Görünmez çocukların sessiz mücadelesinin gölgesinde 'Dünya Çocuk Günü' kutlu olsun

Burcu SUNAR CANKURTARAN Perspektif
12 Kasım 2025 Çarşamba

11 Ekim, Dünya Kız Çocukları günüydü. Ben de geçen ayki yazımı, kız çocuklarının ve aslında bütün çocukların, dünyada ve ülkemizde kurduğumuz çarpık sistem yüzünden nasıl istismar edildiği üzerine yazmıştım. 20 Kasım’da da Dünya Çocuk Günü var; her ay çocuklar hakkında yazsam hiç sıkılmam, ama yine de özel bir gün dolayısıyla yazmak, bahsettiğimiz bu iki örnekte olduğu gibi, bazı özel günlerin ‘kutlanmak’ değil ‘farkındalık için kamuoyu yaratmak’ amacı taşıdığını vurgulamanın vesilesi oluyor. Kısacası, konumuz bu ay da çocuklar. Özellikle de, benim de uzmanlık alanım olan ‘uluslararası ilişkiler’deki dışlanmışlıkları.

Uluslararası ilişkiler ve çocuklar

Bir disiplin olarak uluslararası ilişkiler, çocuğu görmezden gelir. Geleneksel pozitivist yaklaşımlar, son birkaç on yıldır eleştirel düşünürlerden gelen itirazlara rağmen hâlâ ve ne yazık ki oldukça popüler. Devlet-merkezli bu yaklaşımlarda, uluslararası ilişkilerle doğrudan ilgisi ya da uluslararası ilişkilerde doğrudan etkisi olmadığı düşünülerek dikkate alınmayan pek çok konu, olay ve aktör, suskun bir şekilde kenarda bekler. Çocuklar da uluslararası ilişkilerde bir aktör olarak görülmez; en fazla, bir kurban olarak acınırlar. Onlar sık sık kullandığımız “kadınlar ve çocuklar” söyleminin güçsüz, çaresiz, talihsiz, merhamet bekleyen zavallılarıdır. Kimi zaman yaralanırlar, engelli hale gelirler, öldürülürler; kimi zaman çocuk asker olup öldürürler; kimi zaman göç yollarında heba olurlar; kimi zaman siyasi bir söylemin aracı haline gelirler (herhalde hepimiz tüm siyasilerin “çocuklarımızın geleceği için çalıştığını” biliyoruzdur!); kimi zaman çocuk işçi olurlar; kimi zaman tüketim toplumundaki tüketici gruplardan biri. Oysa politika yapıcılar, dünya sadece yetişkinlerden oluşuyormuş gibi davranırlar. Kararlar yetişkinler için verilir ve o yetişkinler adeta yetişkin olarak doğmuşlardır; çocuk dediğimiz, yetişkinin önceki hali değil de, ayrı bir türmüş gibi. Sanki çocuk diye bir tür varmış ve hep çocuk kalıyormuş gibi. Hatta biraz da sinir bozucu bir tür. Gürültü yapar, koşturur, tutturur, laftan anlamaz, derdi bitmez, masrafı bitmez, dürtüsünü kontrol edemez, adeta yüktür yetişkinin omuzlarında. Yetişkin kadar rasyonel, olgun, bilge, eli iş tutar, işe yarar olsa, sorun kalmayacak. Ama işte çocuk maalesef bunları yapabilecek nitelikte olmayan bir tür. En iyisi mümkün olduğunca görmezden gelelim. Ne yani? Koca koca devlet adamları savaş kararı alırken 5 yaşındaki çocuğa fikrini soracak değil ya? (Sanki park yapılacakken soruyorlar.) Meseleye buradan yaklaştığımızda elbette cevap belli. Çocuğa fikrini soracak değiliz. Neyi giyeceğine bile biz karar verirken, çocuğun uluslararası ilişkilerde karar verici olmasını bekleyecek halimiz yok. Fakat meselenin özü zaten bu kadar yüzeysel değil.

Çatışma bölgelerindeki çocuklar, savaş zamanında doğan bebekler, çocuk kaçakçılığının nesnesi olanlar, çocuk fahişeler ve saymakla bitmeyecek rollerle, geleceğin yetişkinleri, aslında hep gözümüzün önündeler. Dünyada yaklaşık 70 milyon çocuk yollarda, yerinden edilmiş durumda. Boyları küçük ama sayıları, yokmuş gibi davranmak için fazla büyük. Bu sayıdaki bir topluluğun uluslararası ilişkilerle ilgisi olmadığını düşünmek çılgınca. Onlar insan. Ayrı bir tür değil. Savunmasızlıklarının bize mesajı da acınacak durumda olmaları değil, korunacak durumda olmaları.

Diğer taraftan, dünyamızı nasıl şekillendirdiğimize baktığımızda, önceliklerimizi de anlıyoruz. Dünyanın ve ülkemizin gidişatını yakından takip ettiğimiz için, akşamları televizyon karşısında tartışmaları izliyoruz. Rusya-Ukrayna işi ne olacak? İsrail-Filistin ateşkesinde son durum ne? Trump, Netanyahu’ya ne dedi? Türkiye’nin dış politika seçeneklerinde masada neler var? Arabuluculuk işlerindeki başarısı Türkiye’nin uluslararası sistemdeki yerini güçlendiriyor mu? Türkiye bölgesel güç olarak mı kalacak yoksa küresel bir güç olmaya oynayabilir mi? Uluslararası İlişkiler alanında çalışan biri olarak, bunların konuşulmasını elbette önemli görüyorum. Konuşuyoruz, konuşmalıyız, çünkü ‘önemli’. Peki konuşulmayanlar? Çocukların gelişimi, yani insanlığın gelişimi, “çocuk eşittir insan” demek olduğuna göre, türümüzün gelişimi? Bu nasıl olur da önemli olmaz, televizyonlarda kendine yer bulamaz? Neden ‘siyasi’ konular hep daha önemli, öncelikli? Çocuklarla ilgili konular, neden uzmanların ancak tematik mecralarda konuşabildikleri ya da ‘hassas’ annelerin üzerine okuduğu şeylerden biri olmaktan öteye gidemiyor? Hangi ülkenin kaç nükleer silahı olduğunu öğrenmeye can atan, bunlar için saatlerce TV karşısında kalan, bu yolla genel kültürünü arttırdığını düşünen toplum, çocuğunun psikolojik ihtiyaçlarını, güven duygusunun gelişmesini, dünyaya bağlanışını, insanlara bağlanışını neden düşünmüyor?

Meselenin kalbi…

Meselenin kalbi, çocukları önceleyen, koruyan, yetişmeleri için kapsamlı politikalar geliştiren, onların potansiyellerine, yeteneklerine, ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş bir dünya kurabilmek. “Nedir yani onları bu kadar önemli yapan, tamam önem verelim de öncelemek nereden çıktı?” mı diyorsunuz? Çocuk, biziz. Biz, hepimiz, çocuktuk. Yetişkin olan herkes önce çocuk olur. Bebeklik/çocukluk halini yaşamadan bu dünyadan geçemezsiniz. Bebeğe, çocuğa veremediğimiz öncelik, sevgi, koruma, kendi kendimize veremediğiniz öncelik, sevgi, koruma demektir. Çocukları önceleyen, insanın yolculuğunda bebekliğinden itibaren ona eşlik edecek, ona olanaklar sunacak, dünyayı onun yurdu yapacak, hayatı boyunca işini kolaylaştıracak, sevgiyle kucaklayacak bir dünya kurmak, en önemli işimiz olmalı. Doğmadan önceden itibaren ona sunduğumuz dünya, öyle bir dünya olmalı ki, çocuk, dünyaya geldiğine mutlu olmalı. 

Biz yok gibi davransak da çocuk, var. Uluslararası ilişkiler de dâhil olmak üzere, sosyal bilimlerin tüm disiplinlerinin bu gerçeği fark etmesini diliyorum. Hayalim, yaş farkının anlamını sorgulayan, yaş farkına özel politikalar geliştirilmesi gerekliliği üzerine tartışabilen, çocuklar için çocuklarla birlikte çalışmanın ne demek olabileceği üzerine kafa yoran, çalıştığı konuların sınırlarını ve çalıştığı temaları genişletmiş, çocukları da kapsayan yeni araştırma yöntemlerinin ve yaklaşımlarının nasıl ortaya konabileceğine dair tartışan bir Uluslararası İlişkiler. Ve tabii ki çocuğun ve çocukluk kavramının neden ‘öncelik’ olması gerektiği yönünde devletlere baskı yapabilecek denli sağlam kamuoyu oluşturabilmeyi başarmış toplumlar. 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün