Pera Müzesi, bu sezon dikkat çekici bir sergiye ev sahipliği yapıyor. İsveçli sanatçı Åsa Jungnelius´ün ´Toprak, Ateş, Su ve Havayla Yazılmış Bir Dize´ başlıklı sergisi, camın kırılganlığıyla mermerin kalıcılığını yan yana getirerek doğa, insan ve malzeme arasındaki görünmez bağı şiirsel bir dille anlatıyor.
Elif Kamışlı küratörlüğünde, hem görsel hem de düşünsel açıdan güçlü bir dünya kuran bu sıra dışı sergi, aynı zamanda doğanın, tarihin, zanaatın ve insanlığın izlerini taşıyan katmanlı bir üretim ve düşünme alanı olarak kurgulanmış durumda.
Camın ve Taşın Dili
Sergi mekânı, ziyaretçiyi sanki bir peyzaj seyretmeye davet eden bir düzenle tasarlanmış: bir yandan durgunluk, diğer yandan yoğunluk duygusunu taşıyan bu yapı, Asa Jungnelius’ün farklı işleriyle zenginleştirilmiş. Sergide ayrıca, İsveçli fotoğrafçı Peo Olsson’un, Doğu Anadolu’nun obsidyen (cam kaya) yatakları üzerine yaptığı araştırmaları belgeleyen fotoğrafları da yer alıyor. Bunlar, izleyiciye zamanın dikey akışını tersine çevirmek gibi bir algı da sunuyor.

Jungnelius’ün işleri, ilk bakışta sadece biçimsel güzelliğiyle değil, kullandığı malzemelerin taşıdığı anlamlarla da dikkat çekiyor. Sanatçı cam, mermer, paslanmaz çelik ve halat gibi farklı malzemeleri bir araya getiriyor. Bu malzemeler arasında hem bir zıtlık hem de bir uyum hissi var. Cam, ışığı geçirgenliğiyle büyülerken, kırılganlığıyla da insanın narin yanını hatırlatıyor. Mermer ise sertliğiyle ve dayanıklılığıyla zamanın izini taşıyor.
Sanatçı, bu iki malzemenin karşılaşmasından doğan gerilimi bir tür şiir gibi okuyor. Cam ile mermer arasındaki karşıt ya da tamamlayıcı ilişki, Jungnelius’ün işlerinde sıkça öne çıkan bir tema. Camın kırılganlığı, ışıkla ilişkisi ve erotik inceliği; mermerin ağır gerçekçiliği ve tarihsel ağırlığıyla yan yana gelerek, hem maddesel hem de kavramsal düzeyde gerilim üretiyor. Bu zıtlık, serginin izleyiciye sunduğu deneyimin omurgasını oluşturuyor.

Öne Çıkan Eserler ve Tematik İzler
Sergideki çalışmalardan biri, ‘The Dense, Hot Inner Core I (2024)’ cam, paslanmaz çelik ve Carrara mermer kullanımıyla, evrensel enerjilere atıfta bulunan bir yapı sergiliyor. Eser, hem dünyanın merkezine hem de insanın iç dünyasına göndermede bulunuyor. ‘Acı-tatlı (2024)’ isimli eser ise, adından da anlaşılacağı gibi zıt duygular arasında gidip geliyor. Cam ve paslanmaz çeliğin birlikteliğini merkeze alarak, kırılganlık ve dayanıklılık arasındaki çizgiyi irdeliyor. Camın narinliğiyle çeliğin sertliği yan yana dururken, izleyiciye kırılganlık ve dayanıklılık arasındaki dengeyi düşündürüyor.
Jungnelius, sergi için Türkiye’de de üretim yapmış. Denizli’deki cam ustalarıyla iş birliği yaparak dört yeni eser üretmiş; bu işbirliğiyle yerel zanaat kültürünü kendi sanat anlayışıyla buluşturmuş. Bu eserler aracılığıyla sanatçı, tarih, işlev, ustalık ve bilinmezlikle doğrudan bir ilişki kuruyor. Bu yönüyle sergi, hem uluslararası bir sanat diline hem de yerel bir üretim geleneğine dokunuyor.
Jungnelius’un Sanatsal Yolculuğu
1975 doğumlu Åsa Jungnelius, çağdaş cam sanatının önde gelen isimlerinden biri olarak tanınıyor; özellikle kimlik, beden, tüketim kültürü ve estetik sorgulamalarını malzeme üzerinden işliyor. Onun için cam, sadece bir malzeme değil; aynı zamanda toplumla, kültürle ve doğayla iletişim kurmanın bir yolu.
Sanatçının İstanbul ile bağı yeni değil: 2014 yılında Pera Müzesi’nde düzenlenen ‘Aurora: Kuzey Ülkelerinden Çağdaş Cam Sanatı’ sergisinde, işleri daha önce de izleyici ile buluşmuştu. Bu açıdan, yeni sergi onun Türkiye’deki ilk kişisel sunumu olmasının ötesinde, daha önceki cam geleneği ile kurulan köprüyü de yeniden yorumluyor.

Dört Elementin İzinde
Serginin başlığındaki toprak, ateş, su ve hava, sadece doğa unsurları değil; aynı zamanda sanatçının çalışma biçimini tanımlayan dört temel güç gibi. Camın erimesi ateşi, form alışı havayı, doğduğu yer toprağı, soğuyup sertleşmesi de suyu çağrıştırıyor. Jungnelius, bu elementlerin her birini malzemede ve formda görünür kılıyor. Sergiyi gezen izleyici, bu dört unsurun arasında dolaşıyor gibi hissediyor. Her bir heykel, kendi içinde bir doğa döngüsünü hatırlatıyor.
Sesiz Bir Şiir
‘Toprak, Ateş, Su ve Havayla Yazılmış Bir Dize’, yalnızca gözle izlenilen bir sergi değil; izleyicinin mekâna dâhil olduğu, malzemeyle doğrudan bir karşılaşma yaşadığı bir yapı. Camın kırılganlığı altında zamana direnç göstermeye çalışan mermer; ışık, gölge, boşluk ve doluluk üzerinden okunan formlar; tarihsel izlerin izdüşümleri… Tüm bunlar, madde ile insan arasındaki ilişkiyi şiirsel, düşünsel ve duygusal katmanlarda açığa çıkarıyor. Sergiyi gezerken her bir parçayı yalnızca yüzeysel bir estetik obje olarak görmekten kaçınmak; malzemenin dokusuna, ışıkla olan temasına, teknik sürecine ve mekânla kurulmuş diyaloglarına kulak kesilmek önemli.
Åsa Jungnelius, bu sergiyle hem doğaya hem maddeye hem de kendi içimize bakmayı öneriyor. Camın kırılgan sesiyle mermerin sessiz gücü arasında kurduğu bu denge, modern dünyada unuttuğumuz bir şeyi yeniden hatırlatıyor: doğayla kurduğumuz bağın aslında hâlâ orada, derinlerde bir yerde olduğunu. Eserleri bizi durdurmayı, dikkat kesilmeyi ve malzemenin kendine ait bir dili olduğunu kabul etmeye çağırıyor.
Sergi, 18 Ocak 2026’ya kadar Pera Müzesi’nde görülebilir.