Resim yapmak, tuval üzerine sürülen boya ve fırça darbelerinden oluşur gibi gözükse de tek başına bu eylemden ibaret değildir. Sanat, estetik bir ifade biçimi olmasının yanı sıra, sanatçının iç dünyasının kırılmalarını, iyileşmelerini ve arayışlarını da görünür kılma çabasıdır. Bu haftaki konuğumuz Sibel Baruh, ´Unalome´ adlı sergisini ve resim yapmanın kendisi için nasıl bir terapi ve iyileşme aracı olduğunu anlattı.
Uzun zamandır aldığı sanat terapileri derslerinden sonra çalışmalarını her gün daha ileriye taşıyan Sibel Baruh ile Hint felsefesinde bilincin yükselmesi anlamına gelen ‘Unalome’ adlı ikinci sergisiyle ilgili konuştuk.
“Tuval artık benim için yakın bir dost”
“Bu serginin konusu, bilgiyle hislerimizin birleşmesidir. Zihnimiz bizi yanlış yönlendirdiği için onu hep çalışmalarımızın dışında tuttuk; temel yaşama sebebimiz, zihnimizin her söylediğine inanmamak, evrenin işaretlerine açık olmak ve en önemlisi her evremizi sevgiyle yaşamaktır” diyen Baruh, düşünceleri doğrultusunda bu sergisinin adını, iniş - çıkışlarla olgunlaşmayı, sabrı ve ruhsal yükselişi ifade eden ‘Unalome’ olarak belirledi. Sanatçı ayrıca, “Zihnimi değil, kalbimi dinleyerek resmediyorum. Teslimiyetin, sevginin, sakinliğin ve anın ruhunu tuvallerime yansıtıyorum” dedi.
Uzun zamandır resim yapıyorsun ancak son dört - beş senedir farklı bir tarzda ilerliyorsun; okuyucularımıza bu yolculuğunu anlatır mısın?
Aslında çok uzun yıllar resim dersi aldım ama sadece bir objeye ya da fotoğrafa bakarak resim yapabiliyordum. Dört yıl önce hocam Emre Ertürk ile tanıştım ve ondan özel teknik resim ile sanat terapisi dersleri almaya başladım. Sanat terapisi derslerimizde düşüncemi tuvale aktarmayı, renklerle, değişik tekniklerle kendimi ifade etmeyi öğrendim. Bu dersler, herhangi bir görsele bağlı kalmaksızın ilerlememi mümkün kıldı. İlk kişisel sergimi iki yıl önce açtım. Birçok karma sergiden sonra şimdi ikinci kişisel sergimi izleyicilerimle paylaşıyorum.
Sanat terapisi nedir? Örneğin, bir sanat terapisi günü nasıl geçiyor?
Yaşadığım talihsiz bir olay sonrası kendimi yıkılmış, yok olmuş hissettiğim bir dönemde spiritüel bilgilere ulaşabilmek için Hintli master’ımla tanıştım. Ondan aldığım bilgileri resim hocam Emre Ertürk ile yaptığımız sohbetlerde pekiştiriyordum. Benim dersimdeki terapi yönüm daha çok bu yoldaydı. Yaratım, renklerle dans etmek ve bu şekilde duygularımı anlatmak bana tedavi oldu. Bir dersimiz altı saat sürüyor ve o kadar konsantre oluyorum ki, onca saatin sonunda dersi bitirmek istemiyorum. Bu altı saat, yalnızca resim yapmak ile geçmiyor. Duygularımızı, arzularımızı yazarak olumlamalar yapıyoruz; çimenlerin üstünde zıplayarak enerjimizi değiştiriyor, sohbetlerle ruhumuzu doyuruyoruz. Resimlerim de bundan sonra ortaya çıkıyor.
İlk serginden beri resimlerinde Crea adını verdiğin yusufçuk böceğini kullanıyorsun; bundan bahseder misin?
Resimlerimde zihnimize yüklenen bilgi ve duyguları yok sayarak kalbimizin sesiyle yaşamayı ifade etmek istedim. Bir simgeye ihtiyacım vardı. Yusufçuk böceğinin şeffaf kanatları çok çeşitli renklerde olduğu için kendime sembol olarak seçtim. Yusufcuk böceği karakterinin, iyilik ve kötülük arasındaki serüvenini anlatan ilk sergimin adı Creation idi. Kalbimin sesini simgeleyen bu güzel varlığa crea adını verdim. Hâlâ resimlerimde sıkça bu figürü kullanıyorum
İkinci solo sergini Unalome olarak adlandırdın; bizlere serginin başlığı üzerinden resimlerini anlatır mısın?
‘Unalome’ Hint felsefesinde bilincin yükselmesi anlamına gelir. Tüm tablolarımda bu hayata neden geldiğimizi, yaşam döngümüzü, karmalarımızı temizlememiz için yapmamız gerekenleri, edindiğim spiritüel bilgiler doğrultusunda tuvallere yansıttım.
Tuval ile olan ilişkini tarif eder misin?
Yaşadığım elim bir olaydan sonra hayatı sorgulamaya, öte dünyayla ilgili öğrenebileceğim bilgilere ulaşabilmeye adadım kendimi. Bu konuları, insanlara ütopik geldiği ve asla kesin olarak bilinemediği için çok az kişiyle konuşabildim. Tuval, benim için çok değerli bir obje çünkü aklımdan geçen bu konuyla ilgili düşüncelerimi ona aktarabiliyorum. İnsanlar bilinmeyeni konuşmaktan biraz rahatsız oluyorlar sanırım. Bu yüzden tuval benim yakın dostum.
İzleyicilerin, serginden hangi duygular ile ayrılsın istersin?
Sergime gelen ziyaretçilerin tabii ki tablolarımı, boyama tekniklerini, kullandığım renkleri beğenmelerini çok isterim ama ifade etmek istediğim düşüncelerimle ilgilenip paylaşımda bulunduklarında, kendimi tam olarak amacıma ulaşmış hissediyorum. Hem şaşırtıcı hem de değil, çok sayıda kişi yoldan geçerken sergime gelerek benimle tam da konuşmak istediğim konuları konuşuyor. Bu, beni ayrıca çok mutlu ediyor.
Yaratıcılık ve iyileşme arasındaki ilişki nedir?
İyileşmenin çok çeşitli yolları vardır mutlaka. Resim yaptığım zaman, bomboş beyaz bir tuval üzerine hayalimi yansıttığımda sadece bana ait müthiş bir yaratımın varlığını hissediyorum, çok doyurucu ve iyileştiren bir duygu bu. Kendini anlatabilmek, başkalarına resim yoluyla ulaşabilmek çok özel bir durum. Yaratımla geçen saatlerde yalnızca işime konsantre olup pozitif enerjiye geçiyorum. Benim için çok etkili bir meditasyon tekniği.
Kendini sanat yolu ile iyileştirmek isteyenlere ne tavsiye edersin?
İnsan, hayatının hangi döneminde kendisini üzebilecek ve tedaviye ihtiyaç duyabileceği bir süreç yaşayacağını bilemez. İnsanlara tavsiyem resim yapmayı denesinler, kaç yaşında olurlarsa olsunlar, herkesin resimle kendini ifade edebilmesi mümkündür, bunu kendi tecrübeme dayanarak tavsiye ediyorum.
Unalome sadece göze değil, görünmeyene de dokunan bir sergi. Hikâyesinde, renklerin, fırçaların ve tuvallerin eşliğinde iyileşme yoluna inanan bir kadının cesur yolculuğu var.
Sergiyi, 20 Ekim tarihine kadar Galerie D’art La Visione’da ziyaret edebilirsiniz.