“A Ğ A T A K I L A N L A R”

•Savaşı başlatan ve halkının çekmekte olduğu ıstırabı “zaferin ödenmesi gereken bedeli” olarak gören Hamas,her şeyi göze almış umutsuz bir savaş örgütüdür. Bir Desperados´dur. Bu sıcak savaşı kazanamaz. İsrail ise insanlık açısından “mağlup sayılacağı bir galibiyet” peşindedir. İslam ülkelerinin İsrail´i kınamaktan başka hiçbir şey yapmadığı suçlaması en azından İran´a, Yemen´e ve Hizbullah´a haksızlıktır. Türkiye dâhil diğer İslam ülkelerinin İsrail ile sıcak çatışmaya girmemeleri isabetli olmuştur. Bu, hem yangına körükle gitmek hem de uluslararası hukukun öngördüğü devletlerin “öz savunma hakkına” tecavüz olurdu. Uluslararası Ceza Mahkemesi,uyguladığı yürek parçalayan gaddar savaş yöntemi yüzünden Netenyahu´yu savaş suçlusu görmekte ama batı devletleri İsrail´i suçlamamaktadır. Türkiye, matematik diliyle söylemek gerekirse “çok değişkenli ve çok dereceli” bir denklemin optimum çözümünü bulmak zorundadır. Bir İspanya değildir. Gazze ihtilafında izlenecek yol, umutsuz Hamas´ın kuyruğuna takılmak değil; ona çıkış yolu göstermek olmalıdır. oEge Cansen - Sözcü

İzak BARON Diğer
1 Ekim 2025 Çarşamba
  • Bu Haftanın “Takılanlar”ı

 

  • Gazze; savaş mı, katliam mı, soykırım mı? – Ege Cansen

 

Gazze’de gerçekten bir insanlık faciası yaşanıyor. Bu facia bir türlü durmuyor ve durdurulamıyor. Çünkü ortada “resmen” bir savaş var. Savaşlar berabere bitmez. Ne İsrail ne de Hamas yenilgiyi kabul etmiyor. Durumun bir facia (trajedi) olduğunu gaddar Netenyahu bile kabul ediyor. Çünkü “Batı Şeria ve Gazze’yi içine alan büyük İsrail” içinde yaşayan 7 milyon Filistinli ile 7.5 milyon Yahudi’nin barış içinde birlikte yaşaması gitgide zorlaşıyor. 1973 Ekiminden, 2023 Ekimine kadar süren 50 yıllık nispi sulh döneminde zenginleşerek, orta gelir düzeyinde bir hayat

sürer hale gelen 2.3 milyon Gazzeli, Filistinlinin geleceği mahvolmuştur. Yarın Hamas ile İsrail arasında ateşkes sağlansa, rehine ve esir takası yapılsa bile, artık Gazze bir daha eski Gazze olamayacaktır. Geri dönülmez nokta çoktan geçilmiştir. İnşallah bu felaket en kısa sürede öyle veya böyle biter de yaralar geç ve güç de olsa sarılır.

Savaşı başlatan ve halkının çekmekte olduğu ıstırabı “zaferin ödenmesi gereken bedeli” olarak gören Hamas,her şeyi göze almış umutsuz bir savaş örgütüdür. Bir

Desperados’dur. Bu sıcak savaşı kazanamaz. İsrail ise insanlık açısından “mağlup sayılacağı bir galibiyet” peşindedir. İslam ülkelerinin İsrail’i kınamaktan başka

hiçbir şey yapmadığı suçlaması en azından İran’a, Yemen’e ve Hizbullah’a haksızlıktır. Türkiye dâhil diğer İslam ülkelerinin İsrail ile sıcak çatışmaya girmemeleri isabetli olmuştur. Bu, hem yangına körükle gitmek hem de

uluslararası hukukun öngördüğü devletlerin “öz savunma hakkına” tecavüz olurdu. Uluslararası Ceza Mahkemesi,uyguladığı yürek parçalayan gaddar savaş yöntemi

yüzünden Netenyahu’yu savaş suçlusu görmekte ama batı devletleri İsrail’i suçlamamaktadır. Türkiye, matematik diliyle söylemek gerekirse “çok değişkenli ve çok dereceli” bir denklemin optimum çözümünü bulmak zorundadır. Bir İspanya değildir. Gazze ihtilafında izlenecek yol, umutsuz Hamas’ın kuyruğuna takılmak değil; ona çıkış yolu göstermek olmalıdır.

Tamamı : https://www.sozcu.com.tr/gazze-savas-mi-katliam-mi-soykirim-mi-p230856

 

  • İsrail, ABD’yi kaybediyor mu? - The Economist / “ How Israel is losing America ”

 

İsrail ve Amerikan hükümetleri geçmişte de anlaşmazlığa düşmüştü. Askerleri ise her zamankinden daha yakın ve Haziran ayında ilk kez İran’a karşı birlikte savaştılar. Gazze savaşı bittiğinde ve yeni bir İsrail başbakanı göreve geldiğinde, İsrail’in ABD ile yakın olma isteği yeniden ortaya çıkacaktır.

 

“İsrail’in Orta Doğu’daki hakimiyeti, ABD’nin onu görmezden gelemeyeceği anlamına geliyor”, diyorlar. Bu, kendini beğenmişliktir. Kamuoyundaki uzun vadeli değişimler, hükümetler arasındaki anlaşmazlıklardan daha tehlikelidir. Her ne kadar ivme kazanmaları yavaş olsa da tersine çevrilmesi zordur. Seçmenler fikirlerini değiştirdiğinde, siyasi tabular aniden çökebilir.

 

İsrail’in askeri desteği, on yıllık bir anlaşmayla güvence altında. Yılda 3,8 milyar dolar yardım öngören mevcut anlaşma 2028’de sona erecek ve yeniden müzakere edilecek. Ancak İsrail, Trump’ın yeniden seçilmesi halinde bu yardımı kesebileceğinden kaygılı. Bu nedenle anlaşmanın ‘ortaklık’ temelinde yenilenmesini talep ediyor. İsrail açısından doğrudan nakit akışı, teknoloji paylaşımı ve gelişmiş silahlara erişimin garanti altına alınması kadar kritik görülmüyor. Özellikle savaş koşullarında…

Tamamı : https://fikirturu.com/jeo-politika/israil-abdyi-kaybediyor-mu/

 

 

  • İsrail giderek yalnızlaşıyor - Prof. Dr. İlter TURAN

 

Uluslararası siyaset bazen çok hızlı bazen de çok yavaş gelişiyor. Bu günlerde İsrail açısından gelişmeler hem çok hızlı hem de çok yavaş. İsrail sahip olduğu tüm imkanları kullanarak tarihi olarak Filistinlilere tahsis edilmiş toprakları ele geçirerek iki devletli çözüm tercihini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Netanyahu kabinesinde olup da bütün bu toprakların zaten kendilerine vaat edildiğini düşünen radikaller çok memnun. Yine de ortaya bazı zorluklar çıkıyor. İsrail savunma güçleri (IDF) Hamas’la bağlantıları olduğu çok tartışmalı olan Filistinlileri öldürmekte çekingen davranmasalar dahi, Gazze’de başka nereye gideceğini bilemeyen iki milyon civarında Arap var. IDF’nin baskısıyla bölge içinde bir oraya bir buraya gidiyorlar ama bölgenin dışına çıkmıyorlar. Komşu Arap ülkeleri bu nüfusu almak istemiyor, fakat daha da önemlisi bu insanlar da Gazze dışında yaşamak istemiyorlar. Ne kadar gayret gösterirse göstersin, IDF bu nüfusu ne öldürebiliyor ne de yerinden atabiliyor. Demek ki, askeri güç bir bölgeyi işgal etmeye ve orayı İsrail’in ayrılmaz bir parçası yapmaya yetmeyebiliyor.

Bay Netanyahu’nun izlediği siyaset, hükümetine kısa süreli başarılar sunabilirse de İsrail’i komşularından ve dostlarından uzaklaştıracaktır. Halbuki tam şu sıralarda İsrail’in bölgedeki varlığı normal ve meşru görülmeğe başlamaktaydı. Maalesef, şimdi yeniden mevcut şekliyle varlığı aralarında eski dostlarının da yer aldığı birçok ülke tarafından sorgulanmaya başlamıştır.

Tamamı :https://www.ekonomigazetesi.com/kose-yazisi/israil-giderek-yalnizlasiyor-60332

 

 

  • Kurtarmadan Tanımak: Dünyanın Filistinlilere Boş Hediyesi – Gideon Levy

 

Dünya, özellikle de kendini erdemli gören Avrupa, bu hafta Gazze ve Batı Şeria’daki kurbanlara yine boş laflarla seslendi. Gazze’de soykırım tüm hızıyla sürerken, Batı Şeria’da orduyla birlikte yerleşimciler terör estirirken, dünya en asgari yükümlülüğünü yerine getirdi: Büyük ihtimalle asla kurulamayacak bir devleti tanıdı. Tanımak ne kadar kolay, soykırımı durdurmak ise ne kadar zor. İsrail her zamanki gibi “antisemitizm” diye haykırdı. İsrail’deki tüm Yahudi partiler –Yair Golan’ın Demokratlar’ı da dahil– bu tanımayı kınamak için hükümetle birlikte saf tuttu.

 

Benim gibi, her şeyden önce Gazze’deki sistematik öldürme ve yıkımı derhal durduracak acil ve köklü bir adım atılmasını umanlar, bunun yerine işleri daha da kötüleştirecek bir hamleyle karşılaştı. Devlet başkanları artık kendilerini ve huzursuz vatandaşlarını şöyle rahatlatabilir: Suçluyu cezalandırdık, mağduru ödüllendirdik. Artık Gazze için parmağımızı kıpırdatmamıza gerek yok, görevimizi yaptık.

 

Ne yazık ki, şu anda Filistin devletini tanımak saçma, neredeyse delice. Şu anda iki devletli çözüm için ne İsrail’de ne de Filistin’de bir muhatap var. Gazze yok edildi ve Batı Şeria artık Bantustanlardan oluşmayan bir devlet için yer olmaktan çıktı. Gazze’de kalanları kurtarmak istiyor musunuz? O zaman derhal İsrail’e sert yaptırımlar uygulanmalı. Uzun vadeli bir vizyon istiyorsanız: Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e kadar olan bütün topraklarda yaşayan herkese demokrasi.

Tamamı : https://apacikradyo.com.tr/editorden/kurtarmadan-tanimak-dunyanin-filistinlilere-bos-hediyesi

 

  • Yahudi Travması Gazze’de Ahlaki Körlüğü Nasıl Besliyor - Sarena Neyman

 

Araştırmalar, İsrail’in uyguladığı şiddetin antisemitizmi körüklediğini, bunun da daha fazla militarizasyonu “meşrulaştırdığını” gösteriyor; böylece hem Filistinlileri vahşileştiren hem de dünyanın dört bir yanındaki Yahudileri tehlikeye atan sonsuz ve ölümcül bir sarmal ortaya çıkıyor. Ayrıca Jewish Currents yayın yönetmeni Daniel May, Yahudilerin “nerede yaşarlarsa yaşasınlar, ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler risk altında oldukları” argümanının, aslında İsrail karşıtı şiddeti doğuran koşulları ele almaktan bizi alıkoyduğunu söylüyor. Beni eleştirenler arasında bu bağlamı kabul etmek bir tabu. On yıllardır süren işgali dile getirirseniz, 7 Ekim’deki korkunç kaçırma ve cinayetleri mazur göstermekle suçlanırsınız.

 

İsrail’in var olma hakkına inanıyorum, ancak başka bir halkın acıları üzerine inşa edilen bir hayatta kalma, hayatta kalma değildir — bu, kendi yıkımımızın tohumlarını eken bir ahlaki çöküştür. Kabileciliğin evrimsel bir amaca hizmet ettiğini, tehdit zamanlarında sadakat oluşturduğunu anlıyorum. Ancak bu, ahlaki bir kör noktaya dönüştüğünde, zulmü meşrulaştırır ve gerçeği dile getirmeyi ihanet olarak damgalar.

Tamamı : https://kritikbakis.com/yahudi-travmasi-gazzede-ahlaki-korlugu-nasil-besliyor/

 

  • Tel Aviv ile Gazze arasında sadece 60 km mi var? - Güzin Sarıoğlu

 

Peki İsrailliler ne düşünüyor bu konuda? Cassel, Tel Aviv sokaklarında bu soruya cevap arıyor.

 

Bir kere ordularına müteşekkirler. “Askerleri” sayesinde burada hayatı normal akışında yaşayabiliyorlar. Gerçi Gazze’deki savaş yüzünden turizm hiç iyi gitmiyor, işler kesat… 19 yaşındaki Tel Avivli bir gence göre 7 Ekim felaketinden yaşlısından çocuğuna, kadınından erkeğine tüm Filistinliler sorumlu: Kadınlar sorumlu, çünkü onlar teröristlerin anneleri, çocuklar sorumlu çünkü (büyüyebilirlerse eğer) büyüyünce terörist olacaklar. Hiçbiri masum değil. Bu genç, yakında asker olup Gazze’de görev almak istediğini de ekliyor. Başka genç bir kadın instagram’da gördüklerinin %50’sinin, yok hayır %80’inin, yalan olduğunu söylüyor. İsrail karşıtlığı için uydurulmuş, dünya kamuoyunun duygularını sömürmek için kurgulanmış hikayeler… Hollywood gibi bir Gazzewood konsepti… Kalan %50 ya da %20 acı verici olabilir ama o da Hamas yüzünden!

 

Haftada bir, büyük çaplı protesto gösterileri düzenleniyor. İsrailliler Netanyahu’ya kızıyorlar. Savaş karşıtı bir protesto mu bu peki? Hayır, değil… Netanyahu hükümeti rehineleri geri alamadıkları için protesto ediliyor. Gazze’deki sivil katliamdan bahseden yok. Şifa niyetine “Palestinian lives matter” (Filistinli hayatları değerlidir) tişörtü giymiş bir adamla karşılaşıyor muhabirimiz. Maalesef diyor adam, dışarıdan nasıl göründüğümüz Gazze’de yaşananlardan daha çok umursanıyor.

Tamamı : https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/tel-aviv-ile-gazze-arasinda-sadece-60-km-mi-var-219976/

 

 

  • Filistin neden tanınmamalı? - Ben Blushi

 

Son iki yılda milyonlarca İsrailli savaşa karşı protesto gösterisi yaptı, ancak tek bir Filistinli bile Hamas'a karşı çıkmadı.

Konserlerde İsrailli kızları öldürmek için dikenli tellerin üzerinden atlayan Filistinli gençler hiçbir zaman Hamas'a karşı isyan etmediler.

Masum İsrailli sivilleri katletmek için canlarını feda edenler, Hamas'a karşı gelme riskini de göze alabilirlerdi.

Ama bu gerçekleşmedi.

Filistinliler Hamas'a tapıyorlar.

Teröristleri şehit ilan ediyorlar.

Gazze'de Hamas'a karşı çıkan hiçbir parti, lider ve siyasi grup yok.

Dolayısıyla Filistin'in koşulsuz tanınması Filistin halkının hak etmediği bir ödüldür.

Halklar yaptıklarından sorumlu tutulmalıdır.

Biz Arnavutlar komünistleri oylarımızla iktidara getirdik ve 45 yıldır onları devirmek için hiçbir şey yapmadık.

Komünistler bize tecavüz etti ve biz de şiddete boyun eğdik.

Eğer Arnavut komünistler başka bir halka tecavüz etmiş olsaydı, Hitler'i iktidara getiren ve ona dünyayı fethetmesi için çocuk askerler veren Almanlar kadar biz de sorumlu olurduk.

Bugün Almanlar bu ahlaki çöküntüyü fark ediyor ve oylarıyla bir canavar yarattıklarını bilerek başlarını öne eğerek yaşıyorlar.

Ancak Filistinliler bu ahlaki kriterin dışında tutulamaz.

Hamas onların canavarıdır.

Bu örneği onlar doğurdular ve bu yüzden Almanlar kadar onlar da sorumlu olmalılar.

Ahlak adına Filistinlilere, yarattıkları düzenin yıkılmasına katlanmaları sağlanmalıdır.

Hamas'ın yok edilmesi sadece İsrail'in değil, Filistinlilerin de görevidir.

Çocuklarını askerlere vermemek onların elinde, teröristleri barındırmamak onların elinde, acımasız katilleri kalplerinden nihayet çıkarmak onların elinde.

Filistinliler şeytan çıkarma sürecinden geçmeli, şeytanı ruhlarından kovmalılar.

Ancak bu medeni eylemi gerçekleştirdikleri takdirde kendi devletlerine sahip olma hakkını kazanabilirler.

Dolayısıyla Filistin meselesinin sadece İsrail'le ilgili olduğunu düşünenler yanılıyor.

İsrail hükümeti birçok hata yaptı, ordusu masum vatandaşları, yaşlı kadınları ve savunmasız çocukları öldürdü, bu nedenle birçok insan bu ülkenin hak ettiği cezanın Hamas gibi her gün ısıran bir komşuya sahip olması olduğuna inanıyor.

Filistin'in tanınması durmadan öldüren İsrail'e bir cezadır, ama bir kişinin cezası bir başkasına hediye olamaz.

Filistinliler kendilerine bahşedilen devleti hak etmiyorlar, çünkü bunu hak edecek

hiçbir şey yapmadılar.

Tamamı : https://www.gazetaexpress.com/tr/pse-nuk-duhet-njohur-palestina/

 

  • Avustralya neden ve nasıl Filistin’i tanıdı? - Yasemin Akyol Başar

 

Avustralya’nın Filistin’i tanıma kararı, Londra ve Ottawa’nınkinden daha derin bir sarsıntı yarattı. Çünkü bu ülkede mesele yalnızca dış politik bir tercih değil, toplumun damarlarında hissedilen bir vicdan muhasebesine dönüşmüştü. Albanese hükümeti uzun süre Washington’un çizgisinde kalmaya çalıştı, ama Gazze’de her geçen gün ağırlaşan tablo bu sessizliği sürdürülemez hale getirdi. Çocukların açlıktan ölmesi, hastanelerin yakıt ve ilaçsız bırakılması, yüzbinlerce insanın çadır kentlere sıkıştırılması… Bunların her biri Avustralya’daki haber bültenlerine, sosyal medyaya ve meydanlara yansıdı. Başbakanın “Artık dünya yeter dedi” çıkışı, işte bu toplumsal öfkenin siyasete tercümesiydi.

 

Karar açıklandığı anda Yahudi topluluklarının tepkisi sert oldu. Avustralya Yahudi Konseyi (ECAJ), tanımayı “Hamas’a ödül” olarak nitelendirdi. Başkan Daniel Aghion, bu kararın rehinelerin kurtarılmasını zorlaştıracağını, antisemitizmi körükleyeceğini savundu. Sydney’in kuzey banliyölerinde ve Melbourne’ün Caulfield bölgesinde kaygılar büyüdü, bazı aileler çocuklarını okullara göndermekte tereddüt ettiklerini, sinagoglarda güvenlik önlemlerinin artırıldığını dile getirdi. Muhalefet de hükümete yüklenmekte gecikmedi. Liberal Parti lideri Sussan Ley, tanımanın “boş bir jest” olduğunu söyledi. Ona göre Filistin’in tanınması ancak barış masasında anlaşmaya varıldığında yapılmalıydı. Ley, Albanese’yi “ABD ile ilişkileri riske atmakla” suçladı. Parti içinden de ticari bağların zarar görebileceği, güvenlik iş birliklerinin tehlikeye gireceği uyarıları yükseldi. Hükümet içeride hem toplumdan hem de siyasetten gelen bu baskılarla sıkıştı.

 

Ama asıl belirleyici olan sokaktı. Sidney ve Melbourne’de aylarca süren protestolar, Avustralya’nın son yıllarda gördüğü en büyük kitlesel eylemlerden birine dönüştü. George Street’ten Martin Place’e, Flinders Street’ten Federation Square’e kadar on binlerce kişi ellerinde Filistin bayraklarıyla yürüdü. Meydanlarda “Hemen ateşkes!”, “Soykırımı durdurun!”, “Filistin’e özgürlük!” sloganları günlerce yankılandı. Bu gösteriler sadece Filistin kökenli toplulukların değil, çok farklı kesimlerin buluşma noktası oldu. Üniversite öğrencileri, sendikalar, yerli aktivistler, kilise cemaatleri aynı meydanlarda yürüdü. Genç kuşak sosyal medya üzerinden kampanyalar örgütledi, “tanıma yetmez, ambargo şimdi” sloganı yaygınlaştı. Bir yanda Lübnanlı, Türk, Pakistanlı ve Endonezyalı topluluklar güçlü bir şekilde seslerini yükseltirken, diğer yanda Yahudi toplulukları karşı gösteriler düzenledi. Polis sık sık iki taraf arasında çatışma çıkmaması için barikat kurmak zorunda kaldı. Bu tablo, Avustralya’nın çok kültürlü yapısının aynasıydı: farklı kökenlerden gelen topluluklar aynı meydanda birleşirken, toplum içindeki fay hatları da bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı.

Tamamı : https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/avustralya-neden-ve-nasil-filistini-tanidi-219555/

 

  • Netanyahu’nun İsrail’i ‘Süper Sparta’ Olarak Tanıtması Distopik Bir Ölüm Arzusudur – Dan Perry

 

Netanyahu’nun “otarki” söylemi, dilekten ibarettir; çünkü İsrail’in bu ölçekte kendi kendine yeterli olması mümkün değildir. Ülke, petrol ve kömürünün neredeyse tamamını ithal etmektedir ve doğal gazın keşfi bile, dış enerjiye olan yapısal bağımlılığını değiştirmemiştir. İsrail kendi kendini besleyemez: Damla sulama ve çöl tarımı geliştirme konusundaki öncülüğüne rağmen, halkını ve ekonomisini destekleyecek kadar buğday, pirinç ya da hayvan yemi üretecek araziye ve iklime sahip değildir.

 

Aynı şekilde, teknoloji sektörünü ve sanayisini besleyen metaller ve ham maddeler açısından da ciddi eksiklik yaşamaktadır. Çelik, alüminyum, bakır, kimyasallar ve sayısız endüstriyel girdi yurt dışından gelmek zorundadır.

 

Daha da belirleyici olan ise, ekonominin yapısıdır. İsrail’in gayrisafi yurt içi hasılasının neredeyse üçte biri ihracattan gelmektedir. Ülke, yazılım, siber teknoloji, savunma sistemleri ve hizmetleri dünyaya satmaktadır — ve dünya bunları almaya istekli olmalıdır. Otarki, bağımsızlık değil, çöküş anlamına gelir.

Tamamı : https://kritikbakis.com/netanyahunun-israili-super-sparta-olarak-tanitmasi-distopik-bir-olum-arzusudur/

 

  • Penne all’arrabbiata tarifine Gazze arası - Yunus Emre Erdölen

 

Batılı halklar, özellikle ülkelerindeki ifade özgürlüğü, siyasi haklar, gösteri ve yürüyüş hakkı, devlet televizyonunda bile devletin resmi politikalarını eleştirme teamülünü kullanarak sokaktan elitlere uzanan bir taban hareketi, insanlık ittifakı inşa ediyor. Elbette İngiltere’de, ABD’de bu sivil haklar da Filistin söz konusu olunca kısıtlanabiliyor, vizeler iptal ediliyor, insanlar işten atılıyor, yaşlı kadınlar yerlerde sürükleniyor. Fakat bu durumda bile halkın demokratik haklarını giderek otoriterleşen bir hükümete karşı savunmasının sembolü Filistin oluyor. Halk sadece Filistin’e sahip çıkmıyor, Filistin bayrağı sallayarak aslında sağcı otoriter liderlere de tepki gösteriyor. Bu noktada yanı başlarında hemen her şeye rağmen bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyabilen (şimdilik) yargıyı bulabiliyorlar.

 

Bu nedenle özellikle ABD’de son dönemlerde New York belediye başkan adayı Filistin aktivisti sosyalist Müslüman Zohran Mamdani, Sanders örneklerinde olduğu gibi Trump’a karşı muhalefetin en önemli argümanlarından biri Gazze oldu.

 

İşte tam da bu nedenle özellikle iktidara geldiği günden beri solcu akademisyenleri hedef alan, kamu medyasına yandaş isimleri atayan, muhalifleri uzaklaştıran, ülkeyi yürütmenin güçlü olduğu kendine özgü bir başbakanlık sistemine geçirmek isteyen Giorgia Meloni’ye karşı İtalyan halkı Gazze gösterilerinde aslında sadece Filistin’i değil, demokrasiyi ve insan haklarını da savunuyor.

 

Zira, Filistin davası Batı halkları için sadece Filistin’den ibaret değil. Aynı zamanda kamuoyunun tepkisine rağmen maddi ve siyasi çıkarlar uğruna İsrail’i destekleyen elitlere karşı duyulan ve insanlığa dair en temel kuralları ayaklar altına almaya hevesli faşist politikacıların ipleri ele geçirdiğinde neler yapabileceğini tüm dünyaya barbarca gösteren İsrail’in faşizmin “reklam yüzü” olmasından dolayı doğal olarak büyüyen bir öfke.

 

İsrail’e tepki göstermek, aynı zamanda İsrail’i destekleyen benzer profilli siyasetçilerin de fikirlerine gösterilen bir veto.

Bu nedenle İsrail’i açıkça destekleyenler ülkelerin en sağcı, en ayrımcı, en tuhaf siyasetçileri, Geert Wilders, Nigel Farage, Marine Le Pen gibi aşırı sağcılar, otoriter popülist liderler.

Filistin’in yanında ise aynı dine inanmadıkları, gitmedikleri, aynı dili konuşmadıkları topraklar için işi bırakan, yolları tıkayan, işten atılmayı göze alan büyük bir insanlık ittifakı var.

İsrail’in çok güçlü silahları, bu silahları kullanan çok gaddar askerleri olabilir; kısa vadede Trump gibi liderler sayesinde korkunç bir soykırımı işlemiş ve şimdilik bunun hesabını vermemiş de olabilir. Fakat pek de uzun olmayan bir vadede çok büyük bir savaşı kaybetmiş durumda.

 

Netanyahu’nun belki anlayıp hazmetmesi zor ama İsrail’e karşı en iyi konuşmalar artık Arapça, Türkçe, Urduca değil; İngilizce, Fransızca, İspanyolca.

Birleşmiş Milletler kürsüsüne çıkıp İsrail’i en sert kınayan liderler artık sadece Müslüman veya Arap siyasetçiler değil. Filistin için askeri gemilerini harekete geçirenler, emirlerini Madrid’den veriyor, Filistin uğruna terör mahkemelerinde yargılanmayı göze alanlar İrlandalı yazarlar, İngiliz savaş gazileri.

Bu nedenle bomboş bir salona konuşan Netanyahu’nun kendisine bir dinleyici bulmak için Gazze’deki tankların üzerine yerleştirdiği hoparlörlere, Gazzelilerin hackleyerek zorla konuşmasını izlettiği telefonlarına ihtiyacı varken; yok edilmeye çalışılan Filistinlilerin sesi her türlü engelin, zindanın, duvarın arasından sızarak öğlen kuşağı bir İtalyan yemek programından bile dünyaya yayılabiliyor.

Tamamı : https://serbestiyet.com/featured/penne-allarrabbiata-tarifine-gazze-arasi-219891/

 

  • Ferit Belder@FeritBelder

Filistin’i son süreçte tanıyan aktörler Hamas’ı terör örgütü olarak görüyor. 7 Ekim varken bu değişmez. Bu diplomatik eşiğe, Arap devletleri ve Ramallah yönetiminin Hamas’ı terör örgütü ilan ederek eklemlenme ihtimali Türk karar alıcıların aklının bir köşesinde bulunması gerekir

 

https://x.com/FeritBelder/status/1969765541247066431

 

 

  • Avrupa’nın Sembolik Filistin Politikası: Suni Tanıma - Erdem Ozan

 

Avrupa hala iki devletli çözüm söylemini sürdürüyor. Ancak bu çerçeve sahadaki gerçeklerle sistematik biçimde parçalanmış durumda. Yerleşimlerin genişlemesi, hukuki ilhak ve toprakların bölünmesi, coğrafi bütünlüğü olan bir Filistin devleti olasılığını ortadan kaldırdı. Bu eğilimleri tersine çevirecek siyasi irade yok. Harita değişiyor ve aşınıyor. İki devletli çözüm yalnızca retorik bir araç olarak varlığını sürdürüyor.

 

Avrupalı yetkililer bunu pekala biliyor. Oslo çerçevesinin çöktüğünü, müzakerelerin on yılı aşkın süredir durduğunu biliyorlar. İsrail hükümetinin toprak vermeye ya da Filistin egemenliğini tanımaya niyeti olmadığını da biliyorlar. Yine de iki devletli söylemi benimsemeye devam ediyorlar. Gerçekliği yansıttığı için değil, mevcut politikaların ve kayıtsızlığın üzerini örttüğü için. Bu sayede başarısızlığın sonuçlarıyla yüzleşmek mecburiyetinde kalmıyorlar.

 

Tanıma bu nedenle başka bir işlev de görüyor. Strateji eksikliğini gizliyor. Avrupa’nın çatışmayı azaltma planı yok. Savaş sonrası yönetime dair bir vizyonu zaten yok. Hesap verebilirlik için bir mekanizması yok. Tanıma bu boşlukları dolduruyor. 

Tamamı : https://www.fokusplus.com/odak/avrupanin-sembolik-filistin-politikasi-suni-tanima

 

 

  • Adelina Sfishta@AdelinaSfishta

Demokrasi böyle bir şey..👇

İsrail İçişleri bakanı Ben Gvir, polise "protesto gösterilerini sınırlayın" talimatı verir..

İsrail Yargısı, başsavcı Baharav Miara, "talimat; yasadışı, temelsiz ve uygulanamaz" kararı verir.

Kargaşa gibi görülen toplumların protest duruşları, onların tarihi süreçte toplumsal gelişmeleri için hayati dercede elzemdir.

Baskılarla susturulan toplumlar, aslında gelecekleri körletilen, yok olmaya itilen toplumlar oluşmasına neden olur.

https://x.com/AdelinaSfishta/status/1971158370355646521

 

  • Amit Segal@AmitSegal

Yale Üniversitesi'ndeki @BuckleyInst  tarafından yakın zamanda yapılan bir ankete göre, "Amerika Birleşik Devletleri için İsrail mi yoksa Filistin mi daha iyi bir müttefiktir" sorusuna Amerikalı lisans öğrencilerinin Yahudi devletinden ziyade Filistin'i seçme olasılığı daha yüksek çıktı. Ankete katılan öğrencilerin %33'ü Filistin'i seçerken, %29'u İsrail'i seçerken, %38'i ise kararsız olduğunu belirtti.

https://x.com/AmitSegal/status/1971578058957074583

 

  • Cemil Okumuş@cemilokumus_94

Mahmud Abbas'ın söylediklerinde gerçekten samimi olup olmadığını bilmiyorum. Ancak Filistinliler barış ve iki devletli çözüm istiyorlarsa takınmaları gereken tavır en başından beri buydu. İşin kötü tarafıysa pek çok Filistin destekçisinin Abbas'ı hain, satılmış vs. ilan ederek aslında gerçek amaçlarının iki devletli çözüm değil, İsrail'i yok etmek olduğunu açıkça ortaya koymaları. İşte Müslümanların bu tavrı yüzünden bir Filistin devleti yok. Bu tavırlarını sürdürdükleri sürece de olmayacak. İngiltere ve Fransa'nın woke hükümetlerinin sınırlarının neresi olduğunu bile söyleyemedikleri bir Filistin devletini tanımalarının İsrail açısından bir bağlayıcılığı yok.

https://x.com/cemilokumus_94/status/1970425443909050711

 

  • South Park’ta Netanyahu protestosu:  Dizinin Yahudi karakteri Kyle’ın annesi Netanyahu’nun ofisini bastı: “İnsanları öldürüp, mahalleleri dümdüz ediyorsun!”

 

South Park’ın 4 baş karakterinden Kyle’ın annesi Sheila Broflovski, dizinin son bölümünde Netanyahu’nun ofisini bastı: “Netanyahu! İnsanları öldürüp, mahalleleri dümdüz ediyorsun! Tepkilere karşı Yahudiliği kalkan olarak kullanıyorsun. Yahudiler için hayatı perişan eden sensin, ABD’li Yahudilerin hayatını imkânsız hale getiriyorsun.” Broflovski ailesi, 27’nci sezonu devam eden dizide ABD’de yaşayan Yahudi bir aile olarak anlatılıyor.

https://serbestiyet.com/haberler/south-parkta-netanyahu-protestosu-dizinin-yahudi-karakteri-kylein-annesi-netanyahunun-ofisini-basti-insanlari-oldurup-mahalleleri-dumduz-ediyorsun-219874/

 

  • "Melek" mi yoksa Mısır'ın en büyük hilesi mi? İsrail istihbaratının çöküş hikayesi – Çetiner Çetin

 

İsrail istihbaratı, yıllar boyunca "dünyanın en zeki, en sarsılmaz ve en kusursuz" servislerinden biri olarak anıldı. Mossad'ın operasyonları kitaplara, filmlere ve efsanelere konu oldu. Ancak son günlerde İsrail medyasında yayımlanan haberler, bu gurur tablosunun üzerine gölge düşürüyor.

İsrail’in Kanal 7 televizyonu ve Yedioth Ahronoth gazetesinde yayımlanan kapsamlı dosya, Aşref Mervan’ın aslında bir Mossad kahramanı değil, Mısır’ın stratejik “karşı istihbarat silahı” olduğunu iddia ediyor. Habere göre Mervan, Ekim 1973’te patlak veren Yom Kippur Savaşı öncesinde, Tel Aviv’i kasıtlı olarak yanlış bilgilerle yönlendirdi.

https://www.haberturk.com/israil-istihbaratinin-cokus-hikayesi-3825892

 

 

  • İsrail: Kuruluşu, Yayılması ve Geleceği | Mehmet Akif Koç | 2’li Görüş

 

https://daktilo1984.com/videolar/israil-kurulusu-yayilmasi-ve-gelecegi-mehmet-akif-koc-2li-gorus-52/

 

 

  • İsrail’in Siyasi Yapısı - Kurumsal Çerçeve, İşleyiş ve Güncel Tartışmalar - Şule Özkan

 

İsrail’de iç ve dış siyasette sıkça görülen uzlaşı yokluğu ve siyasal mekanizmanın hareket kabiliyetini yitirmesi, özellikle seçim sistemi ve koalisyon dinamikleriyle doğrudan ilişkilendirilmektedir. 1948’den beri ülke siyasi hayatının vazgeçilmezleri arasında yer alan koalisyon hükümetleri, dini ve aşırı sağ partilerin sandıkta elde ettikleri oy oranlarının ötesinde nüfuz kazanmasına yol açmış ve siyasal istikrarsızlığı kurumsallaştırmıştır.

 

Bunun yanı sıra, Ultra-Ortodoks (Haredi) grupların eğitim, istihdam ve askerlik muafiyeti talepleri ile seküler grupların eşit yükümlülük beklentileri çatışmaktadır. Bütçe tahsisleri, yerel hizmetler ve müfredat tartışmaları koalisyon pazarlıklarının sert başlıklarını oluşturmaktadır. Parti sistemi yalnızca sağ-merkez-sol ekseninde değil, aynı zamanda seküler–dindar, Yahudi–Arap, milliyetçi–liberal eksenlerinde çok katmanlıdır. Tek seçim çevresi ve düşük seçim barajı, azınlıkların parlamentoya girmesini kolaylaştırsa da parçalanmış koalisyonlar ve sık seçimler üretmiştir.

 

Son yıllarda aşırı sağ partilerin yükselişi, Netanyahu’nun yolsuzluk davaları, azınlıklara eşit muamelede bulunmama, Filistin topraklarının yasa dışı işgali ve Gazze’de işlenen soykırıma yönelik tepkiler, İsrail siyasal sisteminin temel tehditleri olarak öne çıkmaktadır. 2023’te gündeme gelen ve 2024’te iptal edilen yargı reformu girişimi ise devletin yasama–yürütme–yargı dengesinin ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koymuş ve yüz binlerce kişinin katıldığı protestolarla toplumun demokratik reflekslerini harekete geçirmiştir.

 

Yargı, anayasal düzeni temin eden bağımsız bir aktör olarak tasarlanmış olsa da özellikle Filistinlilere karşı ayrımcılık içeren kararlarda işlevini tarafsız bir şekilde yerine getirmemektedir. Dolayısıyla İsrail’de “hukukun üstünlüğü” kavramı, tüm vatandaşlara eşit uygulanan bir ilke olmaktan ziyade, çoğu zaman Yahudi kimliğiyle tanımlanan bir ayrıcalığa indirgenmektedir.

Tamamı : https://www.turkiyearastirmalari.org/2025/09/25/yayinlar/analiz/israilin-siyasi-yapisi/

 

 

  • Siyonizmin Kurucusu Theodore Herzl, Stefan Zweig’ın Nesi Olur? - Mehmet Akif Koç

 

Zweig’ın Herzl’e kişisel saygısı büyüktür, ama sadece bu zarif jestinden dolayı değil. Zweig biyografilerini okuyanlar bilecektir; büyük ve etkileyici insanlara çok büyük saygısı vardır ve takdir hislerini asla esirgemez bu tür şahsiyetlerden. Sağlığında Herzl’e yönelik eleştirilerin saygı sınırını çok aştığını söyler. Onun Sion’a dönüş idealinin (yani Siyonizm’in) politik gerçekçiliğini hemen hiç tartışmaz bu satırlarda, ama muhtemelen 1942’de bir umutsuzluk buhranı anında intihar etmeyip birkaç sene daha yaşasa, Ben Gurion’un bağımsızlık bildirgesinde ona doğrudan atfını ve bildirgeyi onun resmini önünde okuduğunu gördüğünde iki büyük savaşın trajedisini yaşayan bu büyük yazar çok da şaşırmazdı.

Tamamı : https://daktilo1984.com/daktilo2/siyonizmin-kurucusu-theodore-herzl-stefan-zweigin-nesi-olur/

 

 

  • Ladino (Judeo-Espanyol) yeryüzünden silinecek mi? - Moris Crespin

 

Zamanı ileri sararsak, 1950’ler ve sonrasında Türk Yahudi anne-babaların kendi dillerini koruma motivasyonundan çok, çocuklarının eleştirilmesi ve zarar görmesini istemediklerini ve ana dillerini sonraki kuşağa aktarmayı tercih etmediklerini görmekteyiz. Zaten dışa açılmış olan toplulukta yeni nesiller bunların sonucu, Ladino’dan iyice uzaklaştılar. Bu uzaklaşma da aslında kademeli gerçekleşti. 1950’li ve 1960’lı yıllarda doğanların anadilleri Türkçe oldu ama bununla birlikte bu dili ya konuştular, ya da en azından anladılar. Daha sonra doğanlar ise ancak birkaç kelime bilmekteler. (Yüzyıllardır kullandıkları dillerini koruyarak, asimile olmadan entegre etmek mümkün olabilir miydi? Bu büyük soru tartışmaya açıktır ve bu nedenle bir kenara koyuyorum).

 

      Günümüzde birkaç bin kişinin Ladino bildiği (veya bir miktar anlayabildiği) ülkemiz, bu dilin az da olsa devam ettiği ülkelerden biri. Türkiye’nin bu listede nispeten yukarılarda olmasının bir sebebi de Doğu Avrupa ve Balkanlarda bu dili konuşanların çoğunun Nazilerce yok edilmiş olması.

 

      Bu topraklarda yüzyıllarca varlığını sürdürmüş bir dili korumak elbette herkes için aynı şeyi ifade etmemekte. Bununla birlikte, ben bölgenin zengin kültürel yapısı ve farklı kültürlerin birlikteliğinin bir ögesi olarak Ladino’nun korunması gerektiğine inananlardanım.

Tamamı : https://www.gazeteyenigun.com.tr/makale/26352974/moris-crespin/ladino-judeo-espanyol-yeryuzunden-silinecek-mi

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün