“A Ğ A T A K I L A N L A R”

•Gelelim işin siyasi yönüne. Savaşı İsrail kazanmıştır. “Yenen” ile “Yenilen” arasında “barış anlaşması” değil “teslim zaptı” imzalanır. İki devletli çözüm zaten gerçekleşmemişti. Bu yenilgiden sonra hiç gerçekleşemez. Yeni modelde yarı-özerk Filistin yerleşim bölgeleri kurulabilir. Ama bilinsin ki; İsrail her şeyi göze alır, nihai amacı İsrail´i haritadan silmek olan Filistinlilerin, ordusu olan bir devlet kurmasına izin vermez. •Ege Cansen - Sözcü

İzak BARON Diğer
22 Ekim 2025 Çarşamba

 

  • Bu Haftanın “Takılanlar”ı

 

  • SAVAŞLAR BERABERE BİTMEZ – EGE CANSEN

Hamas (İslami Direniş Örgütü), 7 Ekim 2023 gecesi sınır komşusu bir İsrail kasabasını bastı. 1.200 kişiyi, kadın, çocuk, sivil, asker demeden hunharca öldürüp 250 kadarını da rehine olarak aldı. Bu baskından sonra İsrail, inanılmaz bir zulüm başlattı. Filmi başa alalım. Yahudiler, 1948’de “silah zoruyla” Filistin’de İsrail devletini kurdu. Bu olay bugünkü “Orta Doğu” ve “İslamcı Terör” sorunlarını yarattı. Filistinliler diğer Arap devletlerinin desteğiyle İsrail’i ortadan kaldırmaya çalıştı. Bu amaçla 1956, 1967 ve 1973’te savaş çıkardılar. ABD ve Avrupa’nın tam desteğine sahip İsrail karşısında girdikleri her savaşı kaybettiler. Bu uzun yıllar boyunca, Filistin davasını Yaser Arafat önderliğindeki El Fetih örgütü savundu. Sonunda bir barış anlaşması imzalandı. Bu gerekçeyle 1994 yılı Nobel Barış Ödülü, İsrailli İzak Rabin ve Şimon Perez ile Yaser Arafat’a verildi. Filistin’de, İsrail’in yanında (mahiyeti tartışmalı) bir Filistin devleti kuruldu. Bu devlet, Batı Şeria ve Gazze’yi kapsıyordu. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 140 ülke, Filistin devletini tanıdı. Ama ABD, Almanya, İngiltere gibi devletler tanımadı. Halen de tanımıyorlar. Filistin’in yönetimi başlangıçta Yaser Arafat’ın kurduğu elindeydi. Gazze’de örgütlenen radikal İslamcı Hamas, Filistin davasını sattı diye El Fetih ile savaştı ve onları Gazze’den kovdu. Yönetimi ele geçirdi. İsrail’i yenip Filistin’i özgürleştirme cihadını tek başına üstlendi.

İsrail ile ara sıra çatışsalar bile 2007’den beri Hamas’ın yönettiği Gazze özerk bölgesinde 2.3 milyon Filistinli nispeten refah içinde yaşıyordu. İsrail’in ablukası altındaki Gazze’nin su ve elektriğini büyük çapta İsrail sağlıyordu. Gazze geniş bulvarları, meydanları, çok katlı apartmanları, hastaneleri, okulları hatta üniversiteleri olan bir Akdeniz ülkesidir (ya da idi). Gazze’nin kendi silahlı kuvvetleri, hükümet başkanı ve bakanları vardır. Hatırladığıma göre burada bir de Coca-Cola şişeleme tesisi bulunuyordu. Arap emirliklerinden ciddi para desteği alan Gazze’ye, Türkiye de sürekli yardım ediyordu. Bu yardımlarla inşa edilen

Gazze şimdi bir enkaz yığını oldu. Onca emek ve para, toz ve küle dönüştü. Muhtemelen 80 bin kişi öldü. Hayatta kalanlar da sakat ya da perişan oldu. Kanımca Hamas, 7 Ekim baskınını zaten İsrail’i çıldırtmak için yapmıştı.

Stratejileri, çıldırmış bir İsrail’i dünya halklarına “soykırımcı” olarak kabul ettirip manevi ve ahlaki üstünlük sağlamaktı. Böylece, yepyeni bir siyasi iklim oluşacak ve “Şeria nehrinden Akdeniz’e kadar uzanan topraklarda” içinde tek bir Yahudi’nin yaşamadığı özgür Filistin devleti kurulacaktı.

Gelelim işin siyasi yönüne. Savaşı İsrail kazanmıştır. “Yenen” ile “Yenilen” arasında “barış anlaşması” değil “teslim zaptı” imzalanır. İki devletli çözüm zaten gerçekleşmemişti. Bu yenilgiden sonra hiç gerçekleşemez. Yeni modelde yarı-özerk Filistin yerleşim bölgeleri kurulabilir. Ama bilinsin ki; İsrail her şeyi göze alır, nihai amacı İsrail’i haritadan silmek olan Filistinlilerin, ordusu olan bir devlet kurmasına izin vermez. 

Tamamı : https://www.sozcu.com.tr/savaslar-berabere-bitmez-p248308

 

  • GAZZE’DE ‘ERTESİ GÜN’ NE OLACAK KİMSE BİLMİYOR - THOMAS L. FRİEDMAN

Trump’ın zorbalık, yağcılık ve abartıyı bir araya getirme yeteneği gerçekten görülmeye değer. Pazartesi günü İsrail parlamentosuna ve ardından Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde düzenlenen toplantıda 20’yi aşkın dünya liderine yaptığı konuşmalarda bu yeteneğini gözler önüne serdi. Başkana şunu söyleyeyim: Hiçbir geleneksel diplomat veya dış politika profesörü böyle bir risk alıp Orta Doğu’da barış yolunda olduğumuzu ve bunu sağlayacak Barış Kurulu’nun başına geçeceğinizi ilan etmenizi tavsiye etmezdi. Ancak Trump hariciye değil işletme mezunu ve belli ki bu çatışmayı ikna, güç ve yaygarayla mutlu sona götürebileceğine inanıyor.

Bir gazeteci olarak bundan sonra neyin nasıl olacağını öğrenmek istesem kimi arayacağımı bilmiyorum. Tüm bunlar sorun çıkacağına işaret ediyor.

Çünkü Sayın Başkan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Hamas’ın denetleyicileri olan Türkiye, Mısır ve Katar’a karşı kuralları siz koymaz ve sert bir tavır takınmazsanız rehinelerin serbest bırakılması, mahkum takası ve ateşkes anlaşmasını mümkün kılan şartlar Orta Doğu’da kapsamlı barış için yeterli olmaz. Dinlenecek bir saniyeniz bile yok. Başarılı olmanızı isteyen biri olarak hatırlatmak zorundayım: İlk aşama ne kadar zor olursa olsun asıl zorlukları henüz görmediniz.

Trump ayrıca Katar, Türkiye ve Mısır’a, hatta Gazze’ye asker göndermeye hazır olan her Arap ülkesine şöyle seslenmeli: “Hamas’ı silahsızlandırmaya ve Filistin Yönetimi idaresinin Gazze’ye dönüşünün önünü açacak mısınız, yoksa Hamas Gazze’deki kontrolü yeniden ele almaya çalışırken onunla flörte mi devam edeceksiniz?”

Hamas Gazze’deki sivil yönetimi başka bir Filistinli kuruma devretmeye hazır olduğuna dair sinyaller veriyor. Öte yandan özel görüşmelerde silah bırakacağını söylemiş gibi görünmesine rağmen bunu hiçbir zaman kamuoyu önünde doğrulamadı. Trump pazartesi günü, “Silah bırakacaklarını söylediler. Bırakmazlarsa da biz onları silahsızlandırırız” dedi ve bunun “makul sürede” gerçekleşeceğine inandığını ekledi. Hamas silah bırakmazsa Netanyahu’ya savaşı yeniden başlatmak ve sonraki aşamalarda karşılaşacağı tüm siyasi engelleri atlatmak için yeni bir mazeret vermiş olur.

Hamas’ın yerini yenilenmiş bir Filistin Yönetimi almazsa ve Netanyahu merkeze daha yakın bir koalisyon kurmazsa, ya da İsrailli seçmenler onun yerine başka birini iktidara getirmezse, Trump’ın mevcut ateşkesi daha kapsamlı bir barışa dönüştürmesinin imkanı kalmaz.

Trump, Gazze barışının başarılı olmasını ve yayılmasını istiyorsa reformdan geçmiş bir Filistin Yönetimi’ni en kısa sürede Gazze’ye getirmesi gerektiğini er geç anlayacaktır. Bence bunu görmesi fazla sürmez.

Haziran 2007’de Hamas tarafından devrilmeden önce Gazze Şeridi’ni Filistin Yönetimi idare ediyor ve bunu İsrailliler ve Filistinliler tarafından Oslo Anlaşmaları’nda iki yıl boyunca titizlikle müzakere edilmiş yasal, ekonomik ve ticari çerçeve içinde yapıyordu. O çerçevenin tozunu alsak yeter. Bunun yerine Gazze’de sıfırdan bir yönetim kurmaya çalışmak hata olur. Sırf organizasyonu bile aylar sürer ve doğan boşluğu Hamas kendi lehine kullanır.

Filistin Yönetimi’nin bugünkü süreçten uzak tutulmasının tek nedeni Netanyahu’nun siyasi arzusunu tatmin etmekti. İsrail Başbakanı Batı Şeria ve Gazze’de birleşik bir Filistin idaresi istemiyor.

Tamamı : https://gazeteoksijen.com/yazarlar/thomas-l-friedman/gazzede-ertesi-gun-ne-olacak-kimse-bilmiyor-254258

 

  • KUSURA BAKMA DONALD TRUMP AMA BEN BUNA BARIŞ ANLAŞMASI DEMEM - EHUD OLMERT

İsrail'de hâlâ Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin tamamen İsrail devletine ilhak edilmesini ve buralarda yaşayanların yakındaki Arap ülkelerine ya da kendilerini kabul edecek uzak ülkelere sürülmesini hayal edenlerin sayısı hiç de az değil. Hamas'ın, İslami Cihad'ın ve diğer terör örgütlerinin askeri kabiliyetlerini eski haline getirmeyi ve yakın gelecekte bir noktada askeri çatışmayı yeniden başlatabilmeyi uman Filistinlilerin sayısı hiç de az değil.

Filistinliler ve İsrailliler hâlâ yıkım ve tahribattan beslenen rüyaların esiri olmuş durumda. Bunlar barış getirmeyecek.

Bugünlerde her iki taraf da hâlâ son iki yılın kana bulanmış travmasının ve onlarca yıllık kanlı çatışmanın acı hatıralarının esiri. Ancak her iki tarafın da karşılıklı haklarını tanıyacak iki devlete dayalı bir barış anlaşmasından başka bir alternatif yok.

İlerleme ivmesinin yokluğunda, şimdiye kadar hüküm süren statüko devam ederse, savaşa geri döneceğiz.

Bu dönüm noktasını sadece Trump gerçekleştirebilir. Eğer öze odaklanır, sonsuz bir kendine hayranlıkla bezeli ve bazen çocukça olabilen böbürlenici ifadelerden kaçınır ve bütün dünyanın vazgeçilmez olduğunu bildiği bir hamle başlatırsa: İki halk için iki devlet.

Aksi takdirde, İsrail Knesset'inin bugünkü karnaval benzeri oturumu, böylesine dokunaklı bir törende, bir maskaralık olarak hatırlanacaktır, fazlası değil.

https://www.indyturk.com/node/766482/yazarlar/kusura-bakma-donald-trump-ama-ben-buna-bar%C4%B1%C5%9F-anla%C5%9Fmas%C4%B1-demem

 

  • ‘ARAP ÜLKELERİ FİLİSTİNLİLERİN SORUNU ÇÖZÜLDÜĞÜ İÇİN DEĞİL, FİLİSTİN’LE İLGİLİ SORUN ÇÖZÜLECEĞİ İÇİN BU DURUMA RAZILAR’ – MUSA ÖZUĞURLU (CEYDA KARAN)

“Mısır, Hamas’a karşı her zaman sertti. Zamanında İsrail’in isteği üzerine Mısır, Hamas tünellerini betonla doldurmuştu. Hiçbir zaman da Hamas’a ve diğer örgütlere empati yapmadı. Suudi Arabistan ve BAE’nin Hamas’la ilgili tavrı belli. Müslüman Kardeşler tandanslı bir örgüt olduğu için böyle bir tavırları var. Sadece Türkiye ve Katar, Hamas’a yakın bakın devletler oldu. Ortaya şöyle bir durum da çıkıyor: Mahmud Abbas tarafı, Filistin tarafı hiç anılmıyor. ABD, Mahmud Abbas’ı tamamen dışlıyor zaten. Birleşmiş Milletler toplantısı için vize vermediler. Burada yapmak istedikleri şu: Hamas’ın olmadığı fakat Filistin yönetiminin de aslında olmadığı bir ortam. Bazı ülkeler Filistin’i tanıdığında Trump ‘Çok ileri gittiniz’ diye eleştirmişti. ABD zaten Filistin yönetimini kabul etmiyor ve kabul edecek gibi de gözükmüyor. Ama aynı Mahmud Abbas’ın Suudi Arabistan, BAE, Türkiye vs. tarafından elde tutulmak istendiğini de düşünmeliyiz. Biz mesela bu Mahmud Abbas’ın ABD gibi, BAE gibi, Suudi Arabistan gibi Hamas hakkında ‘köpeğin çocukları’ ifadesini kullandığını biliyoruz. Yakın zamanda da söyledi bunu. Mahmud Abbas, Gazze halkının yaşadıklarından Hamas’ı sorumlu tuttu. Yani Mahmud Abbas’ın görüşleri, BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin bakış açısına yakın. Ortaya dolayısıyla şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Herkes Hamas’tan kurtulmaya çalışıyor.

Eskiden Tahran’dan Beyrut’a uzanan bir ‘direniş ekseni’ vardı. O kırıldıktan sonra Hamas’ı destekleyecek herhangi bir ülke kalmadı. Kimileri Türkiye ve Katar’ın desteklediğini iddia edebilir ancak hayır, doğru değil. Türkiye siyaseten destekliyor olabilir ancak silah ve lojistik desteği olamaz. Türkiye’nin böyle bir yolu yok. Katar da yapamaz. Katar, kriz yaşandığı zaman Hamas’ı ikna etmek için üç-beş milyon dolar gönderiyordu. Yani geriye Hamas’ı destekleyebilecek herhangi bir ülke kalmadı. Hamas’ın var olmasını istemiyorlar. Mahmud Abbas’ın bakış açısı hakim. Trump bu planı önerirken mevcut zemini görmüş zaten. Filistin’de şu anda karşı çıkacak, mukavemet gösterecek bir yapı söz konusu değil. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi de, İslami Cihad da bir şeyler yaptı. Hatta şu anda ortak bir oluşum içerisindeler. Ancak bu oluşumun İsrail’e somut bir şekilde karşı koyabilmesi için zaman gerekiyor. Hemen olabilecek bir şey değil. Gazze mahvolmuş durumda. Batı Şeria’nın kolunu kıpırdatacak hali yok. Eminim orada da birtakım iç mücadeleler başlayacaktır. 7 Ekim 2023 başladığı zaman, İzzettin Kassam Tugayları’nın siyasi kanatta olan İsmail Haniye gibi isimlere dahi Aksa Tufanı’nı haber vermediği söyleniyordu. Bu iddialar bana mantıksız gelmiyor. Dolayısıyla Hamas içerisinde görüş ayrılıkları olabilir. Yahya Sinvar gibi meseleye idealist yaklaşanlar olduğu gibi Halid Meşal ve İsmail Haniye gibi ‘diplomasiye’ açık olan kişiler de var. Hamas’ın bugünlerde infaz ettiği kişiler mesela gerçekte kim? Sıradan İsrail’e çalışan, orada yaşayan vatandaşlar mı yoksa bunlar örgüt mensupları mıydı? Yine İsrail tarafından yeni bir örgüt kurulmaya çalışıldığı iddiaları da söz konusu. Biz yakında Gazze ve Batı Şeria’da alternatiflerin filizlenmeye başladığını görebiliriz.”

Tamamı : https://anlatilaninotesi.com.tr/20251016/arap-ulkeleri-filistinlilerin-sorunu-cozuldugu-icin-degil-filistinle-ilgili-sorun-cozulecegi-icin-1100230277.html

 

  • GAZZE SAVAŞI’NIN SONU ORTADOĞU’DA BÜYÜK DİPLOMATİK DEĞİŞİMLERİN ÖNÜNÜ AÇABİLİR - HAARETZ

Netanyahu, diğer tüm seçenekleri tükettiği noktada, sonunda doğru kararı verdi – Donald Trump’ın yoğun baskısı altında. Air Force One’da buraya gelirken gazetecilerle yaptığı sohbetlerde ve ardından Knesset’teki uzun, dağınık konuşmasında Amerikan başkanı görüşünü net biçimde ortaya koydu: Ona göre savaş bitti ve İsrail kazandı. Şimdi meyvelerini toplama zamanı — yeni Arap ülkeleriyle normalleşme anlaşmaları ve hatta uzak Müslüman ülkelerle, başta Endonezya olmak üzere; ayrıca sınırsız ekonomik fırsatlar.

Trump ayrıca iki noktayı daha netleştirdi: Netanyahu’ya duyduğu kişisel sevgi ve hayranlık ile İsrail’e verdiği sarsılmaz destek. Hamas’ın 7 Ekim’de vurduğu ağır darbenin ve uzun süren savaşın ardından ABD’nin desteği İsrail’in bölgesel ve uluslararası konumu için hayati önem taşıyor.

Her zamanki gibi, bundan sonrası Trump’ın İsrail–Filistin çatışmasına olan ilgisinin süresine bağlı. Dikkati sık sık başka küresel ve iç önceliklere kayıyor: Rusya’nın Ukrayna savaşı, ABD–Çin rekabeti ve Demokrat Parti ile olan kavgaları. Ancak Nobel Barış Ödülü’nün bu yıl kendisine verilmemesine duyduğu hayal kırıklığı, onu somut başarılar peşinde koşmaya motive edebilir.

Gazze’nin içinde ise birçok sorunlu soru sürüyor: Kalan cenazelerin iadesi, gelecekteki yönetim düzeni – Hamas nasıl devre dışı bırakılacak ve Filistin Yönetimi hangi rolü üstlenecek? Gazze’de başarılı bir sonuç, yani Filistin Yönetimi’ne bir rol tanınması, gerçekten de Ortadoğu’da anlamlı diplomatik ilerlemenin yolunu açabilir. Ancak bunun olması için İsrail’in iki alışılmadık şey yapması gerekecek: İlki, diplomaside esneklik göstermek ve risk almak; ikincisi, askeri güce olan aşırı bağımlılığına geri dönme cazibesine direnmek.

Tamamı : https://serbestiyet.com/haberler/ceviriler/ceviri-haaretz-gazze-savasinin-sonu-ortadoguda-buyuk-diplomatik-degisimlerin-onunu-acabilir-221426/

 

  • GAZZE İÇİN SEVİNDİK AMA… NASIL BİR ‘BARIŞ’? - ZEYNEP GÜRCANLI

Altına imza atılan belgede İsrail’e Gazze’de öldürdüğü 70 bine yakın Filistinli’nin hesabı hiç sorulmadı. Aksine, atılan o imzalarla “tertemiz bir sayfa” açma imkanı buldu Netanyahu yönetimi. Avrupa ülkelerinin birbiri ardına yaptıkları Filistin Devleti’ni tanıma hamleleri de boşa çıkarılmış oldu; Zaten İsrail Meclisi’nde hem Trump’ın hem de Netanyahu’nun yaptıkları konuşmalarda Kudüs’ün tümünü ve Golan Tepeleri’ni “İsrail egemenliği” altında gösterene ifadeleri, İsrailli yerleşimcilerin Batı Şeria’daki Filistin topraklarını adım adım ele geçirmeye devam etmeleri, Filistin Devleti’ni fiilen imkansız hale getirmiyor mu?

Bizzat Erdoğan’ın da imza koyduğu o belgede “iki devletli çözüm” lafı hiç geçmiyor. Daha kötüsü, Gazze’de yönetim resmen Filistinliler’in elinden çıkıyor; Trump planında öngörülen, ABD Başkanı’nın kendisinin de yer alacağı uluslararası komisyonun resmen hayata geçirileceği ise, İngiltere’nin eski başbakanı Tony Blair’in de imza törenine davet edilmesiyle “zımnen” kabul edilmiş görünüyor.

Tamamı : https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/gazze-icin-sevindik-ama-nasil-bir-baris/849124

 

  • HAMAS NEDEN GAZZE’DE REHİNELERİ BIRAKMA KUMARINI OYNADI?

Ocak ayındaki ateşkesin ardından esirlerin kademeli serbest bırakılmasıyla İsrail’in geri çekilmelerini eşleştiren bir anlaşma yapılmasına rağmen, Trump süreç devam ederken Hamas’a tüm esirleri bir kerede bırakmasını, aksi halde anlaşmayı iptal edip “cehennemi koparacağını” ilan etmişti.

Anlaşma haftalar içinde çöktü; savaşın devamı, Gazze sağlık makamlarına göre 16 binden fazla Filistinlinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlandı ve İsrail’in uyguladığı yardım ambargosu, küresel açlık gözetim kuruluşunun enklafta kıtlık bulunduğu yönünde tespitine yol açtı.

Bölgesel bir diplomata göre İsrail, özellikle Hamas veya müttefikleri İsrail topraklarına roket saldırıları gibi eylemlere girişirse, fırsat buldukça Hamas’ı hedef almaya devam etmeye meyledebilir.

Bununla birlikte, Hamas yetkililerinden biri, bu kez önceki ateşkese kıyasla hissiyatın farklı olduğunu söyledi. Grubun, İsraillilerin anlaşmaya varma konusunda ciddi geldiğini ve Mısır, Katar, Türkiye ve Amerikalıların iki taraf üzerindeki baskısının sonuç verdiğini hissettiğini belirtti.

Tamamı : https://serbestiyet.com/haberler/hamas-neden-gazzede-rehineleri-birakma-kumarini-oynadi-221429/

 

  • 1947’DEN 7 EKİM’E, 7 EKİM’DEN BUGÜNE | ‘TRUMP’IN BARIŞI’ - DOÇ. DR. HAKAN GÜNEŞ (ZELİHA IRMAK)

“Seveni de sevmeyeni de Trump’ın kapısına koşturan şey onun dışında oyunu bozabilecek aktörlerin olmamasıyla ilgili. Netanyahu’nun planından belli düzeyde farklı olduğunu kabul etmek lazım. Arap şeyhleri ve diktatörlerinin, kamuoyunu sakinleştirmek gerekiyor. Uluslararası Filistin yanlısı hareketleri sakinleştirmek gerekiyor. Dolayısıyla Trump, Netanyahu gibi sadece İsrail’le sınırlı bir yerden bakmıyor. Filistin yanlısı nutuklar atmak durumunda kalan Ürdün kralını, Suudi Arabistan veliaht prensini, Katar şeyhini, Türkiye cumhurbaşkanını rahatlatması gerekiyor. Trump’ı olumlamak değil bu.

Canlı yayında katliam sürdüren bir Netanyahu’nun arkasında ABD, Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkeler var. Bu ülkelerde de halklar, devrimciler, gençler, barış sevenler var.

ABD’nin Ortadoğu’da kurması gereken denklem sadece İsrail’le sınırlı değil. İsrail dokunulmaz bir yerde, onun güvenliğinden sonraki en önemli konu enerji. Üçüncü olarak da oradaki sermaye birikimi. Trump herkesi eğleyecek bir plan attı ortaya. En azından bir süre canlı yayında katliam olmayacak ama Filistin halkı da kendi kaderini tayin etmiş olmayacak. Gazze’de yaşayanlar evlerine bir bütün olarak dönemeyecek. “Uygun ve uyumlu” olanların Arap şeyhlerine işçi olması planı öngörülüyor.”

Tamamı : https://www.evrensel.net/haber/578471/1947den-7-ekime-7-ekimden-bugune-trumpin-barisi

 

  • GAZZE’DE “MUCİZEVİ” BARIŞ VE TÜRKİYE’NİN “BAŞARI ÖYKÜSÜ” – AYDIN SEZER

Peki, bu anlaşmayla kim ne kazandı, kim ne kaybetti?

Bu sorunun en net cevabı, kazananın tartışmasız bir şekilde Netanyahu ve İsrail olduğudur. Netanyahu, 8 Ekim 2023’de ne vadettiyse, neredeyse tamamını gerçekleştirdi. Yıllardır kangren haline gelen Filistin sorunu dar bir alana, “Gazze ve Hamas sorununa” indirgendi. Hamas’ın askeri ve siyasi varlığı fiilen sona erdirildi. Direniş ekseninin sponsoru İran’a gözdağı verildi ve Hizbullah’tan Yemen’e kadar tüm vekil güçler bir kapana kısıldı. Arap dünyası, özellikle Körfez monarşileri ve Mısır, Gazze’deki insanlık dramına vicdani tepkiler gösterse de Hamas’ın yok edilişini hayırhah bir şekilde izledi.

Kaybedenler listesinin başında ise sivil halk, kadınlar, çocuklar ve yerle bir edilen Gazze var. Filistin davası adına masada ne iki devletli çözüm, ne başkenti Doğu Kudüs olan bir devlet, ne de 1967 sınırlarına bir atıf kaldı. Aksine, Gazze’nin yönetimi, sabıkalı bir isim olan Tony Blair liderliğindeki uluslararası bir komisyona devrediliyor. Bu, 100 yıl öncesine ait bir manda yönetimini andıran modelin, gelecekte işgal altındaki diğer topraklar için de bir örnek teşkil etme riskini barındırıyor. 7 Ekim saldırısının bilançosuna bakıldığında, kağıdın sol tarafında, yani kazanımlar hanesinde maalesef hiçbir girdi yer almıyor.

Bu denklemin en ilginç aktörü ise Türkiye oldu. Son güne kadar Hamas’ın uluslararası alandaki tek avukatı ve hamisi konumundaki Ankara, Hamas’ın tasfiyesiyle sonuçlanan bu anlaşmaya en büyük desteği veren ülke konumuna geldi. Bu, bir anlamda, Hamas’a “artık dur” denmesiydi ve bu mesajı en etkili şekilde iletebilecek tek aktör Erdoğan’dı. Nitekim Katar ve Mısır’ın aylardır başaramadığını Türkiye’nin devreye girmesiyle sonuçlandıran bu süreç, Erdoğan’a Beyaz Saray’da Trump tarafından sunulan övgülerin de arka planını oluşturuyor. ABD, Hamas’ı ancak Erdoğan’ın durdurabileceğini biliyordu ve bu kozu kullandı.

Elbette, Türkiye’deki geleneksel anlatı her zaman olduğu gibi buradan da bir dış politika başarı öyküsü çıkarmayı başardı. Erdoğan’ın, Netanyahu’nun zirveye katılacağını duyunca uçağını havada beklettiği gibi, doğruluğu şüpheli ama iç kamuoyuna yönelik kahramanca hikayeler hızla yayıldı. Oysa gerçekte Netanyahu’nun katılmama sebebi, bir Yahudi bayramı nedeniyle seyahat edemeyecek olmasıydı. Bu durum, dış politikadaki gerçeklerle iç siyasete sunulan versiyonu arasındaki derin uçurumu bir kez daha gözler önüne serdi.

Tamamı : https://medyagunlugu.com/gazzede-mucizevi-baris-ve-turkiyenin-basari-oykusu/

 

  • Bazıları Trump'ı neden Pers Kralı Cyrus'a benzetirler? – Enver Güney

Siyasi olarak “Siyonizm”, Türkçe anlamıyla “Filistin’i Yahudi devletine dönüştürme” fikrinin mucidi Avusturyalı gazeteci Theodor Herzl’dir. İlk kongresini 1897 yılında İsviçre’de, Basel’de toplar. Herzl 1898 yılında Almanya İmparatoru II. Wilhelm’in İstanbul ve Kudüs’e yaptığı ziyaretlere gazeteci kimliği ile katılmayı başarır. Siyonizm adına yaptığı mücadelelerden sonra 1904 yılında ölür. Gelecek on yıl siyasi Siyonizm için oldukça zor geçer. O günlerde Rusya ve Ukrayna’da zor günler yaşayan Doğu Avrupa Yahudileri Siyonizme daha da sıkı sıkıya sarılırlar. Yeni önderleri Chaim Weizmann ve Nahum Sokolov’dur. Her ikisi de Londra’da yaşamakta ve İngiliz hükümeti ile oldukça sıkı ilişki içindedirler.

1917 yılına gelindiğinde Kudüs’ü işgalle birlikte İngilizler, “Britanya Kutsal Toprak'lara herkesten daha iyi sahip çıkar” sloganıyla Siyonizmi sahiplenirler.  Dönemin Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Yahudi kökenli güçlü iş adamı Lord Rothschild ve Weizmann’a bir taslak metin hazırlamalarını istediğinde “Filistin Yahudilerin milli yurdu olacaktır” şeklinde başlayan oldukça sert bir metin imzaya gelecektir. Araplar, “Filistin’in Yahudi olmayan ulusu” olarak, sanki bir azınlıkmış gibi metne eklenmiştir.

Aynı günlerde İngiliz ve Fransızlar arasında Orta Doğu’nun paylaşımını amaçlayan Sykes-Picot Anlaşması, Rusya’da devrimi gerçekleştiren Sosyalist liderler tarafından Osmanlı yönetimine ihbar edilince tüm plan dünyaya ifşa edilmiş olur. İngilizlerin iş birlikçisi Şerif Hüseyin kendisine verilen sözlere ters düşen bu metinden çok rahatsız olur. Ama dahası gelecektir. Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa, Şerif Hüseyin’e diğer bir gizli belgeyi, Arthur Balfour’un hazırladığı “Balfour Deklarasyonu"nun bir kopyasını göndermiştir. Bu deklarasyon metni Araplar için daha da rahatsız edici bir metindir.

Tamamı : https://t24.com.tr/yazarlar/enver-guney/bazilari-trump-i-neden-pers-krali-cyrus-a-benzetirler,52012

 

  • GAZZE’NİN Z RAPORU: DAHA YAZILMADI! - FEHİM TAŞTEKİN

Sonuçlar Gazze’yi de aşıyor.

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ve lider kadrolarının organize terörle öldürülmesiyle Lübnan direnişinin aldığı darbeler İsrail’in ‘cezalandırıcı güç’ imajını parlatıyor.

Zincirleme olarak bu durum, Suriye’de rejimin Batı-Körfez beslemesi cihatçı projenin eline düşmesiyle sürdü. Ve İsrail güney Suriye’yi tampon bölgeye dönüştürme, bu ülkenin hava sahasını engelsiz koridora dönüştürme, yeni orduyu ağır silahlar ve savunma kapasitesinden mahrum bırakma gibi dayatmalarda bulunma imkanına kavuştu.

‘Direniş Koridoru’ndaki statükonun değişimi en nihayetinde uzun yıllardır üzerinde çalıştıkları İran’ı vurma planının önünü açtı.

İsrail bu sonuçları caydırıcı bir faktörü dönüştürüp güç denklemini kökten değiştiren bir tahakküm mekanizması kurmayı düşlüyor. ‘Düşlüyor’ diyorum çünkü yıkıcı sonuçlara rağmen bunun şu aşamada olabildiğini söyleyemeyiz.

İsrail’in öldürme kabiliyetine dayalı bu tasavvur, özünde tamamen Amerikan desteğine bağımlı. Trump bu konunun anlaşılmasında bizi yükten kurtarıyor; defalarca kendisini İsrail’e ‘dur’ ve ‘başla’ diyebilen ya da Yahudi devletini sürüklendiği bataklıktan kurtaran otorite olarak resmetti.

İsrail, İran’ın nükleer tesislerini yok etmek ve rejimi yıkmak bir kenara, hedeflediği caydırıcılık denklemini de kuramadı.

Hizbullah da Amerikan-Suud ikilisinin muazzam baskılarına rağmen silahlarına veda etmedi. Suriye’yi tamamen teslim alma çabaları hâlâ ucu açık bir süreç.

Yemen’de hiçbir bombardıman Husileri Gazze ile dayanışmadan vazgeçiremedi. Bölgesel denklemle ilgili kumpas, müdahale ve baskılar devam edecek.

İsrail küçük bir şeritten ibaret olan Gazze’ye yaşattığı cehenneme rağmen stratejik hedeflerini tutturamazken tüm coğrafyaya hikâye yazmak daha çok mürekkep tüketir.

Tamamı : https://www.evrensel.net/yazi/97913/gazzenin-z-raporu-daha-yazilmadi

 

  • FİLİSTİN SORUNU’NU PARANTEZE ALMAK - HAKAN TAHMAZ

Birçok ülkenin Filistin devletini tanıdığı ve Netanyahu’nun soykırım suçundan yargılandığı bir dönemde bu girişim, barış girişiminden ziyade Netanyahu’yu kurtarmaya; Gazze’yi yeniden inşa ederek kent rantına açmaya dönük bir adım olarak görülebilir. İsrail lideri Binyamin Netanyahu’nun cezasızlığını garanti edecek ve Hamas ile birlikte Muhammed Mustafa Başkanlığındaki Filistin yönetiminin tasfiyesini hedefleyen bir yaklaşım, bölge halkları için tehdit olmaya devam edecektir. ABD lideri ve ortakları soykırım suçu işleyen Netanyahu ve arkadaşlarını yargılanmaktan kurtaracak bir proje hayata geçirilmek istendiği çok açık. Bu yaklaşımla nasıl barış oldukça zor.

Netanyahu’nun bölge ülkelerinin durumunu ve hak temelli beka sorununu artırması kuvvetle muhtemeldir. İsrail içi muhalefetin etkisinin kırıldığı bir dönemde Trump’ın Netanyahu için can simidi olabilecek bir süreç ördüğü söylenebilir. Bu durum şaşırtıcı değildir.

https://www.yeniarayis.com/yazi/filistin-sorununu-paranteze-almak-11924

 

  • “Sürünerek ilhak” – Metin Duyar

İsrail’in genişleme sistematiğinin en çarpıcı yanı, bu sürecin uluslararası sistem tarafından sürekli tolere edilmesidir. “Güvenlik” kavramı, modern diplomasi içinde en meşru gerekçe haline gelmiş, böylece genişleme politikası “istikrarı koruma” çerçevesinde sunulmuştur. 1948’den bu yana her çatışma sonrasında aynı döngü yaşandı: önce geçici askeri varlık, sonra güvenlik bölgesi, ardından idari altyapı ve yerleşim. Her adım, uluslararası kamuoyunda “meşru savunma” veya “barışa geçiş” olarak yorumlandı.

Bu kabulleniş, yalnızca siyasi değil, etik bir zaafı da ortaya koymaktadır.

Zira bu durum, işgalin artık açık şiddetle değil, bürokratik sessizlikle yürütüldüğünü göstermektedir.

İsrail’in “sürünerek ilhak” politikası, askeri güç kadar diplomatik dilin de bir silah haline geldiği yeni dönemin tanımıdır. Her “geçici önlem” kalıcılaşıyor; her “barış süreci” bir sonraki ilhakın altyapısını kuruyor. Bu süreçte uluslararası toplumun tepkisizliği, fiilen onaya dönüşüyor.

Tamamı : https://medyagunlugu.com/surunerek-ilhak-israilin-genisleme-sistematigi/

 

  • GAZZE’DE ATEŞKES: NEHİRDEN DENİZE ÖZGÜRLÜK NASIL GELİR? – AYŞE KARABAT

Filistin’e destek gösterilerinde atılan bir slogan var: Denizden nehire özgür Filistin.

Bu slogan Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e kadar Filistin’in özgür olmasını istiyor. Yani aslında İsrail’in varlığını tanımıyor.

Aynı nehirden denize olan bölge İsrail içinse, Eretz İsrail yani İsrail diyarı. Bu arada İsrail derken şimdiki aşırı sağcı tanımının bile ötesine geçen İsrail hükümetini değil, İsrail Devleti’ni kast ediyorum. O İsrail Devleti’nin vatandaşları ki hepsi mevcut hükümeti desteklemiyor, Filistin’e yönelik soykırımın durdurulması için sokağa çıkan, ellerinden geldiğince herkes için insani yaşamı savunanların da devleti. İnsan sonuçta içine doğduğu devleti seçemiyor.

Toz duman elbette yatışmadı Filistin’de ama yine de şu soruyu sormak zorundayız: Herkes için, Filistinli ya da İsrail vatandaşı ama herkes için hatta Kudüs’ün insanlığın ortak mirası oluşu göz önüne alındığında Filistin denilen coğrafyayla gönül bağı hisseden herkes için denizden nehire özgürlük mümkün mü?

Mevcut yönetimlerin, aşırı sağcı İsrail hükümetinin ya da Filistin’i temsil ettiğini iddia edenlerin bu soruya yanıt veremeyeceği de çok açık. Ama bölgenin herkes için önemini bilen, tarihini bilen, herkesin hakkını gözeterek ve diğerini yok etmeye niyetli olmadan bu soruya yanıt arayanlar var.

Bunlardan biri de land for all yani “herkes için toprak” grubu. Bu grup, Filistinli ve İsrailli bireylerin bir araya gelerek kurduğu, BM’ye de katkı sağlamaya çalışan bir grup.

Temel argümanları şu: Hem İsrailliler hem de Filistinliler, nehirden denize kadar tüm topraklara dair derin bir duygusal bağ hissediyor. Bu durum kalıcı ve adil bir barışın temelini oluşturmalı.

Herkes için toprak grubunun temel çözüm önerisi de aynı topraklar üzerinde iki devletli, tek vatanlı, eşitlik ve özgürlük temeli üzerinde demokratik bir hukuk devleti.

Tamamı : https://www.fayn.press/gazzede-ateskes-nehirden-denize-ozgurluk-nasil-gelir/

 

  • HAMAS'IN SİLAHSIZLANDIRILMASI NE KADAR GERÇEKÇİ? - KERSTEN KNİPP

Kudüs İbrani Üniversitesi'nde İslamiyet üzerine çalışmalar yapan Simon Wolfgang Fuchs'a göre Hamas'ın, İsrail güçlerinin çekilmesinin hemen ardından yeniden sahada görünmesi ve silahlı unsurlarını Gazze kentine göndermesi "açık bir mesaj" anlamına geliyor:

"Hamas açıkça, Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmediğini göstermek istiyor. Aksine, bölgede hâlâ bir rol üstlenmekte kararlı."

ABD merkezli düşünce kuruluşu Atlantic Council'in analizine göre de Hamas'ın silahsızlandırılmasına giden yol uzun ve zorlu olacak. Analizde, "İster silahlı bir örgüt, ister siyasi bir hareket ya da sadece bir fikir olarak, Hamas varlığını sürdürdüğü sürece Gazze'de yeniden güç kazanıp kendi çıkarlarını dayatma riski yüksek" ifadesi yer alıyor. Şu anda yaşananlar da bu değerlendirmeyi doğruluyor.

Tamamı : https://www.dwturkce1.com/tr/gazze-hamas%C4%B1n-silahs%C4%B1zland%C4%B1r%C4%B1lmas%C4%B1-ne-kadar-ger%C3%A7ek%C3%A7i/a-74367907

 

  • DENKLEME BAK: 20=1966 – YAKUP KEPENEK

Tutsak değişiminde görülen eşitsizliğin kaynağı “beyindir.”

Evet yanlış okumadınız, bu eşitsizlik, iki taraf insanının beyin gücünün  nasıl kullanıldığını gösteriyor.

Nasıl mı? Günümüzde ülkelerin gelişmesinin en önemli göstergesi her yıl toplam ulusal gelirden araştırma-geliştirmeye (AR-GE) ayrılan paydır. İsrail yıllardır, açıkladığı kadarıyla, ulusal gelirinin yaklaşık yüzde beşini AR-GE’ye ayırıyor ve dünya sıralamasında birincidir. Eklemekte yarar var; başarılı AR-GE, her düzeyde tam bir yaratıcılık ve özgürlük ortamında verilen bilimsel eğitime ve bağımsız kurumlaşmaya dayanır. İsrail bunu başarı ile gerçekleştiriyor; dahası İsrail insanı eğitimlidir; kurumları bilimsel ilkelerle çalışır.

İsrail Devleti 1948’de kuruldu, şunun şurasında 77 yıllık bir ülke ve nüfusu on milyon dolayında. Bugünlerde Nobel Ödülleri dağıtılıyor; bugüne dek Nobel ödülü kazanan İsrailli sayısı 10; Yahudi kökenli Nobel sahipleri ise bunun on katı. Diğer tarafta dünya Müslüman nüfusu ise iki milyarın üzerinde ve Müslüman ülkelerin tamamından Nobel Ödülü kazananların sayısı da 10 dolayındadır.

Bu sayıları ortaya çıkaran birikim yazının başlığındaki eşitsizliğin kaynağını da açıklıyor.

https://www.birgun.net/makale/denkleme-bak-20-1966-661953

 

  • Adelina Sfishta@AdelinaSfishta

Erdoğan ve Netanyahu'nun, yakın gelecekte, lişkileri normalleştireceğine ihtimal veriyor musunuz?

https://x.com/AdelinaSfishta/status/1979638725652131949

 

  • Bir cinayetin anatomisi: Helene Rytmann – Pelin Batu

Litvanyalı-Rus Yahudi’si olarak 15 Ekim 1910 yılında dünyaya gelen Helene Rytmann’ın çocukluğuna dair hayatı tam bir muamma çünkü zaten psikolojik sorunlarla cebelleşen Althusser’in onun hakkında yazdığı anılarının ne kadar gerçek ne kadar kurgu olduğu tartışılır. Şayet Althusser’e inanacak olursak, Helene’in taciz ve ölümle dolu, travmatik bir gençliği olmuş. Aile doktorları ergenliğinde Helene’i cinsel olarak taciz etmiş, ardından da önce kanserden muzdarip babasına ardından annesine öldürücü dozda morfin enjekte ederek ötenazi yapmış. Çeşitli kaynaklara göre Althusser, “travma-biyografisine” hayali anılar yerleştirdiğini itiraf ettiği için 13 yaşındaki Helene’in anne-babasını doktor tavsiyesi üzerine öldürdüğü ister istemez büyük bir soru işareti.

Tamamı : https://www.gazetepencere.com/yazarlar/bir-cinayetin-anatomisi-helene-rytmann-674999h

 

  • BOLŞEVİKLERİN ARKASINDA DURAN YAHUDİ BİR İTTİHATÇI: PARVUS EFENDİ - DOÇ. DR. GİRAYALP KARAKUŞ

İsrail Lazareviç Helphand, takma adı Aleksandr Parvus. Zengin bir Yahudi ailenin çocuğuydu. Küçük yaştan itibaren zekâsıyla ön plana çıkan bir öğrenciydi. Daha çocukluğundan bu yana Yahudi karşıtlığı politikası izleyen Çarlık Rusya’ya düşmandı. Gençliğinde Marksist kitaplar okudu ve etkilendi, daha sonra Ukraynalı milliyetçi Taras Şevçenko’nun vatanseverlik temalı şiirlerinden pasajlar okudu ve ezberledi. Çarlık sistemi ile hiçbir zaman barışmadı, sürgün yedi, eziyet çekti ancak ailesinin zengin olması onun parasızlık çekmesine engel oldu. Kod adı Parvus olan bu şahıs kimdi? Her zaman hakkında spekülasyonlar oldu. 1905 Şubat Devrimi’nde teorik olarak yer aldı, Türkiye’ye geldi İttihatçıların içinde teorisyenlik yaptı, Türk milliyetçilerinin yayın organı Türk Yurdu’nda yazılar yazdı, Türkiye’nin Mali kurtuluşuna dair çözüm önerileri sundu, Lenin’in Almanya’dan Rusya’ya dönmesinde etkin rol oynadı. Ama her zaman bir soru işareti olarak kaldı Parvus. Vefat ettiğinde dostları evindeki eşyalara bakmak için gittiğinde gerisinde hiçbir belge bırakmamıştı. Gerek 1905 Şubat gerekse 1917 Ekim Devrimi’nde Bolşevikleri maddi olarak destekledi. Peki bu yardımları neden yaptı?

Tamamı : https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/bolseviklerin-arkasinda-duran-yahudi-bir-ittihatci-parvus-efendi-551852

 

  • Üç ayaklı hafıza: YANBOL’UN İZ-İNDE - Marta Sömek
  • Sinagog, Yahudiler için hem tarihi hem de kültürel miras konumunda. Yakın bir tarihte de tekrar hizmete açılan sinagog hakkında bilgi verebilir misiniz?

Hayim Beraha: Bu açma eyleminin bir parçası olarak bina yüzeyindeki dokunuşlar, bina ile kurulan diyalogla devam etti. Sinagog hakkındaki yazılı belgelerin dışında, görsel kanıtları ile de bir belgeye dönüştü. Serginin de bu anlamda yeni bir tarzı okumasına vesile olacağını söylemek gerekir.

Bizans döneminde mevcut olduğu, 1693 tarihli fermandan anlaşılan bu sinagog, Yanbol (Niğbolu) kasabasından göç ederek Balat’a yerleşen Yahudiler tarafından kurulmuş ve adını anılan yöreden almış. Avlusunda Bizans dönemi binaları bulunan Yanbol Sinagogu, kâgir olup tavanı yağlı boya doğa resimleri ile tezyin edilmiş. Seyyah ifadelerinden ve kitabelerden ana binanın, bir yangın felaketini takiben 17. veya 18. yüzyılda yeniden inşa edildiği, 1709, 1865 ve 1895 yıllarında esaslı onarımlar yaşadığı anlaşılıyor. Sedef kakmalı ahşap kapılı Ehal’e (Tevrat rulolarının saklandığı dolap) yaldız boyalı bir parmaklıktan geçip iki basamak çıkarak varılır. Azara (sinagoglarda kadınlar bölümü), tavana çakılı ahşap desteklerce taşınır.

Doku ve renk cümbüşü, sadeleştirme ve projenin odağının oluşturulmasında, sinagogdaki renkleri seçen, betimlemesinde ışık gösteren ve ilham veren, iç mimar Anna Fresko oldu. Kimi zaman fırçayı eline alarak, patinayı zanaatkâr ustalar ile birlikte kimi zaman yerinde bakarak, tüm süreci başından sonuna takip etti. Gerek mimari ekibi gerek yönetim kurulu gerekse mekânın bütüncül etkisini üçüncü bir göz olarak takip etti ve yönlendirdi.

https://www.agos.com.tr/tr/yazi/36023/uc-ayakli-hafiza-yambolun-iz-inde

 

  • DIŞ HABERLERE ADANAN BİR ÖMÜR - CENK BAŞLAMIŞ

Günümüzde Türk medyasının dış haberlere yer vermemek için bulduğu bahanelerden biri de, yurt dışına muhabir göndermenin pahalı olması. Oysa Kohen hiç de öyle düşünmüyor, hatta “Vietnam savaşını izlemek için yola çıktığımda cebimde ne kadar para vardı biliyor musunuz? Topu topu 200 dolar. Yani 200 dolarla savaş izledim” diyor.

Kohen’in bir özelliği de, aralarında Newsweek’in de bulunduğu pek çok yabancı yayın organı için muhabirlik yapmış olması. “Yabancı gazetelere mektup yazarak Türkiye muhabirleri olabileceğimi söylüyordum. Hiç unutmam bir İngiliz gazetesinden ‘Türkiye haber niteliği taşıyan bir ülke değil’ cevabı gelmişti. Ama sonradan onların da muhabiri oldum” diyor gülerek.

Kohen’in sayısız anısı arasında Çekoslovakya’nın 1968 yılındaki işgali sırasında dış dünyayla haberleşme olanağı bulunmadığı için Türk Büyükelçiliğinin telsiz sisteminden yararlanarak Milliyet’e yazı göndermesi ve orada bulunan Washington Post dahil bütün ünlü gazeteleri atlatması.

Peki, 66 yılını verdiği Milliyet Kohen için ne ifade ediyor?

“Milliyet bende hep pozitif izler bıraktı. Benim için Milliyet yenilikçi, çağdaş, objektif, kapsamlı, haberi anlaşılır bir dilde veren bir gazetedir. Bizim Milliyet’teki vizyonumuz hep bu olmuştur. Bu miras bir süre devam etti, sonra biraz zayıfladı…”

https://medyagunlugu.com/dis-haberlere-adanan-omur/

 

  • GÜNEY AFRİKA'DA LEMBA YAHUDİLERİ - DR. HALİM GENÇOĞLU

Lemba halkı, Güney Afrika, Zimbabve ve civarındaki bölgelerde yaşayan Bantu dili konuşan bir halktır.

Kendilerinin eski İsrailoğullarının soyundan geldiğini iddia ederler ve belirli Yahudi geleneklerine benzer dini ritüelleri vardır.

Tamamı : https://www.indyturk.com/node/766596/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/g%C3%BCney-afrikada-lemba-yahudileri

 

  • CEZAYİR’İN BAŞKENTİNDEKİ TARİHİ SİNAGOG YIKILDI

Cezayir’in tarihi semtinde bulunan 130 yıllık sinagog, adı açıklanmayan bir yabancı elçiliğin müdahalesi nedeniyle ertelendikten sonra nihayet 11 Ekim’de Cezayir yetkilileri tarafından yıkıldı. Diğer büyük sinagog ise camiye çevrilmiş durumda.

https://iktibasdergisi.com/2025/10/16/cezayirin-baskentindeki-tarihi-sinagog-yikildi/

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün