta 68 kişi üzerinde yapılan antropolojik bir çalışma, bu kişilerin birinci sınıf tıbbi yardım aldığını ortaya koydu.

Bu, iyi iyileşmiş kırıklar ve profesyonelce yapılmış ampütasyonlarla kanıtlanmıştı. Kemiklerin izotopik analizi ayrıca, gladyatörlerin besleyici bir vejetaryen diyet uyguladıklarını, kemiklerini güçlendirmek ve kırılmalarını önlemek için kemik külü gibi kalsiyum takviyeleri aldıklarını ortaya koydu.

Bu karbonhidrat açısından zengin diyetin, gladyatörlere sağlıklı bir yağ tabakası koruması sağladığını, yaşamı tehdit eden yaralanmaların olasılığını azalttığını, kanlı yüzeysel yaraların oluşmasına izin verdiği ve gösteriyi izleyici için daha çekici hale getirdiği yönünde bir teori var.

Çünkü nihai amaç gladyatörün ölümü değildi ve çoğu karşılaşma bir dövüşçünün galibiyetiyle veya beraberliği ile sonuçlanırdı.

Birçok başarılı gladyatör emekliliğe kadar hayatta kalmayı başardı. Bazıları uzun bir yaşam sürdü, aileler kurdu ve eşlerinin veya gladyatör arkadaşlarının ölümlerini taşa kazımalarına yetecek kadar servet biriktirdi. Bunu, gladyatör mezar taşlarında bulunan ve aile statülerini, ölüm şekillerini, galibiyet, mağlubiyet ve beraberlik sayılarını ayrıntılarıyla anlatan yazıtlardan öğreniyoruz.

 

Yahudi gladyatör

Özellikle ‘Birinci Yahudi İsyanı’nın ardından, Yahudilerin arenada ölüme mahkûm edildiğine dair kanıtlar, MS 1. yüzyılda yaşamış Yahudi kökenli Romalı tarihçi Flavius Josephus'un eserlerinde belgelenmiştir.

Talmud ise İsrail'i fetheden Romalıların, Yahudi genç erkek ve kadınları teknelerle Roma'ya esir olarak götürüp aşağılık bir hayata sürüklediklerini anlatır. Roma döneminde yaşayan Yahudilerin sayısının birkaç milyon olduğu tahmin edilmektedir.

Nazi Almanya’sında Yahudilerin kimliklerini belirtmek için sarı bir yıldız takmak zorunda olduklarını biliyoruz. Orta Çağ boyunca çeşitli ülkeler de benzer uygulamalar yaptı.

Yahudiler alışılmadık şapkalar veya renkli eşyalar ve benzeri şeyler giymek zorundaydı. Antik Roma'da ‘palmiye ağacı’, bugün İsrail olarak bilinen toprakların bir simgesiydi.

Roma'daki Yahudi köleler, Romalıların anavatanlarını fethettiğini ve halkını esir aldığını duyurmak için üzerlerinde bir palmiye ağacı sembolü taşımak zorundaydı.

O dönemde Yahudiye'de basılan sikkelerde de benzer resimler yer alıyor.

MS 79'da, Güney İtalya'daki Vezüv Yanardağı patladı ve yakınlardaki antik Roma şehri Pompeii'yi kaynar taş ve kül altında bıraktı. Felaket, şehrin villalarını, atölyelerini ve ‘Caserma dei Gladiatori’ olarak bilinen Gladyatör Kışlasını yerle bir etti ve günümüze kadar korunmasına olanak sağlamış oldu.

Kazı görevlileri kışlayı ilk olarak 1700'lerin sonlarında ortaya çıkardı. Kalıntılar arasında yuvarlak siperlikli bronz bir miğfer, tepesinden yükselen bir grifon ve alnında bir palmiye ağacı buldular; bu ağaç, o dönemde Roma'nın Judea eyaletindeki Yahudilere atfedilen bir semboldü.

Peki, miğferi takan bir Yahudi gladyatör müydü? Yahudi gladyatörler gerçekten var mıydı?

Pompeii'de bulunan palmiye ağacı motifli antik miğferin bir Yahudi gladyatöre ait olabileceği düşünülüyor. Belli ki, dövüşlerden sağ kurtulmuş ve Pompeii'deki vatandaşlar arasında yerleşmesine izin verilmişti.

Bir zamanlar zafer kazanan Yahudi gladyatörün varlığına dair şimdiye kadar bulunan tek kanıt olarak kabul ediliyor. Ancak başka Yahudi kölelerin de olduğu tahmin ediliyor.

Yahudi bir gladyatör! Açlıktan ölmek üzere olan köle hangi seçeneklerle karşı karşıyaydı? Arenaya girmeyi reddetmek, onu esir alanlar tarafından katledilmek anlamına geliyordu.

Kendini kurtarmak için öldürmek, kendi canımızı almaya çalışan birinin canını almamızı gerektiren bir Yahudi ilkesini korumak anlamına geliyordu. O Yahudi köle savaştı veya karşı koydu ve kazandı. Ama bu, tekrar savaşmak anlamına geliyordu.

Aylar nasıl geçtiyse, bu onun kariyeri haline gelmiş olmalı. Her dövüşte galip gelmişti. Muhtemelen Yahudi gladyatör olarak biliniyordu ve arenaya çıktığında insanlar onu alkışlamaya başlamıştı. Zamanla yetiştirildiğinden çok farklı bir savaşçı kimliğine büründü.

Olshanetsky, Yahudi bir gladyatörün varlığına dair en iyi kanıtın, MS 1. yüzyılda yaşamış Glabrio adlı Romalı bir senatörün hikâyesi olduğunu savunuyor. 100 yıldan uzun bir süre sonra yazılmış bu metin, Glabrio ve diğerlerinin ateizmle suçlandığını ve ‘Yahudi geleneklerine yönelen birçok kişinin mahkûm edildiği’ni belirtiyor.

Antik İsrail'de gladyatör dövüşleri yapılıyor muydu?

Yahudi Kolezyumu

Yahudiye'nin Roma tarafından atanan vasal kralı Herod, Sezar ve Roma'yı onurlandırmak için birkaç amfi tiyatro inşa ettirmişti. Amfi tiyatrolardan ikisi Kudüs bölgesindeydi ve arkeologlar tarafından bulunamamıştı; ancak Sezariye'deki üçüncüsü hâlâ varlığını sürdürüyor.

Rabinik edebiyatında da, özellikle gladyatör oyunları olmak üzere Roma eğlence kültürüne karşı olan muhalefeti vurgulanmıştır.

Seforis ve Tiberya gibi çoğunlukla Yahudi şehirlerinde ortaya çıkarılan Roma tiyatroları Yahudilerin MS 2. yüzyıldan itibaren sirklerde ve arenada seyirci olarak yer aldığını göstermektedir.

İsrail’de gladyatör mağarası

Yahudi gladyatörlerinin varlığına dair bir kanıt olarak sunulan en ünlü hikâye, MS 3. yüzyılda Roma Celilesi'nde yaşamış bir amora (Yahudi bilgini) olan ve ‘Reş Lakiş’ olarak bilinen Şimon Ben Lakiş'in hikâyesidir.

Rabanik metinleri, Reş Lakiş'in haham olmadan önce bir haydut olduğu bağlamında bahseder. Reş Lakiş'in ölümünden birkaç yüzyıl sonra Babil'de kanunlaştırılan Babil Talmudu'ndaki bir cümlede, kendisini ‘ludim’e sattığı belirtilir.

Ludim sözcüğünün gladyatörlük de dâhil olmak üzere oyunları ifade eden Latince ‘ludus’ kelimesi ile benzerliğinden yola çıkarak, onun bir Yahudi gladyatörü olduğu tezine yol açtı.

Diğer bir kanıt ise İsrail'deki Beth Şearim ve Tel Eton'daki mezar mağaralarında bulunan ve Yahudi gladyatörlerini tasvir ettiği iddia edilen grafitiler. Grafiti, süslü bir tunik giymiş ve mızrak tutan bir adamı tasvir etmektedir. İsrail Doğa ve Parklar Kurumu, mağaraya ‘Yahudi Gladyatör Mağarası’ adını verdi.

HANUKA

Romalı Yahudi gladyatör Yahudi kaldı mı? Muhtemelen bu sorunun cevabı evettir. Çünkü onu Yahudi olarak tanımlayan kıyafetini (palmiye sembolünü) korumak zorundaydı.

Ya ruhuna ne oldu?

Yahudiliklerini ve kutsal bir yaşam hakkını yok etmeye kararlı bir düşmana karşı savaşan Haşmonay Kâhinlerini (Koen) hatırlayalım.

Sonunda Romalılar tarafından Pompeii adında bir generalin elinden olmak üzere yenilgiye uğratıldılar. Hayatta kalamadılar. Birçoğu asimile oldu.

Haşmonaylar artık yok ve biz onların sıradan eylemlerini yüceltmekten çok, o dönemin kutsallığına ve sonuçlarına odaklanıyoruz.

Hanuka; bu destanın manevi anma töreni, saf zeytinyağının saçtığı ışığa ve Tanrı'nın halkını kurtarmasına adanan şükran övgüleriyle yaşamaya devam etti. Ancak asla savaş veya fiziksel güçler ritüelleştirilmedi.

Özgün kimliğimize tutunmak zorlu bir süreç. Yahudiler kendilerini, değerlerini ve ahlaki bir yaşam sürmeye olan bağlılıklarını sürdürüp manevi bir topluluk olarak görmeye devam ediyor mu?

Yoksa maddi ve dünyevi olana doğru yaptığımız yolculuklarda daha rahat bir hale gelerek, Yakov'un manevi sesi ile Esav'ın fiziksel elleri arasındaki çizgileri belirsizleştirerek o kutsal sesi susturduk mu?

Muzaffer gladyatörler miyiz? Yoksa insanlığa ışık olma (sorumluluk almak ve etrafımıza yardımcı olmak anlamında) misyonumuza bağlı mıyız?

 Bu bayram, sıradan insanların nasıl yağ benzeri olup ışık saçtıklarını öğretmeye gelir. 

Haşmonay savaşçıları çoktan gitti. Ama Hanuka yaşamaya devam ediyor. Bene-YisraEL’in manevi Sesi, en güçlü gücü olmaya devam ediyor. Çünkü varlığı buna bağlı…

Manevi inancımızın ateşini alıp diğer ruhların da yanmasına yardımcı olalım.

Evlerinizin ışık ile dolması dileğiyle…

Hanuka Sameah, hepinize mutlu Hanukalar!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün