“A Ğ A T A K I L A N L A R”

•“Açıkça, çünkü İbrahim Anlaşmaları´ndan bu yana çok sayıda Arap lider İsrail´in varlığını kabul etti ve özelde, İsrail Devleti´nin varlığını henüz kabul etmemiş Arap liderler iki devletli bir çözüm istediklerini söylediklerinde, şu çok basit ifadeyi tekrarlıyorum: İki devletli bir çözüm istiyorsanız, siyonistsiniz demektir. Çünkü bu, İsrail Devleti´nin varlığını kabul ettiğiniz anlamına gelir. Dolayısıyla birçok Arap lider ve genel olarak Müslüman lider, yine de apaçık ortada olan bu ifadeyi kabul etmiyor: Sömürgecilikten yana değilseniz; iki devletli çözümden yanaysanız, siyonistsiniz. İki devletli çözüme karşısıysanız, tek devlet istiyorsunuz ki bu başka bir seçenek. Netanyahu, Hamas liderleri gibi, tek bir devlet kurulması gerektiğini düşünüyor. İkisi bu konuda hemfikir. Biri tek bir Yahudi devleti, diğeri tek bir Müslüman devleti. Ama bu işe yaramaz.” oJACQUES ATTALİ (NURDAN BERNARD) – www.gazeteoksihen.com

İzak BARON Diğer
5 Kasım 2025 Çarşamba
  • Bu Haftanın “Takılanlar”ı

 

  • Adelina Sfishta@AdelinaSfishta

İsrail, kendi kontrolündeki Gazze'de inşaatları başlatıyor...

Gazze 2'ye mi bölünüyor?

"Trump'ın Gazze Planının 1. Etabı" bile tamamlanamadı.

2. Etap, çok büyük güçlüklerle dolu…

- HAMAS silah bırakmak istemiyor. "Ağır silahları bırakalım yeter" düşüncesindeler.

- Uluslararası İstikrar Gücü (anlaşmayı sağlayacak güç) nasıl kurulacak ve görev çerçevesi belirsiz

- Teknik Yönetimin lideri belirlendi ama yönetim kadroları belirsiz.

- Gazze'de güvenliği sağlayacak polis gücü hazır değil ve çelişkiler var.

Haritada, HAMAS+PİJ'in kontrol ettiği bölgeler ve İsrail'in kontrol ettiği bölgeler sarı çizgi ile ayrılmış ve Gazze fiilen 2'ye bölünmüş durumda.

İsrail, kendi kontrolündeki bölgede 4 Gazzeli Klanla çalışıyor. Bu Klanların güçleri henüz sınırlı ama gelişiyorlar. BAE ve İsrail'in desteğine sahipler. Tahmini 1500 kadar silahlı unsurları var.

İsrail'in kontrolündeki bölgede halen 200.000-250.000 Filistinli yaşıyor.

Klanlar; bu ailelere gıda, giyecek, su gibi bazı temel ihtiyaçlar sağlıyor ve açtıkları minik okullarda eğitimi sürdürüyorlar.

İsrail ve ABD; anlaşma ilerlemezse, Gazze'nin İsrail tarafından kontrol edilen kesiminde inşaatları başlatacak. Ve bu maksatla "İsrail'i tehdit etmeyen ülkelerden" inşaat firmalarını davet edecekler.

İnşaatların ilerlemesine paralel, Gazze halkı İsrail'in kontrolündeki bölgelere davet edilecek. Ve hayat normalleştirilmeye çalışılacak.

Bu Gazze'nin bölünmüşlüğünü daha da keskinleştirir. Gazze toplumu da "mental olarak" iki kutba ayrılmış olur.

1. HAMAS ve PİJ ile savaşa devam etmek isteyenlerin Gazze'si

2. İsrail'in kontrolünde "Barış yoluyla çözüme ulaşmak isteyenlerin Gazze'si"

https://x.com/AdelinaSfishta/status/1983130724279496738

 

  • “ÇÖZÜM İKİ DEVLET” – JACQUES ATTALİ (NURDAN BERNARD)
  • Gazze’de yaşananlara, dünya çapında ilk kez halkların toplu ve güçlü tepkileri, siyasilerin müdahalesinde itici güç oldu. Bu da değişimin bir parçası değil mi?

Yaşananlar karmaşık. İsrail-Filistin sorunu önemli bir sorun, ancak tek sorun değil. Sudan’da, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde, Somali’de, Etiyopya’da, çeşitli bölgelerde katliamlar var. İsrail-Filistin sorunu aslında Batı (yani İsrail) ile Müslüman dünyası (yani geri kalanı) arasında bir karşıtlığa benzemesiyle ortaya çıkıyor. Ve sömürgeci bir varlık imajı veren bu karşıtlık (çatışma) tamamen yanlış, çünkü İsrail kesinlikle sömürgeci bir güç değil; başından beri oradaydı. Yahudilerin çoğunluğu oradaki Müslüman ülkelerde yaşıyorlardı, başka ülkelerden gelenler azınlık. Bazıları görmek istemiyor ama durum Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla ortaya çıktı. Birleşmiş Milletler’de gündeme getirilen, o dönemde İsrailliler tarafından kabul edilen ve Araplar tarafından reddedilen bugün önerilenle aynı çözüm. Güney’i Mısır için, geri kalan her şeyi de Ürdün için geri almak isteyen Araplar tarafından reddedilen çözüm, çünkü hiçbiri Filistinlileri düşünmüyor, toprakları geri almak için savaşıyordu.

Bağımsız bir Filistin, bir Filistin ulusu, bir Filistin savaşı fikri 1967’de ortaya çıktı. Bugün de tamamen meşru, gerçekliğini tartışmadığım bir istek. Ancak Filistin’in bir kimlik olmadığını anlamalıyız; böyle bir kimlik 67 öncesinde hiçbir zaman olmadı. Dünyada, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından bu yana, biliyorsunuz, Sevr ve diğer antlaşmalarla ülkeler icat edildi: Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün. Son mandayı çözmeyi İngilizlere bıraktık ve onlar da ABD tarafından kabul edilen, ancak Araplar tarafından kabul edilmeyen bir çözüm önerdiler. Dolayısıyla bugün bulunduğumuz noktadayız ve açıkçası çözüm iki devlet. Bu, benim bakış açıma göre hem İsraillilerin hem de Arapların çıkarına olan ve bugün neredeyse tüm Arap liderler tarafından hem açıkça hem de özelde onaylanan sağduyulu bir çözüm. Açıkça, çünkü İbrahim Anlaşmaları’ndan bu yana çok sayıda Arap lider İsrail’in varlığını kabul etti ve özelde, İsrail Devleti’nin varlığını henüz kabul etmemiş Arap liderler iki devletli bir çözüm istediklerini söylediklerinde, şu çok basit ifadeyi tekrarlıyorum: İki devletli bir çözüm istiyorsanız, siyonistsiniz demektir. Çünkü bu, İsrail Devleti’nin varlığını kabul ettiğiniz anlamına gelir. Dolayısıyla birçok Arap lider ve genel olarak Müslüman lider, yine de apaçık ortada olan bu ifadeyi kabul etmiyor: Sömürgecilikten yana değilseniz; iki devletli çözümden yanaysanız, siyonistsiniz. İki devletli çözüme karşısıysanız, tek devlet istiyorsunuz ki bu başka bir seçenek. Netanyahu, Hamas liderleri gibi, tek bir devlet kurulması gerektiğini düşünüyor. İkisi bu konuda hemfikir. Biri tek bir Yahudi devleti, diğeri tek bir Müslüman devleti. Ama bu işe yaramaz.

https://gazeteoksijen.com/yazarlar/nurdan-bernard/fransanin-en-onemli-dusunurlerinden-jacques-attali-oksijene-konustu-turkiyenin-en-buyuk-sorunu-zenginlesmeden-yaslanmak-255509

 

  • 'TRUMP'IN GÖZÜ HALA GAZZE'DE' - NALAN YAZGAN (CEYDA KARAN)

“Netanyahu 30 senelik kurt bir politikacı. Olayları ve liderleri manipüle ederek istediğini elde etme konusunda usta. Normalde Netanyahu hem yolsuzluktan yargılanacak hem 7 Ekim 2023’ü önleyemediği için soruşturma geçirecekti. Bir de savaş suçları var tabii. Ama bir şekilde elini iyi oynuyor ve hala devam ediyor. Amerika’da da ‘İsrail bizi yönetiyor’ diyorlar. Amerikalılar, ‘Seçtiğimiz Trump, yöneten Netanyahu’ diyor. İsrail’deki insanlar da Amerika’nın onları yönettiğini düşünüyor. Arada anlaşmazlık varmış gibi haberler çıksa da ben Turmp ve Netanyahu’nun arasının çok iyi olduğunu, danışıklı dövüş yaptıklarını düşünüyorum. Kesinlikle araları çok iyi ve birbirlerini kolluyorlar. Birbirlerine yardımcı oluyorlar ve beraber ilerliyorlar. O yüzden aralarının bozulduğunu düşünmüyorum. Mesela Batı Şeria’da sessizce yerleşim faaliyetleri ilerlemeye devam ediyor. İbrahim Anlaşmaları’nın en önemli maddelerinden birisi, Batı Şeria’daki yerleşimcilerin genişlemesinin durdurulmasıydı. Normalleşme böyle başlayacaktı. Fakat İsrail, fiili toprak genişlemesini yürütmeye devam ediyor. Orada siyasi suikastlar, gözaltılar, Filistinlilere saldırılar, mülklere el koymalar yaşanıyor. İsrailliler yaptıkları saldırı sebebiyle ceza almıyor. Batı Şeria’nın durumu Arap ülkelerini rahatsız ediyor. Tabii Gazze de rahatsız ediyordu ama bir şey yapmadılar bu konuda. Katar ve Mısır biraz uğraştı ama Türkiye gelmeden bir anlaşma sağlanamamıştı. Şimdi Suudi prens Muhammed bin Selman’ın bir ABD ziyareti olacak. Orada Suudilere İbrahim Anlaşmaları’nı imzalaması için çabalayacaklar. Lübnan ve Suriyenin de İbrahim Anlaşmaları’na dahil olması bekleniyor. Suudi Arabistan imzalarsa Lübnan ve Suriye’nin ‘hayır’ diyebilecek durumu olmayacak. Onlar da imza atmaya hazır zaten. Genel olarak bakarsak ben bu Gazze ateşkesinin bir mola olduğunu düşünüyorum. Zaten Gazze ateşkesinin hemen ardından Lübnan saldırıları yoğunlaştı. İsrail, stratejik olarak düşünüyor. Gazze planının başarıya ulaşması, barış gücünün etkinliği, Hamas’ın silahsızlanması, garantörlerin süreci desteklemesi, bölge aktörlerinin aktif rolüyle güvenliğin korunması vs. oldukça zor. Tüm bu faktörler sağlanabilirse Gazze’nin yeniden inşası, Filistinlilerin kendini yönetmesi ve bölgesel istikrar konuşulabilir. Bu çok uzun vadeli bir plan. Trump’ın gözü hala Gazze’de: Filistinlilere de İsrail’e de bırakmak istemiyor. Emlak potansiyeli iştahını kabartıyor. Ama en azından şimdilik Filistinlilerin tehcirini konuşmuyoruz. Ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler gibi bir durum oluştu.”

Tamamı : https://anlatilaninotesi.com.tr/20251030/trumpin-gozu-hala-gazzede-1100611023.html

 

  • TRUMP’IN GAZZE’Yİ 'DEVRALMA' PLANININ MİMARI PELZMAN ANLATIYOR: 'GAZZE İÇİN 50 YILLIK PLAN YAPTIM' – FAİK BULUT

47. ABD Başkanı olarak makamına oturan Donald Trump, iktidarının ilk günlerinde Gazze’ye ilişkin planlarından söz etmişti. Independent Arabia gazetesi yazarı İnci Mecdi’nin, “Cehennemi!” diye tanımladığı planın perde arkasını irdelediği 15 Ekim 2025 tarihli değerlendirmesinin başlığı ise şöyleydi: “50 Yıllık Vesayet: Gazze Rivierası’nın Akıl Hocası, İlan Edilmeyenleri Açıklıyor!” Biz bu yazının kısaltılmış hâlini paylaşacağız:

“Gazze şeridindeki savaş kasırgası yüz binlerce insanı daracık sahilin bir yanından diğerine sürükleyip durdu. Sina yarımadasının kuzeydoğu sınırında sıkışıp kalan ahali, savaşın durmasını bekledi. Ancak Trump’ın ‘savaş sona erecek’ demesiyle olmuyordu bu işler.

Bahsi geçen plan, aynı zamanda bölgenin tarihinde görülmemiş dev yatırımları hayata geçirmeyi öngörüyor ki, buna da (dünyanın zenginlerinin tatil-eğlence merkezi sayılan Fransa’daki Rivieara ismini ödünç alan) Gazze Rivierası veya Doğunun Rivierası Projesi deniliyor.

Trump koltuğa otururken elinde savaşı bitirme ve Gazze’yi tatil merkezine dönüştürme planı zaten hazırdı. İlhamının kaynağı ise Trump’ın, Florida eyaletinde yer alan Mar-A-Lago tatil köyündeki malikânesidir.

Olay şudur: Seçim kampanyasını sürdürmekte olan Trump, ziyaret için malikânesine gelen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya, Beyaz Saray’a çıkar çıkmaz savaşı bitireceğini ve bölge için yeni bir proje hazırlattığını, söylemişti.

Projenin tam adı şuydu: ‘Gazze’nin Yeniden İmarı İçin Ekonomik Plan: İnşa, İşletme ve Nakletme.’ Altındaki imza ise George Washington Üniversitesi Uluslararası İlişkiler İktisat ve Kanun Bölümü’nde öğretim görevlisi olan Prof. Joseph Pelzman’a aitti. Proje 2024 yılında hazırlanıp imzalanmış olmalıydı.

Kısacası; ABD Başkanı’nın, Şubat 2025’te sözünü ettiği ve Eylül 2025’te 21 madde halinde ayrıntılarını sıraladığı plan, aslında Pelzman’ın yukarıda sözü edilen planından esinlenmiştir ve ona benzetilmiştir.”

“Şeytan ayrıntıda gizlidir” deyişine uygun olarak gazetesi adına araştırma yapan İnci Mecdi, planda imzası ve damgası olan Prof. Pelzman ile YouTube kanalı üzerinden yaptığı söyleşinin İngilizce ve Arapça çevirisini de aktaralım:

 

“Ekim 2023 (Hamas’ın İsrail’e baskın yaptığı tarih) saldırısı gerçekleştiğinde ben Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) gitmiştim. Washington ve Kudüs’te zaten iki ofisimiz var. Araştırma-inceleme merkezine bağlı yeni bir şube açmak için uygun yer arıyordum.

O sırada merkezimizdeki araştırmacılar uzmanlık alanlarına yarayacak bir dizi kitabı, Arap ve İsrailli araştırmacılarla birlikte hazırlıyorlardı. Zira başkent Washington’un geleneksel ekonomik yönelimini, mahalli kaynaklar tek başına belirlemeye yetmezdi.

Hamas’ın saldırısı öncesinde elimizdeki incelemeleri proje ve plan haline getirmek için çalışmalarımız da vardı. Söz gelimi kadınların çalışma piyasası, sermaye piyasası ve mülkiyet hakları gibi alanlarda bölgeyi ilgilendiren konulara yoğunlaşıyorduk.

Gazze’de savaşın başlaması üzerine bu bölgenin ekonomisinin nasıl olabileceğine odaklandık. Ardından Gazze’nin kimin eline geçeceği varsayımından hareketle sıfırdan (yani bombalamalardan etkilenmiş, zarar görmüş, hasarlı, yıkılmış yapıların yerle bir edilip yerine yenilerinin başlatılması) inşaat projesi taslağını yaptık. Buna, Hesaplanabilir Denge İçin Genel Model (Computable General Equilibrium Model) adını verdik.

Başlangıcından itibaren inşa edilecek ekonominin niteliğini kavrayabilmek için arka planı derinlemesine incelememiz gerektiğini anladık. İşe böyle başladık. 49 sayfadan oluşan fizibilite taslağını bitirince de Temmuz 2024’te iki nüshasından birini Cumhurbaşkanı adayı Donald Trump’a, diğerini Demokrat Partili rakibi Kamala Harris’e gönderdik.

Demokrat partililerden yanıt gelmedi. Cumhuriyetçiler ise ellerine geçen evrakı inceleyeceklerini bildirdiler. İlerleyen zaman içinde ilettiğimiz proje taslağının üst mevkideki politikacıların eline geçtiğine dair haberler geldi.

Ne ve nasıl oldu, tam bilemiyorum ancak Şubat 2025’te Trump, ‘Ortadoğu’nun Rivierası’ kavramını ortaya attı; virane Gazze’yi inşa edeceğini açıkladı. Oysa benim asıl maksadım başkaydı. Lakin bu da fena bir gelişme değildi. Neyse ki beklenen oldu ve savaş bölgesinde neyin inşa edilebileceği hususu kamuoyunda tartışılmaya başlandı.

Daha önce ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nda (USIAD) görevli olmamdan ötürü Mısır ile Ortadoğu’daki uygulamalar hususunda tecrübe kazanmıştım. Her durumda bizim projemiz diğerlerinkinden çok farklıydı.”

Tamamı : https://aposto.com/s/trumpin-gazzeyi-devralma-planinin-mimari-pelzman-anlatiyor

 

  • YENİ ORTADOĞU FANTEZİSİ - MARC LYNCH (FOREİGN AFFAİRS)

İsrailli ulusal güvenlik düşünürleri ve yetkililer, her tırmanışın yalnızca eleştirmenlerin endişelerinin abartılı olduğunu gösterdiğine inanıyor. 7 Ekim öncesindeki hatalarının, ne pahasına olursa olsun tehditlerin kararlı biçimde ele alınmadan kendi haline bırakılmasına izin vermek olduğunu şimdi ısrarla savunuyorlar. Onların kumarı, düzenin güç yoluyla ve havadan dayatılabileceği, Arap liderlerin ise ya fazlasıyla korkutulmuş ya da fazlasıyla zayıf oldukları için asla karşılık verme riskini almayacakları yönünde. İsrail, normatif kaygıların pek de önemli olmadığına ikna olmuş görünüyor: eylemleri, meşruiyetin yalnızca silahın ardından geldiğini gösteriyor. Arap liderler homurdanabilir ama eninde sonunda yükselen bölgesel hegemonun çizdiği sınıra uyacaklardır. İsrail, her zaman bölgesel güçler arasında en realist olanı olmuştur. Gücün haklı olduğu, hiçbir çıkarcı devletin Filistinliler uğruna çıkarlarından vazgeçmeyeceği, uluslararası hukukun bağlayıcı bir gücü olmadığı ve askerî gücün hüküm sürdüğü bir bölgeyi tercih etmektedir.

Ancak İsrail’in askerî üstünlüğü ve Arap ülkelerinin homurdanarak gösterdiği kabullenme, sürdürülebilir bir düzen yaratmaz. İsrail’in bölgesel liderliğini pekiştirmesi, Arap devletlerinin ya ortak bir amaç ya da ortak bir tehdit duygusunu İsrail’le paylaşmasını gerektirir. İsrail ise her ikisini de zayıflatmıştır. Gazze’nin yıkımı ve Batı Şeria’nın ilhakına yönelik hamleler, İsrail’in Filistin devletine dair adil bir çözüme izin vereceği yönündeki her türlü iddiayı ortadan kaldırmıştır. İsrail saldırıları İran’ın bölgesel askerî gücünü harap etmeden önce bile, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri İran İslam Cumhuriyeti ile yakınlaşma yolunda ilerlemekteydi. Doha’ya yönelik saldırıdan sonra (ve öncesinde, İsrail’in milyonlarca Filistinliyi Mısır ve Ürdün’e sürme tehditlerinden sonra), İsrail artık zayıflamış İran kadar Arap rejimleri için de bir tehdit olarak görülmektedir. İran’dan gelen tehdidin artık onları uykusuz bırakmadığı bir ortamda, Arap ülkeleri İsrail’le nahoş bir ittifakı kabule pek hevesli olmayacaktır.

Tamamı : https://kritikbakis.com/yeni-ortadogu-fantezisi/

 

  • Gabi Behiri@gbehiri

Israel Ana Muhalefet Lideri Lapid aşağıda Arapça şu tweeti attı:

"Suudi Arabistan ve Ortadoğu'daki dostlarımıza şunu söylemek istiyorum: Smotrich İsrael'i temsil etmiyor."

Sebebi: Israel Maliye Bakanı Smotrich bugün katıldığı bir konferansta şu sözleri söyledi:

"Eğer Suudi Arabistan bize Filistin devleti karşılığında normalleşme derse onlara "Dostlar, hayır teşekkürler, siz Suudi Arabistan'da çölde deve sürmeye devam edin." diyeceğim."

Smotrich Israel'inde Israel sonsuz bir savaş, düşmanlık içinde yalnız bir ülke oluyor.

https://x.com/gbehiri/status/1981364480526168332

 

  • İSRAİL’E KARŞI AKADEMİK BOYKOTLAR GAZZE’DEKİ SOYKIRIM SONRASI 3 KAT ARTTI - MEHMET NURİ UÇAR, ABDEL RA'OUF D. A. R. ARNAOUT

Tel Aviv Üniversitesi Rektörü Ariel Porat da akademik boykotların tarihindeki en ağır dönemi yaşadıklarını belirterek, "Savaşın bitiminden sonra durumun iyileşmesini umut ediyoruz ancak İsrail’e yönelik olumsuz algılar sürüyor" ifadelerini kullandı.

Haberde ayrıca, son iki yıl içinde yaklaşık 40 yabancı üniversitenin İsrail ile işbirliğini tamamen veya kısmen sonlandırdığı ve İsrail Üniversiteler Başkanları Derneği’nin boykotları takip etmek ve diplomatik yollarla müdahale etmek için bir çalışma komitesi kurduğu bildirildi.

Tamamı : https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israil-e-karsi-akademik-boykotlar-gazze-deki-soykirim-sonrasi-3-kat-artti/3727810

 

  • Gabi Behiri@gbehiri

Israel ordusu büyük bir skandal ile sarsılıyor. 2024 Temmuz ayında Sde Teman tutuklu kampında bir tutukluya çeşitli şekillerde tecavüz ettikleri suçlamasıyla 9 Israel askerine soruşturma açılmış ve askerler tutuklanmıştı. 2024 Ağustos ayında ise askerlerin tutukluya yaptıklarını gösteren görüntüler basına sızdırılmış ve Israel'e karşı tepkilerin(sanki hiç yokmuş gibi) büyümesine sebep olmuştu. Bugün bu görüntüleri bizzat Israel Askeri Başsavcısının sızdırdığı ortaya çıktı. Başsavcı yaptığını itiraf etti ve istifa etti. Kendisine soruşturma açılacak. Çünkü basına sızdırılan görüntüler hakkında daha evvel soruşturma açılmış ve askeri başsavcılık bu soruşturmayı yürütüyordu. Kendisi bizzat yüksek mahkemeye yalan raporda bulundu.

Başsavcı görüntüleri basına sızdırmasını şu sözlerle savundu: "Askeri kolluk kuvvetlerine yönelik asılsız propagandaya karşı koymak amacıyla medyaya malzeme verilmesini onayladım"

Bu olay beraberinde büyük tartışmaları getirecek. Netanyahu destekçileri bunu yargı vesayeti var diyerek savunacak. Netanyahu karşıtları demokrasi ve hukuk her şeyin üstünde gelir diyecek vs.

Günümüzün en sıkıntılı tartışmalarından biri bu aslında. Bir atanmış kendi doğrularını savunmak için seçilmişlere karşı gelebilir mi? Ve bunun yöntemleri ne olmalı? Bu durumda başsavcı bayağı bir ileri gitmiş.

https://x.com/gbehiri/status/1984211636291260647

 

  • NETANYAHU'NUN YENİ SORUNLARI: OĞLU YAİR, TRUMP VE HAREDİLER – GÜRBÜZ EVREN

Netanyahu'nun bir diğer önemli sorunu ise askerlik yapmak istemeyen Ultra Ortodoks Yahudiler yani Harediler.

Geçen 30 Ekim'de Kudüs'te toplanan Harediler, ülke tarihinde uzun yıllardır görülmeyen çapta yaklaşık 200 bin kişilik bir gösteri düzenlediler.

Bu devasa gösteri, Netanyahu hükümetine ciddi bir uyarı olarak değerlendirildi.

2 yıl süren Gazze Savaşı, İsrail ordusunda 12 bin asker açığı olduğu gerçeğini ortaya çıkardı.

Başbakan Netanyahu'nun, koalisyon ortağı aşırı dinci partilere verdiği tavizle askerlik yapmayan Haredilere sağlanan muafiyet geçen yıl sona ermişti.

Askerlik yaşına gelmiş 80 bin Haredi gencinin ezici bir çoğunluğu orduya katılmadıkları için asker kaçağı sayılıyor.

Binlerce Haredi asker kaçağından sadece 500 kadarının yakalanıp tutuklandığı İsrail'de, konu toplumsal bir kamplaşmaya dönüştü.

Kendilerini Tevrat'ın öğrencileri olarak adlandıran Harediler, yaşamlarını dini öğrenmeye ve öğretmeye adadıklarını söylüyorlar.

Harediler, Tevrat öğrenimine tam zamanlı bağlılığının yalnızca kişisel bir dini uğraş değil, aynı zamanda Yahudi halkının nihai manevi savunması olduğuna ve bunun fiziksel mücadeleden bile daha hayati önem taşıdığına inanıyorlar.

Harediler, seküler toplum ve dolayısıyla orduyu genellikle zehirli, dini uygulamaların tehlikeye atıldığı ve ahlak standartlarının çok düşük olduğu bir yer olarak görüyor, bu yüzden de üniforma taşımak ve askerlik yapmak istemiyorlar.

Haredilerin içinde az da olsa askerlik yapanlar da var.

Ordu onlara bazı ayrıcalıklar da tanımış.

Askeri üniformalarını sadece göreve çıktıklarında giyen Haredi gençlerinin, istedikleri her yerde topluca dua etme, hatta Mescidi Aksa girme, ağlama duvarına sürekli gidebilme gibi birçok ayrıcalıkları var.

Anayasanın hiç kimseyi askerlikten muaf tutmadığını savunan İsrailliler ise Haredilere tanınan imtiyazlara son verilmesini, orduya katılmayanların tamamının tutuklanmasını istiyor.

Tamamı : https://www.indyturk.com/node/767490/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/netanyahunun-yeni-sorunlar%C4%B1-o%C4%9Flu-yair-trump-ve-harediler

 

  • TARİHİ GERÇEKLER YİNE AÇIKÇA ÇARPITILIYOR

Yakın zamanda Larry Luxner tarafından kaleme alınan “Selanik'in Ermeni azınlığı ve Yahudi geçmişi ortak bir soykırım tarihi ile bağlantılılar” başlıklı bir makale,[1] 1915 Osmanlı-Ermeni olayları hakkında birkaç tartışmalı iddiada bulunurken, Selanik'teki Yahudi nüfusunun azalmasında Yunan devletinin ve toplumunun rolünü açıkça görmezden gelmektedir. Luxner, 1919'da Selanik sakinlerinin yarısının “Yahudi olduğunu, bugün ise sadece birkaç kişi kaldığını” belirtmektedir. Yazarın ifadesine göre, Selanik'teki Ermeniler ve Yahudiler ortak bir “soykırım” tarihini paylaşmaktadırlar.

II. Dünya Savaşı başladığında ve Nazi Almanya’sı Selanik'i işgal ettiğinde, yaklaşık 56.000 nüfustan oluşan Yahudi topluluğu daha da büyük vahşet olayları ile karşılaşmıştır. 1945 yılına gelindiğinde Yunanistan'ın savaş öncesi Yahudi nüfusundan sadece yaklaşık 10.000 kişinin hayatta kaldığı tahmin ediliyordu. Bu, Yunanistan Yahudilerinin %75'inin yok edildiğini ve çoğunun Auschwitz'e sürüldüğünü göstermektedir. Tarihçi Nora Levin, Yunanistan genelinde ölü sayısının 60.000 Yahudi’yi aştığını hesaplamakta ve neredeyse toplu bir imhaya işaret etmektedir. Savaştan sonra Yunanistan'daki Yahudi Cemaatleri Merkez Komitesi, “79.950 kişilik savaş öncesi nüfusun %87'sinin öldürüldüğünü” açıklamış ve bu da şehirdeki Yahudi varlığına trajik bir biçimde son verildiğini göstermiştir.

19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında, Selanik Yahudi cemaati Osmanlı Yahudilerinin en büyük, en önemli ve en zengin cemaati olmuştur ve şehrin düşüşüne kadar da bu konumunu korumuştur. Yahudiler ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişki, karşılıklı saygı ve çıkar ilişkisine dayanmış ve imparatorluk, Yahudilerin ekonomik büyümedeki önemli rolünü takdir etmiştir. Türkler, Yahudileri her zaman sadık tebaaları olarak görmüş, Yahudiler ise yüzyıllar önce İspanya'dan ayrıldıktan sonra kendilerine koruma sağlayan Osmanlı Devleti’ne derin bir minnettarlık duymuşlardır. Ne yazık ki Selanik Yahudilerinin durumu Yunan işgalinin ardından büyük ölçüde kötüleşmiş ve II. Dünya Savaşındaki Nazi rejimi sırasında çok daha korkunç bir şekil almıştır.

Tarihi yeniden yazma çabasıyla yazılan Luxner'in makalesi, Yunanistan'ın Selanik Yahudilerine yönelik zulümdeki ve Selanik’ten kaçmak zorunda kalmalarındaki rolünü göz ardı etmektedir. Selanik'teki Yahudi kurbanlarının anısına saygı göstermek adına bu gerçekler her daim akılda tutulmalıdır.

Tamamı : https://avim.org.tr/tr/Yorum/TARIHI-GERCEKLER-YINE-ACIKCA-CARPITILIYOR

 

  • Gabi Behiri@gbehiri

Enteresan bir 29 Ekim tesadüfü. Bugün Tel Aviv'de geleneksel gece koşusu yapılıyor. Koşunun resmi ismi "Tel Aviv Türk Gece Koşusu". Sebebi ise, koşunun resmi sponsoru Elit kahvesi ve Elit'in en bilinen ürünü "Kafe Turki". Israelliler yapması kolay olduğu için Türk kahvesi inceliğinde kahveye sıcak su katarak "Çamur" veya "Türk Kahvesi" dedikleri kahveyi içerler ve Elit'in bu ürünü çok satanlar arasındadır.

Bu arada 7 Ekim savaşı sırasında bir süre, Elit markası, Türkiye'ye tepki olarak, kahvenin adı "Kafe Turki" yi kaldırarak "Beraber Güçlüyüz" , "Başka Ülkemiz Yok", "Zafer Nesli" sloganlarıyla piyasaya sürmüştü. Tabi işler değişti, Kafe Turki geri döndü.

https://x.com/gbehiri/status/1983620790051324077

 

  • ULUSLARARASI HOLOKOST ANMA İTTİFAKI VE TÜRKİYE - OSMAN ERDEN

7 Ekim 2023 günü gerçekleşen Hamas saldırısı Türkiye’nin Holokost’a bakışında bir dönüm noktasına işaret ediyor. Dışişleri Bakanlığı son iki yıldır 27 Ocak Holokost Anma Günü’nde bildiri yayınlamadı. İletişim Başkanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren “WeRemember/weremember.gov.tr” sitesi kapanmış gözüküyor. Daha da önemlisi Uluslararası Holokost Anma İttifakı’nın resmi web sitesinde gözlemci üyeler arasında Türkiye artık yer almıyor.

IHRA yetkilisi Martin Grand Ast’ın e-postasında Türkiye’nin Kasım 2024 tarihinde gözlemci üyelik statüsünü bırakarak ittifak ile olan ilişkisini kestiğine dair bir bilgi söz konusu. Türkiye’de resmi olarak açıklanmamış bu durum yukarıdaki e-posta sayesinde ortaya çıkmış oldu. IHRA’nın ortaya koyduğu, Türkiye’nin de gözlemci statüsüyle katkıda bulunduğu antisemitizm çalışma tanımının bazı ülke ve kurumlarca siyasi bir esas olarak belirlenmiş olması çalışma tanımının mimarı tarafından bile ağır bir şekilde eleştiriliyor. Türkiye de resmi olarak bu çalışma tanımının olumsuz yönlerini ön plana çıkaran bir politika izleyebilir. Dışişleri Bakanlığı’nın 27 Ocak Holokost Anma Günü’nde resmi olarak açıklama yapmayı bırakması ise bugünkü İsrail hükümetinin soykırım politikalarından geçmişten günümüze, Türkiye vatandaşı olanlar dahil bütün Yahudileri sorumlu tutmak anlamına geliyor.

Tamamı : https://www.yeniarayis.com/yazi/uluslararasi-holokost-anma-ittifaki-ve-turkiye-12018

 

  • ÜNLÜ KONSER SALONU CONCERTGEBOUW'DAN İSRAİL'E AMBARGO

Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da bulunan Concertgebouw Konser Salonu'ndan yapılan yazılı açıklamada, Chanukah Concert Vakfı'nın 14 Aralık’ta yapacağı Hanuka konserinde İsrail ordusunun baş kantoru Shai Abramson'un yerine başkasını getirme teklifini kabul etmediği için Vakıfla yapılan anlaşmanın iptal edildiği ve konserin Concertgebouw'da gerçekleşmeyeceği belirtildi.

https://www.odatv.com/guncel/concertgebouw-konser-salonundan-israil-ordu-temsilcisine-ambargo-120121829

 

  • BEN & JERRY’S’E VE FİLİSTİN’E ÖZGÜRLÜK! – ERAY ÖZER

Ben & Jerry’s Amerika’da çok sevilen bir dondurma markası. Markanın “Ben”i ve kurucusu Ben Cohen şu sıralar markayı satın alan Unilever’le kavga halinde. Sebebi ise Filistin. Yahudi bir iş insanı olan Ben Cohen aynı zamanda bir aktivist ve barış gönüllüsü. Son olarak Filistin’e destek amacıyla karpuzlu bir dondurma üretmek istedi. (Renklerinin Filistin bayrağı çağrışımı nedeniyle karpuz protestolarda çok kullanılan bir görsel.) Unilever ve alt şirketi Magnum ise buna karşı çıkıyor. Ben Cohen ise ısrarcı. Markanın dondurma yapmak kadar dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek gibi bir misyonu da olduğunu söylüyor. Ayrıca işgal altındaki Filistin’de dondurma satma isteklerinin de yine Unilever tarafından engellendiğini dile getiriyor. Dediğim gibi Ben Cohen bir Yahudi. Ve tüm cemaatini karşına alma pahasına özgür Filistin’e destek veriyor. Bu kadarla kalsa iyi, Unilever ve Magnum’u karşısına alarak milyon dolarları kaybetmeyi göze alıyor. İşte bu yüzden Filistin’in haklı davasını savunurken Yahudi düşmanlığı yapmamak önemli.

https://t24.com.tr/yazarlar/eray-ozer/pazartesi-yazilari-lakerdanin-festivali-mi-olur-demeyin-bal-gibi-olur,52230

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün