Önemli adam(!) - Büyük adam(!)

Moris CRESPİN Perspektif
19 Kasım 2025 Çarşamba

Her şey konser salonu giriş holünde kalabalık arkadaş grubumuzdan bir bayanın ileride gördüğü bir beyi selamlarken kullandığı abartılı iltifat sözcükleri sonrası başladı. Diğer arkadaşım o beyin kim olduğunu sorduğunda, bayan arkadaşımız adını söyledikten sonra, önemli birisi olduğunu belirtti. Epey varlıklı olduğunu bildiğim bu beyin neden önemli olduğu sorusuna ise epey düşünmesine rağmen zannedersem yalnızca “ııı ııı…, önemli işte!” şeklinde cevaplayabildi.

Konsere erken gelmiş olmamız hepimizin doğasında var olan beğenilme, önemli ve değerli görülme konusu hakkında bize birkaç laf etme fırsatı tanıdı. İnsanları ‘önemli insan’ statüsüne yerleştirmede mutabakat sağlamakta zorlanıyorduk sanki. Söz bana gelince fikrimi şöyle belirttim:

-        Burada herkesin ‘önemli’si farklı olduğuna göre, önemli olmak, söz konusu kişi kadar, O’na değer biçen ile de alakalı. Belirleyici olan, değer biçicinin elekten geçirirken kullandığı süzgecin kriterleri, kendi değer yargıları olsa gerek.

Oluşan sessizliği fırsat bilip devam ettim:

-        Hatta normal şartlarda önemli kabul etmediğini, o an içinde bulunduğu şartlarda önemli göremez mi? Dönemsel(!) yani.

Tam ortaya böyle bir soru koyduğumda, yaşlı, güleç yüzlü, alçak sesli bir bey aramızda belirdi. İn miydi, cin miydi hala düşünüyorum…

-         Takside doğum başlamış, alnında boncuk boncuk terler, kıvranıyorsun acıdan; en kestirme yolları seçip, selektörüyle yolları başarıyla yarıp, seni hastaneye yetiştirmeye çalışan taksi şoförüdür senin için en önemli adam…

-        Lisenin korosuna dahil olsam da, karizmam artsa diyen liseli delikanlı için ise seçmelerdeki müzik hocası

sözleriyle görüşümü örneklendirdi. Az ileride tanımadığımız bir genç bayan ise bize kulak misafiri olmuş herhalde, kendini işaret ederek;

-        Bir süredir ‘önemli’ hatta ‘tek önemli’ insanım, dedi ve devam etti;

-        2 aylık bebeğim için. Bütün gün gözlerimde gözleri.

Sonrasında ‘gibi görünenler’den bahsettik, olmadan görünenlerden. Tüm enerjilerini, beğenilme dürtüsüyle ‘önemli’ gözükmeye verenlerden. Zaten dijital çağda, sosyal medya ve yeni iletişim kanalları bunu çok da kolaylamamış mıydı? Olamasak bile en azından görünüyoruz zorlanmadan.

Yaşlı, bu kez muzipçe tebessüm ederek bizi şaşırtmaya devam etti;

-        Artık çok uzağındayız Mevlana’nın olmak ile görünmek ile ilgili sözünden, ne de güzel yürütülüyor olmakla görünmek eşleşmeden.

Bazı konularda çok dolu olduğunu düşündüğüm bir arkadaşımız ise toplumun sonuç odaklı olup, zenginlik veya mevki sahibi olanların geçtiği yolların pek de sorgulanmadığının altını çizdi:

-        Bazılarının bu aşamaya gelirken, kanunların veya insanların açıklarından yararlanmaları, insanları aldatarak, hak yiyerek, çaresizlerin sırtlarına basarak veya yalakalık yapmaktan tutun tavsiye veya torpille koltuk sahibi olduğu çoğunluk tarafından sorgulanmaz. Bu durum iş dünyasında da, dernekler veya siyasette de böyledir.

Sözlerini toparlamaya çalışırken, tam da damardan bir katkı geldi yaşlıdan;

-        Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri sürünerek gelmiştir. Mühim olan nereden ve nasıl geldiğinizdir.

Ardından, ‘önemli’, ‘büyük’ ve ‘değerli’ sıfatlarını hatalı olarak eş anlamlı kullandığımızı belirtiyordu ki, görevli içeri girmemiz gerektiğini belirtti. Kendisinden ayrılarak salonda yerlerimizi aldık. Ninni kıvamındaki konser, zihnime yol gösteriyordu sanki. Bizim gibi çokları için de, önemli pozisyonlardakiler ve çok zenginler aynı bu örnekler gibi önem taşımaktalar, belki doğrudan verdikleri, belki verebilme potansiyelleri gereği. Hatta bazılarımız için yanında görünmek veya aynı gruba ait olmak da manen çok değerli. Zihin bu, durmuyor bir türlü, aklıma rahmetli Yılmaz Güney geldi. “Adam olmak, bir gruba dahil olmak değil, bir duruşa sahip olmaktır” sözü O’na mı aitti?

Sonra hayalimde dağınık saçlarıyla Einstein belirdi;

-        Hayatta verdiğinden fazlasını alan günümüzde başarılı kabul edilir. Değerli insan ise aldığından fazlasını verir,

gibi bir şeyler söylemişti. ‘Önemli insan’ da, verdiğinden fazlasını mı alır, bilemiyordum ama değerli insanın aldığından fazlasını verdiği su götürmezdi.

Müziğin zihni daha iyi çalıştırdığını düşünürken konserin sonuna gelmiştik. Çıkışta bahçenin merdivenlerinden inerken ‘yaşlı ermiş’ bir şekilde yanımızda yine belirdi. Maşallah yaşına göre bayağı de çevikti. Aynı kaldığı yerden devam etti tıpkı ‘son round’ için köşesinden gelen boksör gibi.

-        Bir de sizin tabirinizle ‘büyük’ bana göre ‘değerli’ olan vardır ki, onlar mevkilerinden alınsalar, varlıklarını kaptırsalar da, hiç oynamaz değerleri.

Ben de O’nun edasıyla bir şeyler söyleme arzusuyla ekledim:

-        Tıpkı çamura düşen pırlanta misali…

Hafifçe salladığı başı herhalde teyit işaretiydi ve şöyle sonlandırdı sözlerini;

-        Bırak mevkiinden inmeyi, göçüp terk etse bile bu fani alemi,

-        Işığı her daim aydınlatır çevresini,

Eve gelip, başımı yastığa koyunca önemli insan ile değerli insan farkını bir kez daha düşündüm. ‘Önemli insan’ın öneminin bulunduğu konumun geçerliliği ile sınırlı olmasına karşın, ‘değerli insan’ın değerinin, konumundan ve hatta zamandan bağımsızlığını. İkisi de birçok insan için anlam ifade etse, toplumda itibar görse de, aralarındaki farkı.

Sevgiyle kalın…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün