Bildiğini sanmanın dayanılmaz 'hafifliği'

Aylin GERON Yaşam
3 Aralık 2025 Çarşamba

“Akşam yemeği için bütün aile masa başında toplanmıştık. Her akşam denk gelmiyorduk. Hazır bir aradayken biraz sohbet etmek niyetiyle gün içinde başıma gelen küçük bir olayı anlatmaya başladım. Kafasını telefonundan kaldırmayan oğlum, tek elle hem ekranı kaydıran hem de çorbasını içmeye çalışan kızım ile bu paylaşım pek mümkün görünmüyordu. Bir de ‘biliyorum’, ‘anladım’ gibi boş boş ifadelerle sözümü kesmelerine ne demeli?”

“Yurt dışında okula başlamadan kızımı yerleştirmeye gittim. Son gün dönmeden süpermarkete uğradık. Amacım yemek için en pratik neleri seçebileceğini, çamaşırını yıkamak için hangi ürünleri seçebileceğine dair yol göstermekti. Beni asla dinlemiyordu. ‘Off, tamam anladım’, deyip kestirip attı. Hayatında iki yumurta kırmamış, kirlilerini değil yıkamak kirli sepetine bile koymayan kızıma destek olmaktı tek amacım. Bu tavır inanın içimi burktu.”

“Bizimki en son bir dersinden kalmış. Tekrar sınava girecek. Hocana sor, nerede hata yaptın dedim. ‘O bir şey bilmiyor ki’ dedi. ‘Ben ondan fazla biliyorum. Dahası kullandığı yöntemler de eski usul.’”

***

Ekranların mavi ışığıyla büyüyen, gözleri sürekli avuçlarında tuttukları dünyada, her soruya -çoğu zaman sonuna kadar dinlemeden “biliyorum, anladım, tamam” diyerek kestirip atan bir nesil...

Yetişkinlerin olduğu yerde bildiğini bile söylemekten çekinen nesilden hiyerarşiyi anlamayan, otoriteyi aşılması gereken bir engel olarak gören her şeyi bildiğini iddia eden bir nesle yatay geçiş.

Şairin “gençlik başımda duman” derken kastettiği, her neslin gençlerinde görülen hallerden farklı bir tutumdan bahsediyorum. Gençler her zaman biraz asi, biraz aykırı ve hatta başına buyruk hal ve tavırlar sergilemiştir. Gençlik işte! Kanı deli akar derler.

Peki yeni nesilde eskilerden farklı ne var?

Kibir.

Kendini üstün görme, konu ne olursa olsun haklı görme, önceliği doğal hakkı görme.

Neye benzer ‘kibirli’ kişi?

Kendi fikir ve davranışlarının en doğrusu olduğuna inanıp kendisine aşırı güvendiğinden, başkalarını dinleme, empati kurma, onların da haklarının olduğunu kabul eğilimi yok denecek kadar azdır.  Kendini her duygu, düşünce ve davranışın merkezine koyduğu için başkalarını hor görür, aşağılar.

Bu tanım yazımın başlarında verdiğim üç örnekte de kendini gösteriyor.

Bu kadar ‘kibrin’ kaynağı ne?

Öncelikle dijital çağda olduğumuz gerçeğini hatırlayalım: bilgiye ulaşmak kolay. Birçok genç ilgi alanları doğrultusunda ebeveynlerden ya da etraflarındaki ‘hiyerarşik’ yapıda onlardan yukarıda olması gereken kişilerden çok daha fazla şey biliyorlar.

Bir başka fark da büyüme süreçlerinde ebeveyn tavırları: Başaramayana da verilen madalyalar, en küçük adımı bile ödüllendirme, sıradanlıkları ‘özel’ hissettirme çabaları sonunda şişirilmiş egoları ile kendini üstün gören bir gençlik ortaya çıktı.

Ve son olarak da hız. Her şey bir arama motoru uzaklığında. Yapay zeka desen zaten!... Bilmediğini bilmeye bile zaman yok.

Kendini beğenme, hırs, öz güven ve gurur gibi duyguların belirli düzeyde bulunması psikolojik gelişim, kariyer ve sosyal yaşam için gerekli. Ancak gençlerde gördüğümüz yüksek endişe, öfke, eleştiriye kapalı olma, doyumsuzluk, kendini hep önde ve haklı görme ihtiyacı kibir kostümlü bir zırh olabilir mi? Kırılganlıklarını gizlemelerine hizmet eden bir zırh.

Ben gençlerin güç gösterisi gibi görünen ‘kibirli’ tutumlarında kendini savunma davranışlarını görüyorum. Biraz yakından bakalım:

Dünya hızla değişiyor, ekonomik koşullar ağır, beklentiler yüksek, gelecek belirsiz. Bu korkunç baskı, onları ‘zayıf görünmeme’ zorunluluğuna itiyor. Francis Bacon bundan 400 yıl önce “Bilgi güçtür!” derken hepimizin DNA’sına bilmenin önemini kazıdı. Güçlü olmak için bilen olmanın peşindeler. - Belki de hepimiz! Bir de sosyal medya var. Sürekli "en iyi, en mutlu, en başarılı" anların vitrine konulduğu bir pazar yeri misali. Bu pazarda "bilmiyorum" demek, "yardıma ihtiyacım var" demek veya "hata yaptım" demek, zayıflık göstergesi olarak algılanıyor. Gençlerdeki kibir, aslında bir savunma mekanizması. "Ben zaten biliyorum" diyerek, öğrenme sürecinin o sancılı ve acemi tarafını atlamaya çalışıyorlar. Çünkü acemi olmak, kırılgan olmaktır. Ve bu çağ, kırılganlığı hiç sevmiyor.

“Ben biliyorum”, “ben haklıyım”, “ben sizden daha iyiyim” diyen ses, aslında çoğu zaman “Ya yetersizsem?” korkusunun gürültüsünü bastırmaya çalışıyor.

Bu işlevselliğini yitirmiş zırhı nasıl kaldıracağız?

Bilmek ile bilmemek arasındaki köprünün inşası

  • Bağ kurmak

Kibir, beni görün, takdir edin, ben de buradayım demenin en ‘gürültülü’ yolu. Gençleri kibirden uzaklaştırmak isterken biz yetişkin kibrine düşmediğimizden emin olmalıyız. Sürekli öğreten, eleştiren, sadece yetişkin olduğu için hak ve öncelik isteyen tavırlarımızı bırakıp ‘tevazu’ zemininde buluşabilir miyiz?

  • Dolu bir bardağa su doldurulmaz

“Biliyorum” diyen zihin doludur. Oraya yeni bir şey giremez. "Bilmiyorum" diyebilmek ise bilginin içeri girmesine fırsat verir. Biz yetişkinler gençleri dinlemeye, yol ve yöntemlerini anlamaya yer açmıyorsak onların da bizlere karşı bardaklarının dolu olması kaçınılmaz!

  • Merak etmek

Einstein , “Öyle özel yeteneklerim yok sadece meraklıyım” demiş.  

Merakın her hali kibir zırhını anında eritecek bir kimyasal formül. Gelişimin temeli. Gençlerde merakı yeniden uyandırmak zorundayız. Çünkü merak, insanı hem bilmeye hem bilmediğini kabul etmeye götüren en güçlü kuvvettir. Bir genç “Acaba?” diye sorduğu anda, kibirin kabuğu zaten çatlamaya başlar.

Fakat merak yalnızca gençlere ait bir sorumluluk değil; köprünün öbür ucunda biz yetişkinler duruyoruz. Merakını yitirmiş bir yetişkinin, gençteki merakı canlandırması mümkün değil. Bu yüzden önce kendimize sormalıyız: “Ben seni anlamıyorum, anlatır mısın?” diyebilecek kadar esneyebiliyor muyum? “Senin dünyanda işler nasıl yürüyor?” diye sorabilecek kadar açık mıyım?

Genç, kendisini gerçekten merak eden bir yetişkinle karşılaştığında savunmasını indirir; açıklık karşısında açıklık doğar, ses duyuldukça karşılığını bulur.

Öyleyse, gençleri kibirden kurtarmanın yolu daha çok bilgi vermekten geçmiyor. Sabırla, gerçek bağ kurup birbirimizi kalpten duyduğumuzda zırhlar kalkıyor.

Kibir gürültülüdür; merak fısıldar. Gençleri değiştirecek olan ise fısıltıdır çünkü gürültüden daha derine ulaşır

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün