Sahnelenmekte olan oyunlardan…

Festival yazılarımıza kısa bir ara vererek sahnelenen bazı oyunlara da bir göz atalım.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
26 Kasım 2025 Çarşamba

‘Don Quixote Müzikali’

Dale Wasserman’ın Cervantes’in ‘Don Quixote’ romanından esinlenerek 1959’da yazdığı televizyon oyunu, müzikleri Mitch Leigh’nin bestelediği, şarkı sözlerini Joe Darion’un yazdığı bir müzikale dönüştürülmüş, ‘Man of La Mancha / Mançalı Adam’, 1965’te sahneye konmuş, dört kez yeniden sahnelendiği Broadway’de toplam 2.328 kez oynanmış, beş Tony Ödülü kazanmış. Dünyanın her tarafında ilgi gören müzikal 1968’de Fransa’da sahnelendiğinde başrolü şarkıları uyarlayan Jacques Brel üstlenmiş; Sancho Panza’yı Türk şarkıcı Daryo Moreno canlandırmış.

Türkiye’de birkaç kez sahnelenen müzikalin prömiyerini 23 yıl Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünü yapan Cüneyt Gökçer gerçekleştirmiş. Ankara’ya davet ettiği ünlü Amerikalı koreograf, bale eğitmeni, yönetmen, dansçı Todd Bolender 1962’de Devlet Tiyatrolarının ilk müzikali ‘Öp Beni Kate’i, ardından ‘My Fair Lady’ (1967), ‘Damdaki Kemancı’ (1969) ve 1970’te ‘Mançalı Don Kişot’ adıyla ‘Man of La Mancha’ müzikallerini sahnelemiş.

Güngör Dilmen’in Türkçeye çevirdiği yapım yönetmenliğini Işıl Kasapoğlu’nun, müzik direktörlüğünü orkestra şefi Volkan Akkoç’un üstlendiği Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu ve Piu Entertainment ortak yapımı olarak ‘Don Quihote Müzikali’ adıyla seyirci karşısına çıkıyor.

Akkoç’un yönettiği 15 kişilik canlı orkestrası, 30 kişilik kadrosu, Canberk Yıldız’ın koreografisi, İnci Kangal Özgür’ün kostüm ve Cem Yılmazer’in ışık tasarımları, Hakan Dündar’ın hem sistemin dişlilerini hem de insan zihninin karmaşık yapısını temsil eden dev değirmenden oluşan sahne tasarımıyla başarılı ve etkileyici bir yapım. 

Hikâye 16. yüzyılın sonlarında geçiyor. Asker-yazar-oyuncu-vergi tahsildarı Miguel de Cervantes’le uşağı İspanyol Engizisyonu tarafından bir manastıra haciz koymakla suçlanarak hapsedilmiştir. Zindandaki mahkûmlar sandığına el koyduklarında Cervantes, el yazısı metinlerinin geri verilmesini talep eder. ‘Vali’ olarak bilinen mahkûm, suçsuz ise yazılarını geri alacağı, suçlu bulunursa tüm mal varlığını teslim edeceği kurmaca bir duruşma teklif eder. Cervantes’in savunmasını mahkûmlarla birlikte oynayacağı bir oyun şeklinde sunma önerisi kabul edilir. Şövalyelik üzerine çok okumuş, adaletsizlik üzerine çok düşünmüş yaşlı beyefendi Alonso Quijano'nın kendini şövalye hayal ederek adını La Mancha'lı Don Kişot olarak değiştirdiği ve ‘silahtar’ı Sancho Panza ile maceralara atıldığı oyun içine oyun başlar…

Düşle gerçek arasındaki sınırların kalktığı hikâyede Don Quihote’nin düş gücü, yel değirmenini dört kollu bir deveye, harap hanı şatoya, hanın yarı zamanlı hizmetçisi Aldonza’yı ebedi sadakat yemini ettiği Dulcinea’ya, berber tasını “Mambrino’nun altın miğferi”ne dönüştürerek, izleyiciyi hayallerin gerçekleşebileceği dünyaya davet ediyor ve “Gerçeklik mi, hayal mi? Cesaret mi yoksa delilik mi?” diye soruyor.

Umut etmenin ve hayal kurmanın varoluşsal bir yetenek olduğunu düşünen Kasapoğlu, Don Quixote’yi kesinlikle deli olarak değil, ideallerinin peşinden giden, yaşamı daha güzel kılabilmek için çabalamaktan vazgeçmeyen bir bilge olarak canlandırıyor.

Oyunculukları, şarkıları ve danslarıyla müthiş uyumlu ekibin başını Selçuk Yöntem (Don Quixote / Cervantes), Zuhal Olcay (Aldonza / Dulcinea), Cengiz Bozkurt (Sancho Panza),

Sabri Özmener (Vali / Hancı) ve pırıl pırıl bariton sesiyle Rahip Şahin Dedemen çekiyor.

Yöntem’in ikili yorumu çok başarılı. Müzikale uyan sesi olmasa da şarkılarını içtenlikle severek söylüyor, eşlikçisi koro eksiklerini tamamlıyor.

Zuhal Olcay ile Selçuk Yöntem 1976’da evlenmişler, 1979’da boşanmışlar. İkisi de neredeyse aynı kuşaktan. Ancak çok yakından izlediğim, müthiş genç görünen, yarı yaşında bile durmayan Zuhal Olcay’ın müthiş başarılı oyunculuğu, benzersiz enerjisi ve o güzelim tınısıyla eskisinden de güçlü sesi bana çok etkileyici geldi.

Kaçırmayın derim. 2, 3, 14, 26 Aralık Zorlu PSM, 16 Aralık AKM ve sezon boyunca İstanbul ve Ankara’da.

 

 ‘Jan Dark’ın Öteki Ölümü’

Yergi ve taşlamalarıyla, özgürlük karşıtı tüm toplumsal yapılarla dalga geçen sivri dilli Bulgar şair, oyun yazarı, romancı Stefan Tsanev birçok ülkede sahnelenmiş 20’yi aşkın oyun yazmış. ‘Socrates’in Son Gecesi’, ‘Bütün Çılgınlar Sever Beni’, ‘Kanlı Komedya: Caligula’, ‘Büyük İskender’in Atı’ ve ‘Caligula Suikastı’ Türkiye’de de sahnelendi.

Hıristiyan tarihinin en önemli savaşçı ermişlerinden Jeanne d’Arc’tan esinlenerek 1990’da yazdığı, Türkiye’de faklı topluluklarca birkaç kez sahnelenen ünlü oyunu TiyatroAdam tarafından ‘Jan Dark’ın Öteki Ölümü’ adıyla yeni yorumuyla sahneleniyor.

Jeanne d’Arc bir efsane kahramanı değil, Fransa-İngiltere arasındaki Yüzyıl Savaşları’nda Fransızları kurtarmak için Tanrı’nın kendisini görevlendirdiğine inanan gerçek biridir. 17 yaşındayken başına geçtiği orduyu zaferden zafere götürerek ilerideki yıllarda Yüzyıl Savaşları’nda nihai zaferin yolunu açan bu koyu Katolik köylü kızı 1930’da yakalanarak İngilizlere teslim edilmiş, erkek kıyafetleri giydiği, dine hakaret ettiği, şeytani görülerle hareket ettiği, eylemlerini kilisenin yargısına sunmayı reddettiği için sapkınlık, cadılık, büyücülükle suçlanarak on dokuz yaşındayken kazığa bağlanıp yakılmış, daha sonra kilise tarafından temize çıkartılarak 1920’de azize ilan edilmiştir.

‘Jan Dark’ın Öteki Ölümü’ yakılmadan önceki gece zindanda geçer. Celladın Tanrı’nın on emrinin muhasebesini yapmasıyla başlayan oyun, absürt tonlamayla inanç kavramını sorgulayan bir kara komedi olacağını hissettirir.

Jeanne d’Arc, ağzından çıkması mümkün olamayacak sözlerle karşımızdadır: “Ben, Jeanne d’Arc, Domrémyili çoban kız, Orléanslı Bakire, Fransa’nın Bakiresi. Ben cahil ve akıldan yoksun zavallı, bağışlanmam için yalvarıyorum. Hepinizin önünde diz çökerek, bana kilise ve sivil yasaları çiğneten gururumdan dolayı pişmanlık duyduğumu, beni yargıladığınız 70 ölümcül günah önünde suçlu olduğumu itiraf ediyorum.”

Asıl Jeanne d’Arc’ın İngilizlere karşı savaşırken ölmüş, zina suçundan ölüm cezasına çarptırılmış kumpanya oyuncusu Jeannette idamını beklerken yanına gelen Peder Ladvenus “mahkemede nedamet getirmiş Jeanne d’Arc’ı oynarsan hayatını bağışlayacağız!” demiştir. İzlediğimiz, sahte Jeanne’in ertesi gün yargıçlara söyleyeceklerinin provasıdır; Piskopos ile Peder’in iktidarlarının sürekliliğini sağlamak amacıyla tezgâhladıkları oyunun parçasıdır.

Beklenmedik bir şey olur ve sıra dışı bir Tanrı Jeanne’ı ziyarete gelir. Tanrı, Cellat ve Jeanne’ın tartışmalarıyla oyun, onurun, entrikaların, ihanetin, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin, halkla onu yönetenler arasındaki uçurumun, vatanseverliğin ve dinin çağlar boyu bir sömürü yöntemi olarak kullanıldığının eleştirildiği, kahramanlık kültü ve inanç kavramlarının irdelendiği hınzır bir karanlık güldürüye evrilir.

Biri kadını söylediklerini ve yaptıklarını inkâr ederek kurtulmaya, diğeriyse söylediklerinin arkasında durarak ölmeye teşvik eder. Jeannette için doğru olan nedir? Peder’in dediklerini yaparak hayatını kurtarmak mı? Yoksa hem kendi özgürlüğü hem de Jeanne d’Arc’ın özgürlüğü için ölüme gitmek mi?

Yönetmen Deniz Özmen, parlak yorumuyla seyircinin yüzüne bir ayna tutarak, oyunun tarihsel bir fantezi olmadığını, günümüz insanının açmazlarına, yazgısıyla mücadelesine tanıklık ettiğini başarıyla aktarıyor. Canlandırdığı Tanrı’nın gücünü yitirmiş oluşuna, göklerin demokrasiye boyun eğmesine alaycı olmayan, sevecen bir acıma ile yaklaşıyor. Berk Yaygın onun tam zıttı, güçlü ve kendinden emin bir cellat olmuş. Jeanne / Jeannette ikilemini Pelin Abay ustaca var ediyor. Jeannette olarak yaşamak mı? Jeanne d’Arc gibi yaşamak için ölmek mi? kavramlarının çelişkisini elle tutulur hâle getiriyor.    

Sağlam bir metnin çok iyi yorumlandığı bu hınzır trajikomedi mutlaka izlenmeli. 5 Aralık Baba Sahne, 28 Ocak 2026 Fişekhane, sezon boyunca İstanbul sahnelerinde.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün