Teen mi Neet mi?

Aylin GERON Yaşam
5 Kasım 2025 Çarşamba

Sabahları alarm çalmıyor, çünkü çalmasına gerek yok.

Yetişmesi gereken ne bir okulu var ne de bir işi.

Gün, sosyal medyada gezinmekle başlıyor; biraz mesajlaşma, belki bir görüşme…

Bir ara “bir şey yapmam lazım” hissi geliyor — ama ne?

NEET kuşağı işte tam bu arada, bu belirsiz boşlukta yaşıyor.

‘NEET’ İngilizce bir kısaltma: Not in Education, Employment or Training anlamına geliyor.

Yani eğitimde değil, istihdamda değil, herhangi bir mesleki programda da değil.

Dünyada on milyonlarca genci tanımlıyor bu kelime; Türkiye’de de her beş gençten biri bu gruba giriyor ve maalesef ülkemiz Avrupa’da NEET oranı en yüksek ülkeler arasında.

Bu durum sadece ekonomik bir istatistik değil — günümüz gençlerinin kronik sıkıntısı.

NEET kuşağının sessizliği, aynı zamanda iş bulamayan bir kuşağın çığlığı.

Bu gençler tembel mi?

Ebeveynlerin çoğu bu sıkışmış gençleri eleştiriyor. “Bizim zamanımızda…” ya da “Ben mezun olduğumda…” ile başlayan cümlelerle yargı dağıtanları var. Çok seçici olduklarını düşünenler var, tembel olduklarını düşünenler var. Empati vermekte zorlanıyorlar.

Gençlerin çoğu tükenmişliğin, yetersizlik hissinin, anlamsızlığın içinde donup kalmış durumda. Yıllar boyunca “başarılı ol”,iyi bir okul kazan”,diploman olsun” mesajlarıyla büyüdüler. Bu vaatlerin sonucunda “iyi bir iş ve gelir “olacağına inandılar. Artık diploma, istihdam garantisi demek değil.

Üniversite mezunu gençler, yıllarca emek verip bitirdiği bölümden sonra sayısız değerlendirme, sınav ve mülakatlara giriyorlar. Çoğunlukla doğru dürüst net bir yanıt alamıyorlar. “Başvurunuz beklemede!” Mülakatlarda “deneyim” isteniyor, ama o deneyimi edinebileceği alan zaten kapalı. Mezun oldukları bölümlerden bağımsız asgari ücretli satış danışmanı, kasiyer ya da garson işlerine yönlendiriliyorlar. Sistemin kapıları kapalı ya da yapay zekanın standart filtrelerini aşamıyorlar. Aşanlar çoğunlukla ‘tanıdık’ kontenjanı ile bir şeyler yapabiliyorlar; alışılagelmiş formel yöntemler işlevsiz kalıyor.

Teklif alabilen gençleri yeni bir paradoks bekliyor ya asgari ücretle yaşam bedelini bile karşılamaya yetmeyecek maaşlara çalışmayı kabul etmek ya da “Emeğim değeri görülmeyecek, o zaman hiç başlamayayım” diyerek NEET kalmak.

Bir yanda sürekli değişen iş tanımları, diğer yanda işverenlerin gençlere duyduğu güvensizlik. Piyasaya duyulan güvensizlik de cabası.

Yeni kuşak yaratıcılık ve esneklik isterken, piyasa onlardan uyum ve sessizlik bekliyor.

Yeni kuşak değerini korumak isterken, piyasa günü kurtarma peşinde çoğunlukla ağır ve hatta aksak kalıyor.

Sıkıntılı, yorgun, umutsuz, mutsuz artık gençler!

Genç olmanın doğasından gelen dinamizmden yoksun. Daha uyuşuk, ‘tembel’, vurdumduymaz görünüyorlar.

Ebeveynlerinin maddi imkanlarına ulaşma ihtimalleri de her geçen gün zayıflıyor. Hayata atılma yaşı en iyi ihtimalle (iş bulurlarsa) 30’lar gibi... Hesap kurtarmıyor…

Bu karanlık tünelden bir çıkış olmalı elbet… Yazarken benim içim sıkışıyor; okurken eminim sizin de…

İstatistik büyük resimde önemlidir ama her birey kendi istatistiğini yaşar. Bu bakış açısıyla mikro düzeyde değişime nasıl katkı sağlayabiliriz ona odaklanalım:

           1.     Kariyer Tasarımı

Kariyer, tasarlanması gereken bir projedir. Sadece üniversitede okuyacağın bölüm olarak bakmak hataların başında geliyor. Lisans programlarına eşlik edecek yetkinlik odaklı sertifikasyon programları ve irili ufaklı deneyim fırsatları ile farklı sektörlere giriş yapmak hem network hem de bireysel farkındalık açısından çok kıymetli. Yaz tatillerini tam tatil olarak - yatarak, gezerek ve partileyerek - geçirmek büyük hata.

Çoğu genç üniversiteye girerken çıkışta şirketlerin kapıda kuyruk olacağını sanıyor. İş bulma sürecinin karmaşıklığından ve yıldırıcılığından habersizler. Diplomalarının yanı sıra hangi becerilere ihtiyaç duyacaklarını, keskinleştirmeleri gereken yönlerini keşfetmeye çalışmaları gerek. Bu yönde rehberlik, mentorluk ve koçluk almaları konusunda da yüreklendirilmeliler.

           2.     Psikolojik dayanıklılık

‘İşsizlik’ sadece ekonomik değil, varoluşsal bir krizdir. NEET gençlerin büyük kısmı endişe, kaygı, düşük özdeğer ve depresyon belirtileri taşıyor. Bu noktada başarısızlıktan korkan ve hatta bıkan gençlerin eylemsiz kaldıklarını görüyoruz. Eylemsizlikleri de başarısızlıklarını beslediği bir kısırdöngüye dönüşüyor. Öğrenilmiş çaresizlik...

Unutmayalım; “Evren hareketi alkışlar!” Her deneyimi kıymetli bir öğrenme fırsatı olarak yeniden “çerçevelemek” ve “iyi iş” tanımını yeniden yazmak gerek.

          3.     Ebeveynlerin Farkındalıkları

NEET sorunu sadece gençlerin değil, ebeveynlerin de sorunu. Günümüzün ekonomik şartlarında ebeveynlerin farkındalıklarını ve iletişim becerilerini geliştirmeleri gerekiyor. Dinlemeyi bilen, meraklı, alan açan ebeveynler ile kuşaklar arası diyaloğun sağlıklı geliştiği ortamlara ihtiyaç var. Aksi takdirde ev gençler için gelişim olanı olmaktansa kendilerine çekildikleri, paylaşımdan uzak durdukları alanlara dönüşüyor.

           4.     Sabır

Çok hızlı bir dünyada alelacele yaşamlar sürüyoruz. Hızlıca sonuç olmak, yolu çizmek ve ve… Ne için? Varılacak yer neresi? Bu acele neden?

Belki de ihtiyacımız olan biraz sabır… Sürece güvenmek… (Eylemsiz kalmadan tabii)

Şimdi hep birlikte durup dinleme ve düşünme zamanı:

Nietzsche “İnsan önce neden yaşadığını bulmak zorundadır” derken, Kierkegaard yüzyıllar sonra ona fısıldar: “Kendini bulmanın yolu, bir süre kaybolmaya razı olmaktır.”

Belki de NEET kuşağı tam da bu arada, yani kaybolma ile bulma arasındaki o sessiz boşlukta, yeni bir yaşam biçimi ve anlam arıyordur.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün