Kelly Jones, kendini işçi sınıfından lezbiyen, Doğu Londralı oyun yazarı olarak tanımlıyor; sınıfındaki insanlara sevgiyle, mizah duygusuyla yaklaştığı yapıtlarında yoksulluk, sosyal yardım sistemi ve kişisel toplumsal sınıfıyla eşcinselliğin kesişmesinden esinlendiğini söylüyor.
2024 Edinburgh Festivali'nde Scotsman Fringe First ödülünü kazanan oyunu ‘My Mother’s Funeral – The Show / Annemin Cenazesi – Gösteri’, hem dokunaklı hem mizahi bir dille yas travmasını, ölüm sonrası gelişen maddi eşitsizlikleri, sevdiklerimizi sanata dönüştürmenin bedelini ele alıyor.
Duygusal ve beklenmedik derecede komik ‘Annemin Cenazesi’nin merkezinde işçi sınıfından, annesi yeni ölmüş genç oyun yazarı Abigail var. Öldüğünde nasıl bir tören istediğini anlatan annesi için yapmayı arzu ettiği en basit cenaze töreninin maliyeti 4.000 sterlindir. Parasal sorunlar yaşayan, yazdığı oyunun sahnelenmesinden de vazgeçilmiş olan Abigail masrafı kesinlikle karşılayamıyor. Annesiyle çok zor bir ilişki yaşamış kardeşi Darren de ablası gibi parasız.
Çok sevdiği annesinin anısına saygı duruşunda bulunmak isteyen, ‘yoksul cenazesi’ olarak gördüğü ücretsiz belediye töreni ve isimsiz mezar seçeneğini kabul etmeyen genç kadın çıkış yolu arıyor. Çözüm, uzaylı eşcinsel böceklerle ilgili oyununu geri çeviren yönetmenden geliyor: “Benzersiz işçi sınıfı bakış açısıyla acını dokunaklı, duygusal bir öyküye dönüştür; seyircinin kendisini gerçekten çok kötü hissetmesini sağlayacak bir şeye. Seyirciler bundan hoşlanıyor. Kesinlikle bilet satar.”
Abigail, işçi sınıfı yaşamının ‘katı’ yanlarını görmek isteyen orta sınıf yönetmenin istediği oyunu yazmaya karar vererek yoksulluk içinde yaşamayı ve ölmeyi, küçümseyici klişeler yerine mizah ve sevgiyle yansıtmayı amaçlayan, yaşadığı zorluklardan esinlenen bir
kurgusal-otobiyografik metin yazıyor.
Ancak dünyasını anlamayarak sık sık tepki veya duygularının doğru olmadığını söyleyen yönetmenin müdahaleleri yüzünden, oyun giderek yapay, samimiyetsiz bir kurmacaya dönüşüyor. Provalarda ortaya kaba ve aşağılayıcı kurgusal bir anne çıkıyor, Abigail’in yönetmene ve oyuncuya tutumu giderek gerginleşiyor…
DasDas oyunlarını Avrupa yakasında sahnelemek amacıyla İstinye Park’ta çağcıl ses ve ışık düzeniyle, en arkadaki izleyicinin rahatlıkla izleyebileceği 240 kişi kapasiteli, yeni bir tiyatro kazandırdı. ‘Annemin Cenazesi’, DasDas İstinyePark için sahnelenen ilk yapım. Dekor ve kostüm tasarımını Duygum Girginer, ışık tasarımını Ayşe Sedef Ayter, ses tasarımını Onat Utku Selçuk yapmış. Yöneten, çevrisini de yapan Emre Arslanbek.
Arslanbek kişisel yıkım ve kederle sınıfsal çatışma sorununu ustaca iç içe geçiren, az olaylı, bol konuşmalı ve tartışmalı metnini, ilgiyi devamlı ayakta tutan akıcı bir tempoyla yönetiyor. Ekip oyunculuğu çok iyi.
Eray Karadeniz başarılı, körü körüne haklı olduğuna inanan duygusuz orta sınıf yönetmenle, annesiyle ilişkisi berbat, duygularını ifade etmekte zorlanan, geçmişiyle barışmaya çaba gösteren Abigail’in işçi sınıfından erkek kardeşi Darren’i alaycı ve çarpıcı iki yorumla farklılaştırıyor.
Dila Yağcı, yürek parçalayıcı derecede gururlu, imkânsızlıkla baş etmeye çalışan şaşkın, ifadesiz, çaresiz Abigail’i inandırıcılıkla canlandırıyor. Geniş bir duygu yelpazesinde, annesini kaybetmenin üzüntüsüyle, yerel yönetime ve aşırı talepkâr tiyatro sektörüne hayal kırıklığını ustalıkla aktarıyor.
Sahnelere parlak dönüş yapan Janset Paçal, ölüme rant açısından bakan cenaze levazımatçısı, telefonla morgdaki beden acilen alınmazsa belediyeye teslim edileceğini sık sık hatırlatan hastane görevlisi, gerçek hayattaki tatlı, sevecen anne, kurgusal anne ve senaryo hakkındaki endişelerini kibirle dile getiren anneyi canlandırırken, karakterlerini ustalıklı geçişlerle, konuşmaları ve beden diliyle ayrıştırarak başarıyla var ediyor.
Ölümün sınıflar arası dengesizlikleri yok eden bir eşitlikçi olmadığını, ‘itibarın’ maliyetinin ne derece yüksek olabileceğini yansıtan, başarıyla sahnelenmiş ve oynanmış bir oyun. 10 Aralık, 14 Ocak DasDas Sahne 13, 21 Aralık DasDas İstinyePark’ta, sezon boyunca DasDas sahnelerinde.

Echoes Sahne’nin yeni performansı
“Bir bedenin ne zaman kendine ait olmaktan çıktığını fark ederiz? Ne zaman başkalarının elleriyle şekillenen bir alana dönüşürüz? Ve bu dönüşüm, hangi izleri taşır üzerinde?”
Gökhan Civan’ın bu toprakların insanlarının hikaye ve olgularını dünyayla paylaşma idealiyle kurduğu Echoes Sahne’nin prömiyer yapan yeni yapımı ‘Autopsy’, bireyin toplumla, normlarla ve aidiyetle kurduğu gerilimli ilişkiyi merkeze alan çarpıcı bir performans.
Latince “kendi gözlerinle görmek” anlamına gelen Autopsy, seyircisine rahatsız edici ama o kadar da dönüştürücü bir deneyim sunuyor. Konsept, beste ve yönetmenliği üstlenen Güneş Bozkır’ın metnini dramaturgiyi de yapan Ozan Ömer Akgül ile birlikte oluşturduğu sıra dışı gösterinin dekor tasarımı Neslihan Şık’a, kostüm tasarımı Hilal Polat’a, hareket tasarımı Salih Usta’ya, 3D tasarım ve video Can Memişoğulları’na, ışık tasarımı Umut Rışvanlı’ya ait. Yapımcı Gökhan Civan. Gösterime, müzikal dokunun çarpıcı bir öğesi olarak Melek Ceylan’ın etkileyici ses performansı eşlik ediyor.
“Peki ya görmeyi gerçekten göze alabilir miyiz?” İzleyiciyi yalnızca tanık olmaya değil, bu sorgulamaya doğrudan dâhil olmaya davet eden performans kendilik duygusunun baskı, yönlendirme ve gözetim altında nasıl aşıldığını, kimliğin, mahremiyetin ve sınırların nasıl bulanıklaştığını araştırıyor. Yaratıcı performansçılar Gizem Seçkin, Gökçe Uygun ve Ufuk Fakıoğlu’ya, Elif Beyza Sucu, Ecemsu Şahan ve Saliha Bozkurt eşlik ediyorlar.
Oyunun tanıtımından alıntıladıklarımın yol göstericiliğinde olmasa bile, sadece ölülerin değil, canlıların ve yaşamın autopsy’sini yapan, zorlayıcı, heyecan verici ve müthiş etkileyici bir görsel işitsel olay. Üç yaratıcı dansçının beden kullanımları olağanüstü. Anlatması zor, izlenmesi şart bir performans. 2 Aralık Zorlu PSM, 23 Aralık Paribı Art ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde.

Yeni bir mekân yeni bir oyun
‘Git Gel Dolap’
Ulukan Özpolat’ın kurucusu olduğu Entrik Sahne gösterimlerine Söğütlüçeşme Metrobüs istasyonuna 8-10 dakikalık yürüme mesafesinde Hasanpaşa, Ali Ruhi Sk. No:8 A’daki sahnesinde başladı. Düz giriş, küçük fuaye/café alanından geçerek girilen 22 kişilik ferah ve yüksek tavanlı salonda koltuklarda oturuluyor. Oyun alanı düzeyli ses ve ışık sistemiyle donatılmış bir black-box.
Bu yeni ve şipşirin mekânda izlediğimiz ilk oyun Harold Pitner’in 1957’de yazdığı, bireyleri kendi denetimi altında tutan otoriter sistemlere keskin bir eleştiri getiren ünlü oyunu ‘The Dumb Waiter’ oldu.
‘Git Gel Dolap’ adıyla sahnelenen oyunda iki tetikçi aldıkları emri gerçekleştirmek için bodrum katında bir odada beklemekte… Gazete okuyan kıdemli Ben (Volkan Kıran) okuduklarını arada genç Gus’la (Barış Özün Ak) paylaşmaktadır. Mekân restoran mutfağı olarak görünmese de arkada, sürekli yemek siparişi pusulalarının gönderildiği bir servis asansörü vardır. Siparişler çığırından çıkmaya başlar; tartışmalar, uzun susuşlar, kırık dökük cümlelerle birbirlerini sınayan, sözünü kesen Ben ve Gus arasında iletişimle iletişimsizlik iç içe geçer.
Güç ve mağduriyet arasında gidip gelen Git Gel Dolap, insanları körü körüne itaat ve uyum sağlamaya yönelten politik, ekonomik, toplumsal, kültürel baskıcı otoriteleri, sistemin kuklalaştırdığı iki kişi üzerinden komik ve absürt bir dille eleştirir.
Oyunun Türkçe karşılığı Aptal Garson olan özgün adı The Dumb Waiter, hem servis asansörünü, hem beklenen kurban olduğunu fark edemeyen Gus'ı, hem de sisteme itaati ortağını ortadan kaldırmakla sonuçlanacak Ben'i simgeler.
Özpolat’ın sağlam bir tempoyla yönettiği oyunun ilk kez profesyonel olarak sahneye çıkan iki genç oyuncusu Ben ve Gus’u öylesine inanarak canlandırıyorlar ki absürdün çarpıtılmış gerçeği izleyiciye birebir ulaşıyor.
Oyunu, oyuncuları ve bu yepyeni mekânı mutlaka keşfedin derim.