Dünya Kız Çocukları Günümüz kutlu olsun (mu?)

11 Ekim, Dünya Kız Çocukları günüydü. Mesajlar gitti geldi; anneler babalar sosyal medyada kız çocuklarını ne kadar çok sevdiklerini, çeşitli etkinliklerde çekilmiş tatlı resimler koyarak milyonuncu kez ispatladı; kız çocuklarına duyarlı olduğumuzu bir kez daha herkese göstermiş olmanın haklı sarhoşluğuyla arkamıza yaslandık, bilinçli ebeveyn/vatandaş/insan olmak kolay değil neticede.

Burcu SUNAR CANKURTARAN Perspektif
15 Ekim 2025 Çarşamba

Gerçekte ise, 11 Ekim, kız çocuklarına duyduğumuz sevgiyi kutlayalım diye ilan edilmiş değil. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 2011’de, daha önce tüm insanların, kız çocuklarının, tüm çocukların, kadınların, dezavantajlı bireylerin haklarının korunmasına ilişkin aldığı kararları da anarak, 11 Ekim’i özel bir gün olarak konumlandırır. Karar metninde, kız çocuklarının güçlendirilmesinin ve onlara yatırım yapılmasının, ekonomik büyüme ile yoksulluğun ve aşırı yoksulluğun ortadan kaldırılması da dâhil olmak üzere tüm Binyıl Kalkınma Hedeflerine ulaşılması için kritik olduğu belirtilir. Kız çocuklarının kendilerini etkileyen kararlara anlamlı katılımlarının sağlanmasına, ayrımcılık ve şiddet döngüsünün kırılmasına ve bunların yapılabilmesi için de, ebeveynlerin, yasal vasilerin, ailelerin ve bakım sağlayıcıların yanı sıra erkek çocuklarının, erkeklerin ve daha geniş toplumun aktif desteğine ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekilir. Yani bu günün arka planında, kız çocuklarımıza duyduğumuz sevgiyi kutlamak değil, onların tüm dünyada karşı karşıya kaldığı problemlere hak temelli bir karşı çıkış için farkındalık ve dönüştürücü bir eylem gücü yaratma arzusu yatıyor.

Neden buna ihtiyaç var? Çünkü biz, çocukları, bilhassa da kız çocuklarını, istismar eden bir dünyada yaşıyoruz. “Çocuk istismarı” ifadesi bizi rahatsız ediyor. Bu ifadeyi haberlerde duyduğumuzda genellikle söz konusu edilenin cinsel istismar olduğunu düşünüyoruz. Lanet ediyor, faillerin mutlaka cezalandırılmasını talep ediyoruz. Oysa istismar; sömürmek, iyi niyeti kötüye kullanmak demek. Yani anlamı, çocuğu cinselliğe nesne haline getirmekten çok daha kapsamlı. Kulağımıza istismar kelimesi kadar kötü gelmeyen ‘kötü muamele’ (maltreatment) kavramı ise, bizde genellikle fiziksel şiddet olarak algılanıyor. Ne var ki, toplumsal dokumuza ve kültürel alışkanlıklarımıza bağlı olarak, hangi kavramın içini nasıl doldurursak dolduralım, istismar da kötü muamele de aslında tüm dünya olarak hepimizin bebeklere ve çocuklara yaptığımız, onları maruz bıraktığımız bir şey.

 

Çocuk istismarı

Dünya Sağlık Örgütü’nün ve bu alanda araştırmalar yapan pek çok kurumun yaklaşımına göre; bir çocuğun sağlığında ve gelişiminde olumsuz etkileri olan davranışların, bilerek ya da bilmeyerek, bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından sergilenmesi, çocuğun kötü muamele gördüğüne işaret eder. Her türlü fiziksel şiddet çocuk istismarıdır. Her türlü duygusal ihmal, duygusal ve fiziksel ihtiyaçları karşılamama, aşağılama, kötü sözler söyleme, sosyal gelişimi engelleyecek kısıtlamalar koyma, güven ve bağlılık içeren ilişkiler deneyimlemesinin önüne geçme, tehdit etme, dışlama, duygusal istismardır. Çocuğun sağlığına, eğitimine, beslenmesine, barınmasına, güvenli yaşam koşullarının sağlanmasına ilişkin yetersizlikler, çocuk ihmalidir.  

Bunları yapanlar, ebeveynler ya da bakım verenler olduğu gibi, toplum, çeşitli kurumlar, bizzat devlet de olabilir. Bazı şeyleri duymak canımızı acıtabilir ama net şekilde söylemek gerekir. Vatandaşlığı altına aldığı, ebeveynlerinden vergi aldığı çocuklara en az ortalama standartlarda, çocukların ihtiyaç duyduğu bilişsel, psikolojik, fiziksel gelişimi içeren bir eğitim hakkı sağlamayan devletler çocuğu istismar ediyordur. Özel gereksinimli ya da değil, çocukların sağlıklarını korumaya ve gerektiğinde tedavi almalarına yönelik politikalar üretmeyen bir devlet, çocukları istismar ediyordur. Çocukların sağlıklı beslendiği, spor yapabildiği, sosyalleşebildiği, kendilerini mutlu, kabul edilmiş, huzurlu, seviliyor hissettiği bir ortam oluşturmayan devletler çocukları istismar ediyordur. Çocukları reklamlarda, özellikle de çocuklarla hiç ilgisi olmayan telefon, gayrimenkul, araba gibi reklamlarda oynatmak, onları tüketim toplumunu pekiştirmek, daha çok satış yapmak, ürünümüzü sevimlileştirmek için kullanmak, onların üzerinden karımızı arttırmayı planlamak, çocuk istismarıdır. Çocukların üzerinden ailelerin para kazanma yöntemi olarak son yıllarda ortaya çıkan videolar çekmek, yayınlamak, reklam almak, sosyal medyada takipçi kazanmak, karar veremeyecekleri yaşlarda herkesin görebileceği kameralarla çocukların ağlamalarını, gülmelerini, krizlerini, tuvalet eğitimlerini dünyaya sunmak, çocuk istismarıdır. İyi bir eğitim alabilmenin yolunun artık neredeyse sadece vakıflara ait ya da alternatif programlar uygulayan okullara çok yüksek paralar ödemekten geçmesi, bunun dışında kalan okulların bu parayı veremeyecek olan ailelerin çocuklarının gittiği iyi olmayan devlet okulları diye etiketlenmesi, toplumda çocuklar arasında, yetişkinliklerine sarkacak böyle bir sınıflaşmanın olması, çocuk istismarıdır. Özel gereksinimli bir çocuğun evine hapsolmak zorunda kaldığı, okula gidemediği, diğer çocuklarla sosyalleşemediği, onları ve ailelerini dışlayan, okullara kabulünün önüne geçen, varlıklarını rahatsızlık gibi gören bir toplum çocukları istismar ediyordur. ‘Sokak çocuğu’ kavramının olduğu bir toplum, çocukları istismar ediyordur. Çocukları fast food’a, şeker ve kimyasal yüklü yiyecek ve içecek tüketmeye yönelten, ihtiyaçları olan sevgi ve oyun ortamını sağlamayarak, onları oyun oynayacakları yaşta çalışmak zorunda bırakan, onları savaşlarda annesiz, babasız, kardeşsiz bırakan dünya, çocukları istismar ediyordur. Hepimiz çocukları istismar ediyoruz.    

Özel günler ilan edilmesi, ne yazık ki bu gerçeği değiştirmiyor. İster ‘Dünya Kız Çocukları Günü’, ister ‘Çocuk Hakları Günü’, ister Türkiye’nin gururu olan 23 Nisan olsun. Her çocuk bu dünyada zorlu bir mücadelenin altında ama kız çocukları daha da savunmasız. Destek olmadığımız, türlü kötü muamelelere maruz bıraktığımız, kötü muamelelere maruz kalmasına göz yumduğumuz, maddi kaynaklarımızı paylaşmadığımız, maddi ve manevi olarak sahip çıkmadığımız, iyi bir eğitim alması için uğraşmadığımız, duygusal destek vermediğimiz kızlarımızın kız çocukları gününü kutlamamızın, sosyal medya hesaplarımızdan duyarlılık mesajları paylaşmamızın anlamı yok. Ve aramızda kalsın ama kız çocukları bunları “yemiyorlar”.    

Bir son not: Bu yazıyı, kızımın doğumundan hemen sonra, çocukların ama özellikle de kız çocuklarının ve kadınların içinde bulunduğu duruma ilişkin yazdığım, yayıneviyle sözleşme yapılmış olmasına rağmen üç senedir basılmayan kitabımın içinden alarak yazdım. Dünyada ve ülkemizde bilhassa çocukların içinde bulunduğu durum ve buna ilişkin kasıtlı kayıtsızlık göz önünde bulundurulduğunda, artık kitabın basılmamasına değil, basılmak üzere sözleşme yapılmasına şaşırıyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün