Anılar ve anlar arasında: Gerçekten yaşamak üzerine

Seren ALÇEH Yaşam
12 Kasım 2025 Çarşamba

Ekim ayında 40. yaş günümü kutladım. Bazılarımız için 40 hâlâ genç sayılır; bazılarımız içinse “Vay be, artık yaşlandık” dedirten bir eşiktir. Açıkçası, ben de küçüklüğümde kendimi 40 yaşında hayal ettiğim yerden uzaktayım; ama itiraf etmeliyim ki, şu an bulunduğum yerden başka türlüsünü hayal etmeye çalışırken zorlanıyorum.

Biliyorum ki bu böyle kalmayacak. Hayat akıyor; kendi isteğimizle ya da kontrolümüz dışında değişiyor, biz değişiyoruz ve dönüşüyoruz. Hepimizin ayrı bir hikayesi var; acısıyla, tatlısıyla, yaşadığımız her şey bizi biz yapıyor. O an fark etmesek de, her deneyim ve her an bizi bugün olduğumuz yere taşıyor.

Yaş aldıkça, deneyim arttıkça bakış açımız da değişiyor; belki de hayata teslim olmayı öğreniyoruz. Çünkü ne olursa olsun bir şekilde yolumuzu tekrar bulabileceğimizi biliyoruz. Bazen zor, bazen daha kestirme yollarla… Bu yolda bazen yanımızdakiler değişiyor; “asla ayrılmam” dediğimizle yollarımız ayrılabiliyor, bazen de hiç beklenmedik bir anda beklenmedik kişilerle yollarımız kesişiyor ve karşımıza yepyeni yollar açılıyor.

Kimi zaman hiç planlamadığımız yerlere gidiyoruz, kimi zaman da yola çıkmaktan korkuyoruz. Hayatın inişli çıkışlı yollarında ilerlerken bir mola verip etrafımıza baktığımızda, yol boyunca yaşadıklarımızın aslında o yolda daha sağlam yürümemize kaynak olduğunu fark ediyoruz. Ve bazen, fark etmek bile bu yolda değerli bir adım oluyor.

Geçen gün bir pazar kahvaltısında etrafı izliyordum. İnsanlar kahvaltı ediyor, kahvelerini yudumluyor, sohbet ediyordu. Her şey çok sıradandı, ama yine de bu sıradan pazar sabahı beni çok etkiledi. Hepimizin bir hikayesi, bir mücadelesi var. Ama o anda herkes sadece oradaydı; oldukları halleriyle keyif alıyorlardı. Ben o sırada tek başımaydım ve fark ettim ki, bazen sadece yanında kendin olabildiğin insanlarla bir masada oturmaktan, samimi bir sohbet etmekten fazlasına gerek yok.

Geceleri kafanı yastığa koyduğunda huzurla uyuyabilmek, paylaşılan anların değerini bilebilmek… Bu anlar geri gelmez, satın alınamaz, değiştirilemez. Ve bunu fark edebilmek, hayat karşısında en büyük güvencelerden biri belki de.

Geriye dönüp baktığımızda bizi gülümseten tek şey yaşadıklarımız ve biriktirdiğimiz anılarsa; bizi gerçekten mutlu eden şey buysa, neden mutluluğu hep bir sonraki durakta arıyoruz?

Çoğu zaman bir şeyin değerini ancak geçip gittikten sonra fark ediyoruz. Bu illa dramatik olmak zorunda değil; alışkanlıklarımız ve rutinlerimiz de değişebilir. Pandemi bunun en iyi örneklerinden biriydi. Belki yarın bir anda düzenin değişecek, belki yanındaki kişiyi son kez görüyorsun; belki çok sevdiğin restoran yarın kapanacak; belki sevdiklerinle gittiğin o ‘sıradan’ yemekler, o küçük kutlamalarla arana mesafeler hatta okyanuslar girecek.

Peki o zaman… Bu farkındalıkla, yaptığın şeyi son kez yaptığını bilseydin, neyi farklı yapardın?

‘Anı’ dediğimiz şey geçmişte kalmış olsa da aslında şimdiki anlardan oluşur. O hâlde, neden anın tadını çıkararak daha çok anı biriktirmeyelim?

Nasıl mı? Zamanı verimli kullanarak. Kendimizle ve sevdiklerimizle gerçek bağ kurarak.
Anın değerini bilerek. Gerçekten her an yaşadığımızı hissederek ve hakkını vererek.

Düşün… Gözlerini kapat. Aklına ilk gelen, seni masumca gülümseten anın ne? Kim var yanında? Neredesin? Onu hatırla, çünkü her şeyin özü orada.

“Komşu ne der, insanlar ne düşünür?” diye hayatını erteleme. Herkes konuşur; iki dakika, beş gün, belki bir ay… Ama sen, sırf bu yüzden kendi hayatından vazgeçersen, en büyük ayıbı kendine yapmış olursun.

Herkes kendi hikayesinin başkahramanı. Kahraman olmak, kontrolü elde tutmakla başlar. Ne istediğini bilir, dengede kalır ve sağlıklı kararlar alırsan, direksiyon senin elinde olur.

Ayurveda, beden, zihin ve ruh arasındaki bu muhteşem dengeden bahseder. Ayurvedik öğretiler, dışarıda olan her şeyin içimizde de mevcut olduğunu hatırlatır; yani aradığımız her ne ise, içimizde, bizi gülümseten küçük anlarda saklı olabilir.

Kendimizle ne kadar dengede olursak, yaşamla da o kadar uyum içinde oluruz. Bunun için büyük değişimler değil, küçük farkındalıklar yeterlidir:

  • Sabahları güne başlarken nefesimizi fark etmek ve niyetimizi koymak.
  • Gün içinde acele etmeden, stres yapmadan hareket etmek.
  • Akşamları kendimize ayırdığımız zamanın gerçekten ihtiyaçlarımıza hizmet ettiğinden emin olmak ve başımızı yastığa koyduğumuzda “bugün için teşekkür ederim” diyebilmek.

Bütün bunlar küçücük ama etkili adımlar. Çünkü yaşamaya değer her şey; bizi gülümseten, içimizi ısıtan sade ama gerçek anlarda gizli. Ve unutma: Yolun kontrolü senin elinde, çünkü direksiyon senin.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün