New Mexico´nun küçük kasabası Eddington´da geçen konusuyla filmde, 2020 pandemisinin koşullarıyla sosyal huzursuzluk yaşanan bir iklimde, bir şerif ile bir belediye başkanının mücadelesini izliyoruz. Film parçalanmış bir Amerika´nın tüm kötülüklerini sevimsiz karakterler aracılığıyla gözlere seriyor. İzlenmesi yorucu, zaman zaman sinir bozucu, karanlık, alaycı, kışkırtıcı bir film.
‘EDDINGTON’
Yön ve Sen: Ari Aster
Gör: Darius Khondji
Müz: Bobby Krlic - Daniel Pemberton
Kur: Lucian Johnston
Oyn: Joaquin Phoenix - Pedro Pascal - Emma Stone - Deidre O’Connell - Micheal Ward - Cameron Mann - Amélie Hoeferle
Dünya prömiyerini mayısta Cannes Film Festivali’nde yapan Ari Aster’in ‘Eddington’u ödül listesine giremedi. New Mexico’nun küçük kasabası Eddington’da geçen konusuyla filmde Mayıs 2020’de pandemi koşullarıyla sosyal huzursuzluk yaşayan bir iklime tanıklık ediyoruz. Politik gerilim eşliğinde şerif Joe Cross (Joaquin Phoenix) ile Belediye Başkanı Ted Garcia (Pedro Pascal) arasında bir restleşme ortaya çıkar. Joe maske zorunluluğu, sokağa çıkma yasağı gibi kamu sağlığı önlemlerine şerif olarak karşı çıkar. Ted bu önlemleri, bu zorunlulukları seçim özgürlüğünü ihlal ettiğini savunarak desteklemektedir. Bu siyasi ve toplumsal ayrışma, komşuların birbirine düşman haline geldiği, toplumsal huzurun çöktüğü bir ortam yaratır. Film parçalanmış bir Amerika’nın tüm kötülüklerini, sevimsiz karakterler aracılığıyla gözler önüne sermeyi hedefliyor.
Film silahlı çatışmalardan beslenen, çökmekte olan bir Amerikan toplumunun hoş olmayan bir portresini çizmeye soyunuyor. Ancak bu silahlı çatışmalı, geveze sosyal hiciv sıkıcı olmaktan kurtulamıyor. Filmin ırkçı gerilimler, komplo teorileri üreten sosyal ağlar, sahte haberler, Covid krizi karmaşasını hazmetmek kolay değil. Dijital çağda salgınlar, komplo teorileri, maskeler, sosyal medya fenomenleri ve her an her yerde görülen delilikler gibi tam bir modern yaşam kâbusu yaşatan ‘Eddington’, ilk üç filmiyle övgüye boğulan Ari Aster’in sanatsal yeteneğini sorgulayan bir film. İzleyici ve eleştirmenleri ikiye bölen filmi cesur ve düşündürücü bulanlar da oldu, tematik yoğunluğu ve anlatı yapısı açısından eksik bulanlar da...
Rahatsız edici bir film
Merak uyandırıcı olmasına rağmen, hayal kırıklığı yaratan dördüncü filmiyle Ari Aster’in düşüş yaşadığı yazıldı. Çok katmanlı ama dağınık mizanseniyle, karakter tahlillerini yeterince işleyemeyen senaryosuyla, kişisel olarak ben filmi hiç beğenmeyenler arasındayım. İlk üç filmindeki korku- gerilim tarzından uzaklaşıp, politik ve toplumsal konulara yönelme Amerikalı genç yönetmene yaramamış. Görsel olarak iddialı, ünlülerden oluşan oyuncu kadrosuyla, tematik olarak güncel ama riskli bu deneme, anlatı kopukluğu yüzünden hüsranla neticelenmiş. Filmin görsel olarak canlı ve rahatsız edici bir şekilde günümüz dijital çağına dair olduğunu yazan eleştirmenler oldu. Bazı yorumcular Aster’in tarzının gerilimi, absürtlüğü, modern Amerikan toplumunun parçalanmasını ele alış biçimiyle yeni bir yön takip ettiğini yazdı. Bir araya gelmeye çalışan ama bölünmüş bir dünya için umut arayışına odaklanan bir hiciv olarak nitelendirildi.
Film, New Mexico’da küçük bir kasabaya yolu düşen bir çiftin kendilerini beklemedikleri olayların içinde bulmalarını konu ediyor. Çift, New Mexico’dan Los Angeles’e giderken benzinleri bittiği için Eddington kasabasına uğruyor. Yardım istediklerinde yerel halk tarafından başta sıcak karşılanırlar. Ancak karanlık düşünce kendilerini bir kâbusun içinde bulurlar. Şerif Joe duygusal olarak dengesiz eşi Louise (Emma Stone) ve komplo teorisyeni kayınvalidesi Dawn (Deirdre O’Connell) ile yaşamaktadır. Teknoloji dostu bir kampanyayla yeniden seçilmek için yarışan ve veri merkezi kurulmasına olanak tanıyan Belediye Başkanı Ted ile yaşadığı anlaşmazlıkların ardından Joe, içine kapanık Louise’in hoşnutsuzluğuna rağmen ona karşı aday olma kararını alır. Seçimi kendi lehine çevirebilmek için, kampanya sırasında Ted’in Louise’e cinsel saldırıda bulunduğunu iddia eder. Louise internette yayınladığı videoda iddiayı yalanlar.
Bir akşam, kafası karışık Joe bir serseriyi vurarak öldürür, cesedini yakındaki bir nehre atar. Ağır silahlı teröristleri taşıyan gizemli bir özel jetin Eddington’a yönelmesiyle işler bambaşka bir kulvara taşınır. Medya ve teknolojiyle işlenen psikolojik baskıyı anlatan bu kara komedi izlenmesi yorucu bir film. Neo-western tarzındaki ‘Eddington’, sarkan senaryosuyla, uzayan süresiyle, aynı türdeki Joel - Ethan Coen’in üç Oscar Ödüllü başyapıtları ‘İhtiyarlara Yer Yok / No Country For Old Men’in gölgesinde kalan bir film. Hikâyesindeki yoğunluk nedeniyle izleyici için zorlayıcı olan bu sosyal-politik kara mizah denemesinin beklentileri karşılamadığı, tutmadığı neticesine varmak mümkün. ‘Eddington’ sistematik ırkçılık, dini fanatizm, kentsel western, komplo teorileri, aşı karşıtlığı, keskin hiciv, serbest dolaşımdaki ağır silahlar gibi özellikleriyle Richard Kelly’nin kara komedi draması ‘Kıyamet Öyküleri’, Alex Garland’ın politik aksiyon filmi ‘İç Savaş’, Joel Schumacher’in psikolojik draması ‘Sonun Başlangıcı’ gibi filmleri akla getiriyor.
Politik kara komedi
Filmin en büyük kozlarından biri olan görüntü yönetmenliği koltuğunda, Tahran doğumlu 70 yaşındaki, iki kez Oscar’a aday gösterilen Darius Khondji oturuyor. ‘Eddington’un oyuncu kadrosunda karşılıklı döktüren Joaquin Phoenix ve Pedro Pascal’ın yanında, Emma Stone ve Austin Butler gibi ünlüleri yan rollerde izliyoruz. Puerto Rico doğumlu Joaquin Phoenix (51), dört Oscar adaylığından birini ‘Joker’ ile En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne çevirdi. Hollywood’un en karizmatik aktörlerinden biri olarak çalıştığı ünlü yönetmenler arasında Paul Thomas Anderson var.
Santiago doğumlu Şilili Pedro Pascal’ın (50) ailesi karışıklıklar nedeniyle ABD’ye taşındı. ‘Game of Thrones’ TV dizisiyle ünlenen aktör ‘Altın Çember’ filminde oynadı. Günümüz sinemasının en yetenekli aktrisleri arasında sayılan Emma Stone (37) beş Oscar adaylığından ikisini ödüle çevirdi. Bunlar Damien Chazelle’in ‘La La Land’i ve Yorgos Lanthimos’un ‘Zavallılar’ı. ‘La La Land’deki kompozisyonuyla Venedik Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu seçilen Stone’un iki Altın Küre, iki Bafta Ödülü var. Baz Luhrman’ın ‘Elvis’ filminde efsanevi rock şarkıcısını canlandıran Kaliforniya doğumlu Austin Butler (34) ‘Dune’ filminin ikinci bölümünde ve Quentin Tarantino’nun ‘Bir Zamanlar Hollywood’da’ filminde yer aldı.
Yazıyı filmin yönetmen-senarist-yapımcısı Ari Aster ile bitirecek olursak, 1986 New York doğumlu bu sanatçı Yahudi bir ailenin, şair bir anne ve caz müzisyeni bir babanın oğlu. Çocukluğunda ailesiyle birlikte kısa süre İngiltere’de yaşadı. Senaryo yazarı olarak başladığı kariyerinin ilk filmi ‘Ayin / Heredity’ (2018). Bu film büyükannenin ölümünden sonra gizemli bir varlık tarafından rahatsız edilen bir aileyi merkezine alır. Ertesi yıl yaptığı ikinci filmi ‘Ritüel / Midsommar’ her 90 yılda bir düzenlenen bir festival için İsveç’e giden, bir tarikatın pençesine düşen bir grup Amerikalı üniversite öğrencisinin gizemli öyküsüydü. Üçüncü filmi ‘Korkuyorum / Beau Is Afraid’ (2023) annesinin evini ziyaret etmek için gerçeküstü bir yolculuğa çıkması gereken, kaygı dolu ve paranoyak orta yaşlı bir adamı (yine Joaquin Phoenix) konu alıyor. Dördüncü filmi ‘Eddington’ özetlemek gerekirse, Trump Amerika’sının eleştirel bir portresini sunmaya çalışan, karanlık, alaycı, kışkırtıcı, rahatsız edici, izlenmesi yorucu, hatta zaman zaman sinir bozucu bir film.