Soykırım anıtı olarak kullanılan bölgeye ait her bir tuğlasına kadar aynı şekilde dijitalleştirilmiş Nazi kampı replikası ve bu sanal müzenin yönetim tarafından film çekimleri için kullanıma açılması, Holokost içeriklerinin yapay zeka ile rahatça çarpıtılabileceği endişelerine rağmen övgü topluyor.
Auschwitz-Birkenau Kampı, Spielberg’in 1993’te ‘Schindler’s List’i çekerken yaptığı talep de dahil olmak üzere, daha önce tüm uzun metrajlı film çekimlerini reddediyordu.
Şimdi ise kamp anıtı, yapımcı ve yönetmenleri, bizzat oraya giderek olmasa da, filmlerini kampın yaşanmış korkunç olaylara sahne olmalarıyla meşhur binalarında çekmeye davet ederek bu yılın başında tanıtılan, çekim için özel hazırlanmış kampın ayrıntılı bir dijital kopyasını kullanıma sunuyor.
Times of Israel’e konuşan Auschwitz-Birkenau Vakfı Genel Direktörü Wojciech Soczewica, “Bu dijital model, kampın tarihi ile duygusal ve kültürel anlamda bir bağ kurma misyonunu destekleyerek filmlerin, kurbanları anmak ve Holokost inkarı ile mücadele etmek için güçlü bir araca dönüşmesini sağlamakta. Günümüzün kutuplaşmış toplumlarında ihtiyaç duyduğumuz yeni kitlelere ulaşmaya yardımcı olacaktır. Her bir dijital tuğla, gerçek hayatta kaybedilmiş çocukların, işçilerin ve hikayeleri yarım kalmış binlerce insanın yaşamları temsil ediyor. Bu proje sadece dijital bir görüntü değil, bir anma ve tarihe tanıklık eden kalıcı bir eserdir,” diyerek amaçlarını açıkladı.
Auschwitz-Birkenau Anıt Müzesi bu dijital film setini, geçen yıllar sonucu hayatta kalanların sayısının hızla azalması ve gençler arasında Soykırım inkarının arttığını gösteren araştırma sonuçlarından ötürü Holokost konusunda eğitimini sürdürmek için kritik bir araç olarak tanımlıyor. Müze yönetimi çalışmalarını, sanal gerçeklik ve hologramlar gibi yeni teknolojiler vesilesiyle bunlara aşina yeni nesillere Soykırım’ı öğretmek için kullanılabileceği yeni bir çaba olarak tanımlıyor.
Ne var ki bazı akademisyenler, yapay zekayla oluşturulan sahte videoların çoğalmasıyla birlikte, bu dijital film setinin de kötü niyete alet edilip tarihin çarpıtılmasını kolaylaştırabileceğinden ve bu teknolojinin etik bir etkileşimi garanti edemeyeceğinden duydukları endişeyi dile getiriyor.
Geçtiğimiz yıl boyunca, internette Auschwitz de dahil olmak üzere yapay zeka üretimi sahte fotoğraflar dolaşıma sokulmuş, hatta bunlardan biri İsrail yanlısı bir aktör ve sosyal medya fenomeni Michael Rapaport tarafından paylaşılmış, müze yönetimi internette yayılan bu yapay zeka üretimi Soykırım görüntülerini sert bir şekilde eleştirmişti.
Southampton Üniversitesi’nde Soykırım hafızası ve temsili üzerine çalışan uzman araştırmacı Emily-Rose Baker, “Sanal site, kampın tarihsel temelli sergilenmesini sağlasa da, soykırım ile etik bir etkileşimi güvence altına alamaz. Bu aslen, soykırımın dijitalleşmesinin anma ve temsilin etik yönleriyle ne kadar uyumlu olduğu konusunu sorgulamamıza yol açıyor. Proje ayrıca Auschwitz gibi adı duyulmuş kamplardaki belirli Holokost anlatılarını öne çıkararak, Orta ve Doğu Avrupa’daki kırsal alanlarda, insan yapısı izlerin veya görünür kalıntıların bulunmadığı hikayelerin geri planda kalması riskini de doğuruyor. Bu dijitalleştirme girişimi, Soykırım’ın bazı mekan ve hikayelerini diğerlerinin üzerinde tutma eğilimini devam ettiriyor,” dedi.