BİR RESSAMIN SES DÜNYASI Vol.6 Ahmet Yeşil'in küçüklüğüne dair…

Renan KOEN Perspektif
5 Kasım 2025 Çarşamba

Büyük ressam Ahmet Yeşil’in Ses Dünyasına yer verdiğim yazı dizime geçtiğimiz ay kaldığım yerden devam…

Ailenin bir göç durumu var mı diye soracaktım ama bu tam matrak bir göç hikayesi. Şimdi biraz kardeşlerinizden bahsedelim. Ablalarınız, ağabeyleriniz var mı?

Yok, amcamın ve halamın çocukları var.

Tek çocuk musunuz?

Yok, altı kardeşiz biz. Benim bir büyüğüm vardı, 1,5 yaşında öldü. Bu sebeple en büyük çocuk benim ailede, çekirdek ailemizde.

Siz o varken mi doğmuşsunuz?

Hayır, o öldükten sonra. Altı kardeşte üç erkek, üç kız. Benim küçüğüm Mehmet, makine mühendisi. Ali, hesap uzmanlığından ayrıldı kendi şirketini kurdu. Kızların büyüğü İngilizce öğretmeni, ortanca kız; matematik öğretmeni, Serap da en küçüğümüz, o da doktor.

Hepsi Mersin’de mi yaşıyor?

Ali ve Serap İstanbul’da. Mehmet, Tülin, Nilgün Mersin’de. Tülin Amerika’ya yerleşecek.

Peki Ahmet Ağabey ailenin müzik tercihlerine değinelim biraz. Annenizin, babanızın müzik tercihleri neydi? Nasıl müzik dinlerlerdi? Neden hoşlanırlardı? Neden hoşlanmazlardı?

Babam; sanat müziği, Müzeyyen Senar hayranıydı. Annem de Zeki Müren’i çok severdi. Müzeyyen Senar ve Zeki Müren. Philips radyo vardı. Yazın sıcakta sofaya koyardı babam. Rakısını, mezesini. Açardı radyoyu, sanat müziğini dinlerdi. Türkü de dinlerlerdi mma genelde hatırladığım kadarıyla sanat müziği.

Babanızı ne zaman kaybettiniz?

Epey oldu. 85 yaşında öldü. Eğer sağlığına dikkat etseydi Türkiye’nin en uzun yaşayan adamı olurdu. Çok sigara içerdi. Kaybedeli sekiz yıl oldu.

Peki anneniz size hamileyken  nasıl bir ses ortamı içindeydiniz? Onlar nasıl bir evde yaşıyorlardı? Etraftaki sesler neydi? Müzik dinliyorlar mıydı o zaman da?

Sinema vardı. O sinemayı çok severlerdi. Yan tarafımızda sinema vardı.

Açıkhava sineması mı?

Açıkhava sineması. Komşumuz var, işte dedim ya Albert, onların evlerinin damına çıkınca rahat görünürdü. Genelde bütün mahalle oraya çıkar seyrederdi. Bir tek zevkleri sinemaydı zaten çok bir şey yoktu o zaman. Sinema bir de radyo, henüz televizyon yoktu.

Evinizin sesleri nasıldı?

Yani sessiz. Tabii kalabalık aile olunca bizim gürültümüz yeter. Altı kardeş ve anne babamız. Benim gürültüm yeter. Annem evlendiğinde babaannem ölmüştü zaten. Rahmetli dedem varmış. O da aşağı kattaydı. Halamın eşi ölünce o onunla beraber yaşıyordu. Babam çok yakışıklı bir adamdı ve annem de çok zarif. Babm annemi biraz üzmüş sanırım ki bazen annem kızdığı zaman babana çekmişsin derdi.

Sizin doğumunuz kış mevsimindeydi, değil mi?

Evet kışın.

Kışın nasıldı evin çevresi? Çok rüzgâr, fırtına olur muydu?

Vallahi kışı, kış gibi yaşardık. Ev eski konak gibi olduğu için rüzgar estiği zaman rüzgâr alttan vururdu.  Üst katta 7 büyük oda vardı. Rahmetli babamın dedesinin 7 tane oğlu varmış. Her oda bir oğlana aitmiş. Ondan sonra evlenen kendi evine çıkarmış. Kocaman odalar. Altta ise 2 bina yüksekliğinde kiler odası. Tarlalardan, bahçelerden gelen şeyler oraya konurmuş. Enteresan bir evdi.

Evin içinde duyar mıydınız o rüzgârı? Hisseder miydiniz?

Tabii. Evin duvarları kalındı, çok kalındı. Şu masalar büyüklüğünde kalın duvarlar vardı. Ahşap ve taş. Rüzgâr vurduğu zaman alttaki boşluktan hissederdik. Kiler odası çok yüksek tavanlı olduğu için oradan hissederdik. Kemerler vardı. Yani tarihi bir evdi ama kıymetini bilmediler, yıktılar.

Peki etrafta nasıl sesler olurdu?

İstasyon uzaktaydı. Bizim avlumuzdan çocuk eksik olmazdı. Katolik dediğim komşumuzun 16 tane çocuğu vardı, iki eşinden. Biz altı kardeştik, amcamın çocukları yan taraftaydı. Onlar da altı kız. Mahallenin çocukları... Avlumuz kocamandı, 1,5 dönümlük. Top oynardık, büyükler yakan top oynardı. Her türlü oyun oynadık, avlu geniş. Bir de o Hristiyan komşumuzun bahçe duvarını da yıktılar, iki avluyu birleştirdiler. Koca 3-4 dönümlük bir bahçe Mersin’in göbeğinde! Dut ağaçları, hurma ağaçları, incir ağaçları vardı. Yani doya doya bir çocukluğumuz oldu. Kışın kapalı alanlarda kovboyculuk oynardık. Yazın da futbol, her şeyi yapardık.

Peki annenizin size söylediği ninni var mıydı? Kucağında sallar mıydı?

Yok beşik vardı. Mesela en küçük kız kardeşim doğduğunda onun beşiği çok hoşuma gidiyor. Ben de orta okula başlamıştım. Bir gün baktım annem farkında değil dışarıda. Onu aldım beşikten, koydum kanepenin üzerine beşiğe de ben... Çok hoşuma gidiyordu. Büyük kız kardeşim “anne anne ağabeyim Serap’ın beşiğine yatmış” dedi. Şuç üstü yakalanmıştım.

Gülüşmeler…

Peki ninni söylenmiş mi size?

Söylenmiş tabii canım.

Neydi o ninniler?

Unuttum onları. Serap’ın Nilgün’ün bebekliğini hatırlarım. Onlara söylerdi.

Onlara ne söylerdi?

Bilinen şeyler. O eski ninniler vardı. Kuzucuğum falan filan. Aklımda kalmadı tabi. Annem bizim tanrıçamız ya…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün